Depremin güzel ülkemizin doğu ve güneydoğu illerinde açtığı yara çok derin... Bu yaraları birlik ve dayanışma içinde sarmaya, yaşanan korkunç felaketi atlatmaya çalışıyoruz. Ancak tam da bu noktada, ikinci bir felaketin kapımızda olduğu gerçeğini acilen fark etmemiz gerekiyor. Nedir bu ikinci felaket riski? Uzmanların ve çevrecilerin günlerdir uyarısını yaptığı; enkaz atıkları nedeniyle yaşanabilecek çevre ve sağlık krizi tehlikesi.

***

Bu tehlikenin iki ayağı var. Birincisi, direkt olarak insan sağlığını etkileyen asbest meselesi. Ülkemizde 2013 yılında asbest kullanımı ve ticareti yasaklandı. Ancak 2013 öncesi yapılan inşaatlarda asbest yaygın olarak kullanılıyordu. Dolayısıyla deprem bölgesinde yıkılan eski binalardan havaya karışan asbesti vatandaşlarımız haftalardır soluyor.

can dostlar-kose-1

Asbest, 'beyaz toprak' olarak da bilinen kimyasal bir madde. Uzun süre asbeste maruz kalmak akciğer kanseri gibi hayati risk yaratacak sağlık problemlerine yol açabiliyor. Asbest dışında da enkazlarda sağlık riski yaratan birçok farklı madde bulunuyor. İkinci risk ayağı da enkazların kaldırılması ile ilgili süreçte yaşanabilir. Kaldırma, taşıma, geçici depolama, dönüştürme ve bertaraf gibi süreçlerde kentlerimizin doğasını tehlikeye atacak adımlardan kaçınılması, atık yöntemi prosedürlerinin izlenmesi son derece önemli.

***

Depreme dayanıklı kentler yaratamadığımız için yaşanan can kayıpları ve yıkılan binaların görüntüleri içimizi çok acıtıyor. Şu an ortaya çıkan milyonlarca ton enkaz atığının havaya, suya, toprağa karışması önlenemezse ileride bu bölge insanını yeni tehlikeler bekliyor olacak.

Asbest başta olmak üzere kimyasal içerikli inşaat yıkıntıları, elektronik atıkları, plastik çöpler ne şekilde toplanıyor, nereye götürülüyor ve ne şekilde bertaraf edilecek? İşte cevaplanması gereken sorular bunlar. Atıklar çevreye ve sağlığa zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmeli. Orman, mera, tarım alanı, dere yatağı gibi doğal alanlar asla atıklarla kirletilmemeli. Aksi takdirde buralara bertaraf için götürülecek atıklar, ileride insan ve tüm canlı yaşamı için büyük bir felakete neden olur.

***

Deprem bölgesinde hala çadıra ve konteynere ulaşamamış, su bulamayan, doğru dürüst beslenme imkanı bile olmayan insanlar varken şimdi asbestin, enkaz atıkları konusunun sırası mı, diyebilirsiniz… Ama şimdi tam sırası. Harekete geçmek için artık felaketleri beklemekten vazgeçmemiz; bir değil beş adım sonrasını düşünmemiz gerek. Tam da şu anda doğru bir atık yöntemi prosedürü izlenmezse gelecek yıllarda daha büyük acılar ve felaketler yaşanabilir. Atık planlamasının bilimsel yollarla, uzmanların danışmanlığında yapılması şart!

Depremzede patiler için sahiplenme çağrısı

can dostlar-kulagimizakupe

Deprem bölgesinden bugüne kadar yüzlerce evcil hayvan kurtarıldı. Bu canların ailelerine ulaştırılmaları veya sahiplendirilmeleri için çalışmalar tam hız sürüyor. Tabi bu süreçte patili dostların en iyi şekilde barınmalarının da sağlanması çok önemli. Deprem bölgesinde 3 tane sahra hastanesi açan Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) sosyal medya hesaplarından destek çağrısı yaparak, “Kapasitemizin oldukça üzerine çıktık ve desteğinize ihtiyacımız var. Eğer canlarımıza geçici ya da kalıcı yuva olmak isterseniz bizlere ulaşın” ifadelerini kullandı. Eğer siz de depremzede bir cana el uzatmak isterseniz, 0544 493 78 28 no’lu ihbar hattından bilgilerinizi tek mesaj halinde iletmeniz yeterli.

 can dostlar-dunyadanbihaber-2

HSI deprem bölgesinde canlara

dokunmaya devam ediyor

Türkiye’yi yasa boğan deprem felaketinin ardından STK’larımız büyük özveriyle çalışmalarını sürdürürken, bölgeye gelen yabancı ekiplerden biri de Humane Society International (HSI) oldu. World Animal News’de yer alan habere göre, HSI aralarında köpek, kedi, tavşan, akvaryum balığı, horoz, muhabbet kuşları, sürüngenlerin de bulunduğu bin 500’ün üzerinde hayvanı tıbbi bakım için bölgede kurulan veterinerlik noktalarına taşıdı. HSI direktörlerinden Kelly Donithan, şöyle konuştu: “İlk depremden bu yana üç haftadan fazla bir süre geçmesine rağmen ekibimizin hala canlı hayvanlar bulması dikkate değer. Antakya'da çalıştığımız sadece üç ana veteriner sahra hastanesinde yaklaşık 1.500 canlı tedavi edildi ve ülke genelinde ölü hayvan sayısının muhtemelen on binleri bulması bekleniyor. Hala canlı bulduğumuz hayvanlar genellikle bu felaket boyunca yapayalnız kaldıkları terk edilmiş ve hasar görmüş apartmanlarda bulunuyor. Son birkaç hafta içinde dört depreme katlanmanın ve aynı zamanda tepelerindeki helikopterlerin sağır edici vızıltısını deneyimlemenin onlar için ne kadar korkutucu olduğunu ancak hayal edebiliyorum. Bu hayvanların ne kadar travma geçirmiş olabileceğini düşünmek yürek parçalıyor. Şimdi iyileşmek için ihtiyaç duydukları tüm sevgi ve ilgiyi görüyorlar, ancak her gün moloz ve enkaz arasında daha fazlasını buluyoruz.”

 

 

can dostlar-bizimgezegen-1

Kuraklık tehlikesi artık

kapıda değil, içeriye girdi!

Türkiye’de kuraklık tehlikesi acil önlem alınması gereken çevre sorunlarının başında geliyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından açıklanan son kuraklık haritasına göre yıllardır kapımızda bekleyen tehlike artık içeri girdi. Standart Yağış İndeksi (SPI) metoduna göre hazırlanan 3 aylık haritaya göre Türkiye’nin birçok bölgesi olağanüstü kuraklık durumunu yaşıyor. Muğla hariç Ege Bölgesi’ndeki illerde kuraklık seviyesi normal düzeyde ancak ülkenin kalanında ortadan olağanüstü şiddetliye uzanan bir kuraklık görülüyor. Kuraklıkla birlikte su kıtlığı sorunu da önümüzdeki bir başka tehlike. Uzmanlar 2020-2021 ve 2022 yıllarının art arda kurak geçtiğini; 2023 yılında da henüz istenen yağışların gelmediğini belirtiyor. İzmir de su kıtlığı yönünden alarm veren illerden biri. Meteorologların değerlendirmesine göre, İzmir barajlarında geçen seneye oranla yarı yarıya azalma yaşanıyor. Eğer bahar sezonu beklenen yağışlar gelmezse, su kesintilerinin gündeme gelebileceği belirtiliyor.

WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından açıklanan tablo da iç açıcı değil. Buna göre kuraklık periyodu sıklaştı, barajlardaki su miktarı çok düşük, kuş cennetleri kuruyor. Tarımsal kuraklığa karşı acilen modern sulamaya geçişin sağlanması ve “Su Kanunu” taslağının meclisten geçmesi gerekiyor.

 

Hepimiz aynı hamurdanız

 

“Ne nurdan

ne çamurdan,

Sevgilim, kedisi ve kedinin boynundaki boncuk

yuğrumlarındaki farkla hepsi aynı hamurdan...” Nazım Hikmet Ran (Rubailer I. Bölüm)