Bergama’da varlığını günümüzde de sürdüren ancak işlevini artık sürdürmeyen Küplü Hamam olarak anılan bir hamam yapısı bulunmaktadır. Geçmiş dönem Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç bu mekânı müze olarak değerlendirmek istemişti.
KÜP EFSANESİ
Osmanlı Dönemi’nde ünü Avrupa’ya kadar yayılan bu küpün çok isteyeni oldu da sonunda Fransa Kralı’nın dolayısıyla Louvre’un malı oldu… Hamamın küplü olarak anılmasına yol açan küpün uzun ve ilginç bir hikâyesi vardır. Bergama’da yaygın olarak şöyle bir efsane kabul edilir: “Hatiboğlu Mehmed adındaki kişi üç mermer küp bulur. Küplerin altın dolu olduğunu gören Hatiboğlu Bursa'ya giderek olayı Sultan II. Murad’a anlatır. Sultan küplerden birini Hatiboğlu'na vermek ister. Hatiboğlu, ancak küpün içi boşaltıldıktan sonra küpü kabul edebileceğini söyler. Sultan bu durumdan çok etkilenir ve Hatiboğlu'na bir adet küp ile küpleri bulduğu araziyi bağışlar. Hatipoğlu aldığı tek küp ile Bergama’ya döner. Çocukları kentte bir hamam açarlar. Hamamın girişine de bu küpü koyarlar. O zamandan sonra bu hamam da ‘Küplü Hamam’ olarak anılır.”
Küplerden biri Bergama’ya dönerken diğer ikisi Ayasofya içinde uzun yıllar hizmet verir.
KÜPÜ İLK GÖREN AVRUPALILAR
Küp ile ilgili ilk kayıtlara Batı Avrupalı seyyahların bölgeye yaptıkları ziyaretlere seyahatnamelerinde yer vermelerinden sonra rastlıyoruz. Bu bağlamda; küpü ilk gören ve ilk kaydı düşen Jakob Spon (1675) olur; Fransız diplomat Choiseul Gouffier (Marie-Gabriel-Florent-Auguste de) (1782) ilk ayrıntılı bilgi veren ve küpün çizimini paylaşan ilk isim olmuştur. Diplomat zamanına göre çok yüksek paralar teklif etmesine rağmen hamam sahibi küpü satmamıştır. Sonraki tarihlerde Bergama’ya gelerek küpü gören seyyahlar da küpü satın almak istemişler ancak bu mümkün olmamıştır.
CHARLES TEXİER VE KÜP
1833-37 tarihleri arasında Anadolu’yu karış karış gezen ve çok değerli bir seyahatname yayınlayan Fransız Mimar Texier de Bergama’ya gelerek küpü ziyaret etmiş ve hem küpün çiziminde kendi tasavvurunu ekleyerek ona kulp takmış hem de küpün efsanesinde geçen isim olarak yörenin mütesellimi Karaosmanoğulları’nın atalarını anmıştır.
LOUVRE’A UZANAN YOLCULUK
Texier, küpü gördükten sonra küpün Louvre’a uzanan yolculuğunu şöyle aktarıyor: “Bergama’dan ayrılır ayrılmaz Eğitim Bakanı Mösyö Guizot’yu küple ilgili olarak bilgilendirdim. Birkaç ay sonra İstanbul’a döndüğümde Reis Efendi (Reis-ül Küttab/Dışişleri Bakanı) aracılığıyla Sultan (II. Mahmud) Fransız hükümetinin bu değerli eseri Louvre Müzesi koleksiyonu için istediğini öğrenmiş. Sultan için de Sevr porseleni çok güzel bir küp armağan edilmiş-sarayın büyük salonuna yerleştirmesi için. Bu arada küpün sahibi aile de küpün karşılığını çok çok fazlasıyla almış. Aşağıya küpü almak için giden Argus adlı geminin (iki direkli yelkenli) kaptanı Mösyö Octave de Chabannes’in raporundan aktarıyorum: ‘25 Ocak 1837’de Reis Efendi’nin kavası İbrahim, Fransa Konsolosluğu’nun birinci tercümanı Mösyö de Jerciat olmak üzere Argus ile Tarabya’dan yola çıktık. 6 Şubat’ta hamamdan küpü çıkarmak üzere hazırdık. Ben her türlü hazırlığı yapmıştım. Sadece 2500 kg ağırlığındaki küpü dışarı çıkarabilmek için kapının bulunduğu duvarı yıkmak zorunda kaldık. Ayrıca yörede kullanılan arabalardan çok daha dayanıklı bir araba inşa etmek durumunda kaldık. Böylece 9 Şubat’ta yola koyulduk. Kocaman tekerlekli araba küpü taşırken arabayı da dört öküz çekiyordu. Yanımızda Argus’tan bir subay ve yöneticinin yanımıza verdiği görevli bize eskort yapmaktaydı.
Çeşitli insanlardan oluşan öncü bir birlik de önümüzden gidiyor ve yolların onarımıyla ilgileniyordu. Ayrıca gerekli olduğu yerde köprü inşa etmek veya tamir etmek için gerekli kereste ve malzemeyi taşıyan diğer arabalar vardı. Ben ise bir önde bir arkadaydım; önde giderken yolların durumunu inceliyor ve toparlayıcı oluyordum. İlk gün hiçbir aksaklık olmadan geçmişti ve Bergama’dan 4 mil uzaklaşmıştık. Ertesi gün ise büyük zorluklar yaşadık; köprüler geçmek, iki aks değiştirmek zorunda kaldık ve ancak 1,5 mil yol alabildik. Üçüncü gün sonunda hava kararmadan önce 4 mil yol aldıktan sonra Çandarlı’ya ulaştık.
Argus’un mürettebatı küpü gemiye yüklemek için Çandarlı’da kıyıdaki yükleme mekanizmasına önceden ön ödeme yapmıştı. Her şey hazırdı. Ertesi gün yani 12 Şubat 1837’de küp Argus’un ambarındaydı.“
İZMİR’DEKİ İZDİVAÇ
Küpü Bergama’daki hamamdan alarak gemisine kadar taşıyan ve Paris’e ulaşmasını sağlayan Mösyö Octave de Chabannes dönemin İzmirlileri için hiç de yabancı olan birisi değildir. Kaptan Octave de Chabannes, dönemin İzmir’deki en ünlü Hollandalı Ailesi olan van Lennep’lerin kızı Annetta Van Lennep (1765-1836) ile Fransız Jean Frédéric de Chabannes La Palice’in (1762-1836) oğludur. Anetta ile Frédéric de Chabannes 1787 yılında İzmir’de evlenir. İzmir’de kurulan, Fransa’da ve İngiltere’de yaşayan ailenin 10 çocuğu olur. Bunlardan 9’u yaşar. Ailenin sekizinci çocuğu ise (Fransız Amirali) Pierre Antoine Octave de Chabannes La Palice (16 Mayıs 1803-7 Mart 1889) Paris’te dünyaya gelir.
İzmir’de evlilik yoluyla akraba olan bu iki Batı Avrupa aristokrasisinin temsilcisi ailenin kökenleri ise şöyledir: Chabannes Ailesi, günümüzde Fransa’da varlığını sürdüren Limousin bölgesinden şövalye kökenli Fransız soylu ailesidir. Sülalenin kanıtlanmış ve izlenen soyu 14. yüzyılın ortalarında başlar.
Van Lennep Ailesi ise ailenin büyüğü olan David George van Lennep’in 1731 yılında Hollanda’dan ayrılarak İzmir’e yerleşmesi sonucu İzmir Tarihi’nde önemli bir yer etmiş Hollandalı soylu bir ailedir.
SONSÖZ YERİNE
Bu konuyla ilgili şunu da belirtmekte yarar var: İzmir de dâhil olmak üzere Osmanlı limanlarında veba salgınları çok büyük sorun olmuştur. Sultan II. Mahmud bu salgınların önlenmesi amacıyla Fransa Kralı’ndan bir hekim ister. Kral’ın gönderdiği genç hekim Arsèn François Bulard (1805-1843) 1832-1838 yılları arasında bütün Osmanlı limanlarında veba ile mücadele eder ve başarılı da olur (Bu tarihten sonra veba münferit olarak ortaya çıkar. Bu konuyu ayrıntılı olarak ileride ele alacağım). Sonunda da karantina kurulması konusunda bir rapor hazırlar. Kısacası benim sezgi yoluyla tezim; Sultan II. Mahmud’un Fransa Kralı’nın gönderdiği bu hekime karşılık Kral’a yaptığı bir jesttir küplü hamamın küpünü kendisine armağan etmek…