Asıl adı Cemalettin Seber… Doğum gününü bir annesi, bir ebesi, bir de Erzincan’da minicik bir evde doğduğunda âna tanıklık eden birkaç kişi bilir sadece. Bu konu hakkında, "1931'de Erzincan'da doğdum. Bir doğum günüm yoktur benim." der bir röportajında.

Mutlaka vardır bir hikâyesi. Yıllar geçtikçe kendine bir doğum günü bulur. İlk önce 10 Ağustos, sonrasında 4 Mart...

Pülümür'den Erzincan'a göç eden; nakliyeci Hüseyin Bey'den olur, yanakları al al dünyalar güzeli Gülbeyaz'dan doğar Cemalettin.

Annesi kelebek ömürlü Gülbeyaz, iç kanamadan henüz 23 yaşındayken ölür. Bu durum aileyi çok etkiler. 1939 yılında; ilkokula başlamak için, halasının yaşadığı İstanbul'a gönderilir Cemalettin. 37. Beyoğlu İlkokulu'na kaydolur. Okumayı öğrenir ya Cemo, başlar eline ne geçerse okumaya.

1947'de ortaokulu bitirir. Parasız yatılı olarak, İstanbul'daki Haydarpaşa Lisesi'ne kaydolur. Yeteri kadar acı yüklenmiştir ya bünyeye; zamanıdır artık, coşmaya-taşmaya ve aruz ölçüsüyle şiirler yazmaya başlar.

1950'de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat bölümünü kazanır. Aynı yıl şiirleri çeşitli dergilerde yayımlanmaya başlamıştır. 1954'te mezun olur. Teğmen olarak askerliğini yaparken; fark derslerini de vererek, Hukuk diplomasını da alır. 25 Kasım 1954'te; Eskişehir Vergi Dairesinde, ‘Stajyer Memur’ olarak göreve başlar. Sonrasında açılan sınavı kazanarak, Maliye Müfettişi olur. Görev olarak İstanbul ve Ankara'dan sonra, Paris'e gönderilir. Ve burada "Göçebe" şiirini yazar:

“(…) Biliyorsun ben hangi şehirdeysem,

Yalnızlığın başkenti orası…

Bir de yine sevgili çocuk!

Biliyorsun kişi tutkularıyla,

Yalnızlığını adlandırıyor o kadar…

*****

1964'te, Paris’ten İstanbul'a döner. 31 Temmuz 1965'te; dergi çıkarmak için, Maliye Teftiş Kurulu’ndan arkadaşları Sezai Karakoç ve Doğan Yel'le birlikte istifa ederler. Fakat 12 Mart muhtırasıyla memurluğa dönmek zorunda kalır. 2 Şubat 1982 tarihinde, yüksek bir bürokrat olarak emekli olur. Ardından şiir yazar işte ölümüne dek, her ânında.

1982’ye geldik ya, 8 yılını daha anlatsam ustanın hani; 9 Ocak 1990 tarihine kadar yaşadıklarını, yarım kalmışlıklarını. Ve "Bu Cemal Süreya'nın hayatı" desem siz şiir yürekli dostlarıma, ne kadar eksik kalır değil mi?

Cemal Süreya'nın hayatı mı? ‘Kürt Cemo’ derler ya adına; Cemal Süreya’nın hayatı da, yaşadıkları da, yarım kaldıkları da, aforizmaları da… Ne anlatsam boşuna. Başlı başına şiirdir Cemal Süreya’nın hayatı. Şiirdir ustanın her ânı. Ve sevdiği kadınları. Böyle bir sevmek…

"'Seni seviyorum’dan daha özel bir cümle var: Sana güveniyorum! Çünkü herkes herkesi sevebiliyor. Ama herkese güvenilmiyor…"

Yıkılmış çoğu zaman; kendini yorgun, bitkin, yılgın hissetmiş. Defalarca söylese de sevdiğini sevdiğine, belli de etse her defasında, ‘Nasıl Cemal Süreya olunur’un kanıtı gibi adeta, bir türlü sevilmemiş işte:

"Daha nen olayım isterdin, onursuzunum ya senin!"

*****

Şairler böyledir işte! Hani “Üstü Kalsın” şiirinde ölümünü de tarif eder ya usta:

“Ölüyorum tanrım,

Bu da oldu işte…

Her ölüm erken ölümdür,

Biliyorum tanrım…

Ama ayrıca, aldığın şu hayat,

Fena değildir...

Üstü kalsın...” der hani.

İşte o gün, yani 34 yıl önce bugün 9 Ocak 1990'da aramızdan ayrıldığından beri, Can Yücel'in de dediği gibi: "Aşk yok gayrı bu memlekette. Cemal Süreya gideli..."

Tam da dediğin gibi usta: Hayat kısa, kuşlar uçuyor...

Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...