Üç boyutlu hologram teknolojisindeki gelişme baş döndürücü bir hızla sürüyor. Artık eğlence sektöründe, organizasyonlarda, konserlerde, sanatsal performanslarda ve outdoor reklamlarda gerçek hissi yaratan hareketli hologramlar kullanılmaya başlandı.
Hologram teknolojisi basit bir ifadeyle nesnelerin üç boyutlu olarak yansıtılmasıdır. Lazer ışınları kullanılarak üç boyutlu görüntü kaydedilir ve daha sonra yine üç boyutlu olarak gösterilir.
Hologramlar, teknolojinin de ilerlemesiyle birlikte büyüleyici bir görsel deneyim sunuyor. Özellikle gerçekçi dijital tasvirlerden, 3D modellerden veya sanal sahnelerden son derece çarpıcı hologramlar yaratılıyor.
Yakında biz de çevremizde hologram teknolojisinin örneklerine daha sık tanık olmaya başlayabiliriz. Billboardlardan bize kuyruk sallayan ve patisini uzatan bir kediyle veya konserlerde yapay zeka tarafından üretilmiş, gerçek gibi görünen dev boyutlarda fantastik karakterlerle karşılaşabiliriz.
*
Peki şimdi ben neden durup dururken hologram teknolojisinden bahsediyorum ve bunun hayvanlarla ne ilgisi var?
Geçtiğimiz günlerde Euronews’da okuduğum bir haberde Alman Roncalli Sirki’nin canlı hayvanlar yerine hologram görüntüleriyle gösteri yaptığından bahsediyordu.
Hayvanlara zulmün olmadığı bir sirk düşünün. Palyaçolar, akrobatlar ve sihirbazlar hepsi eğlenceli gösteriler sunuyor. Ve ardından filler, aslanlar bu kez hologram olarak sahneye çıkıyor. Büyüleyici bir atmosferde sirk gösterisi bütün izleyicileri mest ediyor.
Almanya'daki Roncalli Sirki, hayvan refahına ilişkin endişeler nedeniyle 1991 yılında gösterilerinde aslan ve filleri kullanmayı bırakmış. 2018'de ise canlı hayvanları programından tamamen çıkarmış. Hayvanları kullanan ve zulmeden sirkten, hayvanları koruyan bir sirke dönüşmüş. Dileğimiz dünyadaki tüm sirklerin hayvan dostu olması…
*
Teknoloji sadece insana değil yaşama ve yaşayan her şeye değer kazandırmalı. Hologram teknolojisi de hayvan haklarının geliştirilmesinde önemli bir araç haline gelebilir. Sadece sirkler özelinde değil bence hologramlı hayvanat bahçeleri de devreye alınmalı. Hayvanların bakım ve besleme maliyeti yerine teknolojiye yatırım yapılarak hem esarete son verilebilir hem de ziyaretçiler 3 boyutlu gerçekçi hologramlarla hayvanları yakından görebilir. Böylece insan eğlencesi hayvanlar acı çekmeden de devam etmiş olur.
WWF Türkiye’den çarpıcı paylaşım
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla plastik atıklarının oluşturduğu salgın riskine dikkat çekti.
“Bu bardak salgın hastalık riskini azaltabilir… Tabii onu kimse kullanmazsa” başlıklı paylaşımda şu bilgilere yer verildi: “Sıtma mikrobu taşıyan sivrisinekler, plastik atıkların içindeki su birikintilerini çok sever. Daha fazla plastik kirliliği, salgın hastalık riskini artırır. Bundan sonra ne olacağı size kalmış…
Gereksiz tüm tek kullanımlık plastik ürünlerin yasaklanmasına ve sağlığınızın korunmasına destek olabilirsiniz.”
Ada martıları için kritik eşiğe girildi
Akdeniz kıyıları boyunca dağılım gösteren ada martıları, Dünya Doğa Koruma Birliği kriterlerine (IUCN) göre küresel ölçekte hassas (VU) kategoride değerlendiriliyor. Doğa Derneği nesli tehlike altındaki ada martıları ile ilgili çalışmaların yer aldığı 2023 raporunu yayımladı.
Rapora göre; Türkiye’de kayıt altına alınmış 17 martı türünden biri olan ada martısı, Ege ve Akdeniz kıyılarında yıl boyu görülüyor. Ada martılarının sayısı 2010’dan beri azalıyor. Akdeniz’de üreme kolonilerinin %70’i büyük ölçüde yok olmuş durumda. Ada martıları, ölü balık artıklarının azalması, bazı memeli hayvanların tür üzerindeki olumsuz etkisi, balıkçılık ekipmanlarına takılması, gümüş martı ile rekabeti, üreme bölgelerindeki kıyı turizmi, otlatma, araç çarpmaları ve yumurta toplama gibi tehditler nedeniyle yok oluyor. 2006-2030 yılları arasında 3 nesli kapsayacak şekilde ada martısı sayılarındaki düşüş oranının %31- 40’lara kadar ulaşacağı tahmin ediliyor.
Doğa Derneği Koruma Programı Koordinatörü Şafak Arslan, “Ülkemizde ada martısına yönelik araştırmalar çok sınırlı. Elimizdeki veriler Türkiye’de 47-90 çiftin ürediğini gösteriyor. Akdeniz ülkelerinde ada martısının sayısının artırılması için başarılı projeler ve eylem planları başlatıldı. Martılar için Türkiye önemli bir potansiyele sahip. Kıyı ekosistemleri ve adaların korunması ve ada martılarına yönelik tehditlerin ortadan kaldırılması için ivedilikle çalışmalar başlatılmalı” dedi.
Savaş sadece insan hayatını değil çevreyi de tehdit ediyor
Rusya-Ukrayna’dan İsrail-Filistin savaşına kadar bu yıl dünya çapında her altı kişiden biri çatışmalara maruz kaldı. Theconversation.com’da yer alan makaleye göre çatışmalar İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yoğun noktaya ulaştı. Ölümler ise 28 yılın en yüksek seviyesinde. Savaşın yol açtığı çevre felaketine dikkat çeken makalede şu ifadelere yer verildi:
“Savaş, uzun bir çevresel hasar izi bırakarak insan ve diğer türlerin sağlığını bozuyor. Kimyasal silahların yarattığı kirlilik toksik miras olarak çevrede kalıyor. Tükenmiş uranyum gibi kirletici maddeler toprağa salınıyor. Savaşın verdiği çevre hasarı çok uzun sürebiliyor. Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda Fransa'daki kanlı Verdun Muharebesi, verimli tarım arazilerini kirletmişti. Bir asrı aşkın süre sonra, patlamamış bombaların yarattığı tehdit nedeniyle Kırmızı Bölge'de halen kimse yaşayamıyor.
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ciddi hava kirliliği, ormansızlaşma ve toprağın bozulması artıyor. 1946-2010 yılları arasında silahlı çatışmalardan etkilenen Afrika ülkelerinde yaban hayatı gözle görülür biçimde azaldı. Kara mayınları, savaş bittikten çok sonra bile insanları veya hayvanları öldürebiliyor.Yüksek sıcaklıklar nedeniyle patlamamış bombalar patlayabiliyor. Savaş sonunda okyanusa atılan silahlar bazen su altında patlarken, kimyasal silahlar sahillere vurabiliyor.
Öte yandan dünyanın askeri güçleri küresel emisyonların %5,5'ini oluşturan fosil yakıtların yoğun kullanıcıları. Yani dolaylı olarak savaş, iklim değişikliğini de olumsuz etkiliyor.”
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN
“Her kim aç bir hayvanı beslerse, aynı zamanda ruhunu besler.”
- Charlie ChapIin