Başlık 80’lerde ilgiyle izlenen, Devekuşu Kabare tarafından sahnelenen, Kandemir Konduk imzalı oyunun adıdır. Hayvanlar âlemi sakinleri tarafından, insanlığın halleri anlatılır. Bu iş Ezop’tan başlamış, La Fontaine’le doruğuna ulaşmış, yazın dünyasına “fabl” türünü kazandırmıştır. Bu türe çocukluğumdan beri itiraz ettim. Bir canlının her tür saçmalık ve kötülüğüne, bir başka canlı türü üstünden eleştiri getirilmesi, dahası bunun deyimlere, benzetmelere indirgenip normal sayılması, korkunçtur, vahimdir, suçtur. Hiçbir canlı, ötekine karşı üstün ve seçkin olma, emperyalist saldırganlık hakkına sahip değildir. İnsan, “eşref-i mahlûkat”mış! Yahu hiç olmazsa, bu tanımı dillendiren kitaplarınızı okuyunuz da, nedenini ve gereklerini öğrenmeyeçalışın. Onu da mı biz anlatalım?

İnsana özgü şiddete alıştırılan köpeklerin saldırdığı sevgili bir çocuk üstünden, gündemde başka madde mi kalmadı, muhalif cenahı ötekileştirmenin ve oy depolarının sırtını sıvazlamanın başka yöntemi mi bulunamadı bilemem, akıl almaz bir kampanya başlatıldı. Bu kampanyanın hedefi, “sokak hayvanları”dır. Yayınlanan genelgeyi okudum. İlle başa bir şey geldikten sonra alınması gereken önlemlere dair, ortadan laflarlasıralanan satırlar, genelgeyi çözüm yerine sorunu daha da ağırlaştıran bir belgeye dönüştürüyor.

Okurlarımızın iyi bildiği gibi, her yıl en az üç beş yazımı bu konuya ayırır, özellikle yaz sonlarında terk edilen can dostlar için, herkesi ihbarcı olmaya çağırırım. Örneğin “Harikalar Mutfağı” adlı oyunum başta olmak üzere, her alanda ve platformda, can dostlarımıza yönelik ön yargılı, ucuz, akıl yoksunu düşünce ve eylemleri kıyasıya eleştiririm. Birçok kampanya için slogan-şiar da yazmışımdır. Bu tavrımdan da asla vaz geçmeyeceğim. Hayatıma karışan, anlam kazandıran ve hasretle anımsadığım Kontes, Tapsi, Çakıl gibi dostlarıma ve şimdi bu satırları yazarken gözüme bakan Frida’ya bir vefa borcum ve sözüm var. Onlara saygısızlık yapanların, aşağılık varlık gibi görenlerin, tutsak etmeyi ya da öldürmeyi makul çözüm kabul edenlerin hiç biri, bu vefadan ve sözden daha değerli değildir.

Ayının biri, dün 250 km. hızla giderken, 10 canı yitirmemize yol açtı. Çakal, kumpaslarla adaleti ve hukuku katlederken, Tilki türlü yolsuzluk ve soysuzlukla bütçeyi dımdızlak yaparken, Tavşan ile Sincap korkudan ses çıkarmadı. Hırsızın ve alçağın aklanması için Yılan köşe yazıları döşenirken, Baykuş her türlü uğursuzluğa kılıf uydurmak için ayinler düzenledi. Karga zaten berbat bir şarkıcıydı, lakin Domuz onu her akşam ekranlara çıkardı. Yarasa haramiliğe çıkarken, Kaplumbağa “Tanık yazarlar, başım derde girer” korkusuyla kabuğuna gizlendi, olup biteni görmezden geldi. Ceylana âşık olan Sırtlan, yüz bulamayınca bıçağını çekip, sevdiğini 48 yerinden bıçakladı. Öküz, dere yatağına site yaptı, yüzlerce Ördek öldü. Bütün bunlar olup biterken, gazeteci Devekuşu başını toprağa gömdü, Domuz ise o sırada kara para aklama telaşındaydı. Akbabalar atom bombalarını Develerin üstüne yağdırıp, dünyanın canına okurken… Nasıl, güzel mi? Hangi “hayvanın” nasıl düşünüp davrandığını, ne dediğini eylediğini yazmayı sürdüreyim mi?

Şimdi yukarıdaki tüm canlıları silin ve yerine “İnsan” yazın. Durum bu kadar korkunç, vahim ve utanç vericidir. “Nefret Suçu” diyor, ortadan kalkması için uğraşıyoruz ya, kimin aklına bu benzetmelerle günde bin kere kanıtlanan ve doğanın gerçek sahiplerine yöneltilen nefret suçlarını düşünüyor? İnsana “hayvan” demek hakaret, peki hayvana reva görülen “insanlığı” ne yapacağız?

O çocuğa ve benzerlerine üzülmemek olası mı? Ama insanın yol açtığı saldırı ve cinayetlerin, kabalıkların ve işkencelerin, soygun ve soysuzlukların oranı ile hayvanların yol açtığı üzüntülerin oranını da kıyaslayalım mı? Onları saldırganlaştıran faşist zihniyetin ruh hastalarına bakmadan sorunlar çözülebilir mi? Bu yapılmadığı sürece, insanlığın lüzumu yoktur. Bu kadar basit! Haydi, şimdi insanileştiremediğiniz barınaklarınıza marş marş! Birbirinize şu güzelim yaşamı zehir etmeye devam edin. “Biz canlıların üstüne gelmedik, biz onlara eklendik. 2022’de zahmet olmazsa, bu sözün anlamını ve gereğini de düşünüverin. Ya da bir insanlık yapıp, “ölüme terk etmeyeceğiz” diyen yerel yönetimlere yoldaş olun.