Yörükler, en azından on beşinci yüzyıldan beri, İzmir’in kırsal ve kentli nüfusunu oluşturan asli unsurlardan biridir. On beşinci yüzyılın ortalarından itibaren, İzmir ve çevresinde yörüklerin mevcut olduğu belgelenebilmektedir. Aydın kanunnamesinde (İzmir’de de geçerli) yörük kelimesi açıkça yazılıdır.
Osmanlı devlet hayatında yörük kelimesi üç farklı anlama gelir. İlki, Osmanlı ordusu için geri hizmetleri yapan bir teşkilatın adıdır. Özel bir teşkilattır. Sultan sefere çağırdığı zaman, bu teşkilat orduya katılmakla görevliydi. İkinci anlamı, yaylaya çıkan göçebe anlamına gelir ki yörük, yerleşiklerden farklı bir yaşam tarzını benimsemiş halka denilir. Üçüncü anlamı da, Kürt ve Türkmen cemaatlerine muhalif olan, yaylaya çıkmayı adet haline getirmiş Türk topluluğudur.
İzmir’in Urla, Selçuk, Tire, Söke, Kemalpaşa, Gümüldür bölgeleri, yörüklerce kışlak olarak kullanılmıştır. Bornova ve Bayraklı’da da Yörüklere rastlanır. Çeşme yarımadasında da yörükler tarafından kurulmuş köyler bulunur. İzmir’in mülayim iklimi, özellikle kış aylarında yörükleri kendine çekmiştir.
İzmir’in en eski yörük gruplarından biri, Naldöken Yörükleri'dir. Rumeli’nin asli nüfusundan olan Naldöken Yörükleri, herhalde on dokuzuncu yüzyılın sonlarında İzmir çevresinde yerleşmişlerdir. 1907 tarihli bir Osmanlı belgesinde İzmir Karşıyaka’da Naldöken isimli bir mevkiden söz edilir. Taşocaklarının bulunduğu bu mevki, ismini Naldöken Yörükleri'nden almıştır. Yine Bornova’nın Naldöken Mahallesi de bu yörük isminden gelir.
NALDÖKEN YÖRÜKLERİ
Naldöken Yörükleri'nin nüfusunun, on altıncı yüzyıl ortalarında, Rumeli’de 50 bin kişiyi geçtiği anlaşılıyor. Kendileri Osmanlı seferlerine katılmışlar, geri hizmetlerde görev almışlardır. Aslında, Naldöken Yörükleri'ne ait özel bir kanun da çıkarılmıştır. Bu kanunda bu yörüklerin Osmanlı askeri seferlerine nasıl katılacakları yazılmıştır. Rumeli’de Ihtıman, Tatar Pazarı, Filibe, Kızılağaç, Edirne, Çirmen, Yanbolu, Varna, Ahyolu, Prevadi, Şumnu, Tekfurgölü, Hırsova, Silistre, Tırnova, Lofça, Niğbolu, Akçakızanlık, Yenice-i Zağra, Hasköy, Zağra-i Eskihisar bölgelerinde Naldöken Yörükleri örgütlü halde mevcuttu. Bulgaristan ve Makedonya Türkleri'nin bir kısmı bu yörük cemaatine mensuptur. Dolayısıyla, her ne kadar koyu Sünni olmasalar da, Balkan Türklüğü veya İslamı bakımından Naldöken Yörükleri'nin önemi büyüktür. Naldöken Yörükleri'nin İzmir’e hangi tarihlerde geldiğini tespit etmek mümkün değil, ama en azından on dokuzuncu yüzyılın sonlarında İzmir’e geldikleri tahmin edilebilir.
Naldöken Yörükleri, Kızılca Müsellem, Vize, Tanrıdağı Yörükleri gibi, Rumeli’de kendi isimlerini taşıyan köyler kurdular. Ejderhan (1556) ve Kıbrıs seferlerine (1570-71) katıldılar. Özi, Bender ve Selanik kalelerinin tamirinde çalıştılar. Çeribaşı, zaim, subaşı gibi komutanların idaresinde bulundular. Kendilerine mahsus kadılara sahip oldular. Tımar ve zeamet sahibi oldular. Kereste kestiler, maden ocaklarında çalıştılar, çeltik üretiminde bulundular, gemi hizmetinde çalıştılar, yırtıcı doğan kuşunun eğitilmesinde görev aldılar, Öziçe madenlerinde top mermisi dökümünde çalıştılar, Bosna’da maden ocaklarında çalıştılar.
Osmanlı resmi belgelerinde yörük olarak tanımlanmayan ama cemaat olarak tanımlananlar, hızlı bir şekilde yerleşik hayata geçmişler, İzmir civarında, Ovacık, Tepecik, Eğridere, Kayabaşı, Zeytinli Kışlası, Manastır, Alaçatı (Alaca At cemaati tarafından), Germiyancık, Hamidli, Yıvacalı, Otacalı, Dündarlı, Kamanlı gibi köyleri kurmuşlardır. Karaburun yarımadasında da Ovacık, Reisli, Emirdoğanlı (Mordoğan) bu tür göçebe cemaatler tarafından kurulmuş köylerdi.
YÖRÜK ALİ EFE
İzmir Kızıldağı, Kolcu Yörükleri'nin otlağıydı. Urla’da Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan Vakfı'na bağlı Yörükler mevcuttu. Bornova’da Cabirli Yörükleri bulunurdu. Yine Bornova-İzmir arasında Sancaklı Yörükleri yer alır. Milli Mücadele’de İzmir ve civarında Kuva-yı Milliye’ye destek vermişlerdir. Bilindiği gibi Yörük Ali Efe ‘ilk mücahitlerdendir’. Mübadeleyle birlikte Manastır, Selanik ve Drama bölgelerinden gelen Yörükler de, İzmir civarında iskân edilmişlerdir. 1930’lara kadar Yörükler meralarda hayvanlarını otlatarak bütün yılı geçirirlerdi. Devlet bunların kaydını tuttu. Bir sicile yazdı. Özellikle Söke civarında 1927-1928 yıllarında halâ tüm yılı göçebelik ve hayvancılıkla geçiren Yörükler bulunuyordu. Dönemin Aydın Valisi Hüsnü Bey, bunlara taksitle arazi satılmasını ve köyler kurmaları gerektiğini hükümete iletti.