8 Nisan 2022, Altay Spor Eğitim Vakfı Anı Evi’nin küçük bahçesinde, Atina’dan gelen, ailesi Çeşme/Çiftlikköy’lü bir İzmir araştırmacısı, George Poulimenos’un Smirna 1922 / Seyahat Rehberi’nin tanıtım töreni vardı. İzmir’i tanımak, İzmir tarihine ilişkin yeni yayınları dilimizde okumak hepimizi heyecanlandırıyor. Doğrusu, İzmir araştırmalarının özlenen düzeyin çok altında olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle G. Poulimenos’un, büyük emekler vererek oluşturduğu, İzmir haritalarıyla daha bir değer kazanan kitabını önemsiyor, İzmir Limanı üstüne yaptığı araştırmanın da yayınlanmasını bekliyorum. Burada İzmir Haritaları üstüne çalışan, Poulimenos’un da yayınlarından yararlandığı öğretmenimiz Rauf Beyru’yu da anmalıyız. İzmir araştırmaları açısından Osmanlı yurttaşları olan Rum, Ermeni ve Musevi “milletlerinden” onlarca çalışkan araştırıcının İzmir’e ilişkin yapıtlarını dilimize çevirip yayınlamak zorundayız. Örneğin H. Solomonidis’in İzmir kitaplarını hâlâ çevirip yayınlayamamış olmamızın eksikliğini yaşıyoruz. Yine nice gezginin, hemen akıma gelen Gaston Deschamps’ın, Vital Cuinet’nin yapıtlarını yayınlatamamış olmamızı kabullenemiyorum.
İzmir kitabını, ederi yüksek de olsa Yakın Kitabevi’nin çabalarına ve Altay Vakfı’na destek için alıyoruz. Poulimenos, yapıtını, 1922 yılı İzmir’ini gezecek gezgin okurları için bir biçem ve biçim denemesiyle, kentimizi özetleyerek kılavuz düzeniyle sunmuş.
Osmanlı’nın, Akdeniz’e açılan en önemli limanı olan İzmir, özellikle XIX. yüzyılda deniz ulaşım olanaklarının yaygınlaşmasıyla, hem tüccarları hem de ünlü gezginleri ağırlamış bir kent… Örneğin İzmir’e gelen tüccarlar, gezginler, Joseph L. Nalpas’ın hazırladığı Annuaire des Commerçants de Smyrne et de L’Anatolie (1893) vb. kılavuzlar yanında Fransızca’dan Rumca’ya, Türkçe’den Ermenice’ye, Ladino diliyle yayımlanan gazetelerdeki duyurulardan vapurların gün ve saatlerini, kalacakları otelleri, restoranları öğreniyorlar. O günlerde, Doğu’nun gizeminin peşine takılıp gelen sanatçıların yanında, acıdır, çoğu Anadolu’nun arkeolojik zenginliklerini talan etmekle görevli “hırsızların” Osmanlı İzmir’inde ne çok işbirlikçi yoldaşlarının olduğunu bugün okudukça şaşırıyor, üzülüyoruz…
NEDEN 1922 YILI İZMİR’İ?
Evet, neden 1922 yılı İzmir’i? İşgal edilmiş bir Osmanlı kentine, can güvenliği korkusu yaşayacağı İzmir’e, hangi gezgin gelir? Doğrusu savaşmak için gelecek askerlerle savaş muhabirleri dışında kimseler çıkıp gelmez diye düşünürken Poulimenos’un, gezgin okurlarına 1922 yılını seçişini, 4. dipnotta, “Kitap 1922 gözüyle yazıldığı için, Sevr Anlaşması’yla Yunanistan’a verilen yerlerden söz edilmektedir” dedikten sonra, “Yunan Yönetimi” başlıklı bölümde de gerekçesini tarihsel bir gerçeğe bağlar:
“2 Mayıs 1919’da [15 Mayıs 1919] Yunan Ordusu, I. Dünya Savaşı galiplerinin temsilcisi olarak şehri işgal ederken, Sevr Antlaşması’ndan (28 Temmuz 1920) sonra Smirna’da Yunan yönetimi kuruldu. Milletler Cemiyeti, anlaşmanın yürürlüğe girmesinden beş yıl sonra Yunanistan’a verilen bölgenin nihai olarak onun topraklarına katılmasını talep edebilecekti.”
Evet, bu tarihsel gerçeği biliyoruz!.. Ancak Poulimenos’un da bildiğine inandığım bir başka gerçek daha var: 1922 yılı, çok uzun bir yıldır !... 26 Ağustos 1922’de başlayıp 9 Eylül 1922’de noktalanan kanlı bir savaşın yaşandığı tam bir hesaplaşma yılıdır 1922!.. Ernest Hemingway’in tümcesiyle söyleyelim,“Şimdi ikinci Truva kuşatmasının sonunu yaşıyorlar.” dediği 1922 yılı, emperyalizmle ve hayallerle kandırılan bir ordunun yaşadığı bir acı son!… Bu savaşın sonuçlarıyla değişen yeni bir tarihsel sürece adım atıyoruz!... Sevr’in yırtıldığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun noktalandığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının onaylandığı Lozan Antlaşması'yla (24 Temmuz 1923) taçlanan bir döneme geçiyoruz… Bir okur olarak 1922 yılıyla tamamlanan tarihsel gerçekleri kitapta okumak, yazarından çevirmenlerine, yayına hazırlayanlara, yayınevine, hepimizi daha çok mutlu edecekti… Barışa ve kardeşliğe inanarak…
Sonuçta, ben, 1922 yılı İzmir’ini görmeye hiçbir gezginin geleceğini düşünmüyor ve inanmıyorum. Keşke, G. Poulimenos da kitabında, gezginleri, 10 Temmuz [24 Temmuz] 1908’den sonra, II. Meşrutiyet kutlamalarının yapıldığı, I. Kordon’da horon tepilen günlerde getirseydi… Daha güzel olmaz mıydı?
Bu çalışmanın akademik bir yayın olmadığını bilerek yine de yazarın yararlandığı kaynakları okumak isterdim… Bu çalışmayı bizlere kazandıranlara teşekkürlerimle.