İzmir kenti uzun yüz yıllar boyunca hâlihazır yerinde kurulu olduğu için gerek Antik Dönem gerekse Erken Dönem Türk yerleşim yerlerini ve mekânlarını saptama konusunda sıkıntılar yaşandığı malum. Kentin aynı yerde 2300 yıldır varlığını sürdürüyor olmasının, kentin parlak ve sıkıntılı dönemlerini aynı mekân içinde yaşamak durumunda kalmasının yol açtığı bir durum aslında bu durum.
Bu mekân kargaşasında en somut örnek aslında Agora kazı alanıdır. Biz burasının hep Agora olarak bilindiğini düşünürüz ama öyle değildir. Namazgâh ve mezarlık olarak kullanılan bu alan 24 Ekim 1930 gecesi meydana gelen sel felaketi sayesinde ortaya çıkmış ve bir süre sonra kazı çalışmaları başlamıştır.
Günümüzde de buna tanık olmuyor muyuz; ya bir temel kazısı sırasında bir liman yapısı ortaya çıkıyor ya da bir define meraklısının kazmasının ucunda bir Roma konutunu keşfediyoruz…
Gelelim yeni yılla birlikte girdiğimiz ve Türkçe’de Ocak olarak adlandırdığımız Batı dillerinde January, Janvier, Januar olarak adlandırılan ay adının kökenine…
JANUS ADI NEREDEN GELİYOR?
Janus, bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısıdır. Bu tanrının tasvirine Roma sikkelerinde rastlanır. Janus'a ait olan bu tasvirlerde yüzün biri kentten içeri girenlere, öteki ise kentten çıkanlara bakar. Böylece kent güvenlik içinde yaşamasını sürdürür.
Janus'a tapınma geleneksel olarak Romulus'a ve hatta Roma şehrinin fiili kuruluşundan önceki bir döneme kadar uzanıyordu. Roma'da pek çok Jani (tören kapıları) vardı; bunlar genellikle sembolik olarak uğurlu girişler veya çıkışlar için kullanılan bağımsız yapılardı. Roma'daki en ünlü Janus, aslında Forum'un kuzey tarafında bir Janus tapınağı olan Janus Geminus'tu. Her iki ucunda çift kapı bulunan basit bir dikdörtgen bronz yapıydı. Geleneksel olarak, bu yapının kapıları savaş zamanında açık bırakılır ve Roma barış içindeyken kapalı tutulurdu. Romalı Tarihçi Livy'ye göre, Numa Pompilius (İ.Ö. 7. yüzyıl) ile Augustus (İ.Ö. 1. yüzyıl) arasındaki uzun dönemde kapılar sadece iki kez kapatılmıştır.
Janus’un “January, Janvier, Januar”a dönüşmesi bu iki yüzündendir. Janus’un bir yüzü çıkan yıla bakarken diğer yüzü gelecek yıla bakar…
SMYRNA’DA JANUS TAPINAĞI VAR MIYDI?
Tek tanrılı inançlar öncesinde Smyrna’da tapınılan birçok tanrıdan biri de acaba Janus muydu?
Zeus Akraios, Nemeseion (Agora yakınlarında olarak tanımlanan Çifte Nemesis Mabedi), Aphrodite Stratonicide (Aristote Marie Fontrier tarafından hahamhane karşısına lokalize edilir) gibi tapınakların lokasyonu aşağı yukarı bilinir.
İzmir’i Janus ile ilişkilendiren ilk bilgiyi Ekim 1675’te Jakob Spon aktarır; “Bazılarının ‘Jani’ adını verdiği, zeytin ağaçları altındaki ve şehirden 1 mil uzaklıktaki bu tapınağın yıkıntılarını gördüm. Fakat benim gördüğüm sadece küçük bir geçitti ve biri doğudan diğeri batıdan olmak üzere iki kapısı vardı; büyük taşlardan ve harçsız inşa edilmişti. Strabon'un sözünü ettiği tasvirin, büyük bir olasılıkla doğu tarafında olması gerekiyor. Tapınağın da burada veya bir başka bina olması gerekiyor ve herhalde zaman içinde yıkılıp gitti. Benim İzmir'den ayrılmamdan kısa bir süre sonra bana gönderilen mektupta, burada yapılan bir kazıda, iki tarafında “Jano”nun yüzü bulunan bir sütun bulunduğunu ve bu sütunu, Venedik Konsolosu Bay Luppazzolo'nun satın aldığı yazıyordu. Aynı zamanda burasının tapınak olduğu Bay Wahn tarafından da teyit edildi. Fakat aynı mektupta, o güzelim geçitlerin ve sokakların olmadığı; çünkü meydana gelen altı şiddetli depremin buraları tanınmaz hale getirdiği belirtiliyordu. Şehirde yaşayan Rumlar yedinci sarsıntının tapınağı yerle bir ettiğini yazıyorlardı.”
Yine aynı lokasyona yönelik olarak yol çalışmaları sırasındaki gözlemlerine yer veren Charles Thomas Newton 10 Ekim 1854’te şunları aktarır; “Kervan Köprüsü'nün ilerisinde, Bornova'ya giden yolda büyük bir Türk Mezarlığı bulunuyor. Bu mezarlığın hemen ilerisinde bol miktarda mermer blokları ve bina kalıntıları çıkarılmış. Bunlardan bir tanesi Roma Dönemi’nden kalma rölyeflerle bezeli bir lahitmiş; lahitin üstünde Apollon'un ya da Baküs'ün taştan bir büstü yer alıyormuş. Bu lahiti hiç görmedim; çizimlerinden anladığım kadarıyla heybetli ve sağlam görünüyor. Üzerindeki şekiller ve yazılar da mezar taşı hissini uyandırıyor. Bu yer çok büyük olasılıkla şehrin dışına kurulmuş bir yermiş. Kervan Köprüsü'ndeki eski bir mezarlıkta 1852 yılında mermerden bir aslan bulunmuş; bu da çok büyük bir olasılıkla bir mezar taşının yanındaydı. Tüm bu antik kalıntıların çıktığı arazinin bir kısmı Bay Whittall'e ait; eğer bir ferman olsaydı Bay Whittall mutlaka çok daha büyük bir kazı yaptırırdı.”
Aynı lokasyona ilişkin Ekrem Akurgal, Kurt Bittel’i ve diğer isimleri de kaynak göstererek şu bilgilere yer verir 1945 yılında… “Kemer İstasyonu’nun şarkındaki düzlüğün ortasında bulunan, ve belki de yığma bir tümsek olan Tepecik tepesi Helenistik devir sonunda ve Roma’lılar zamanında birçok yapılarla çevrili bulunuyor, ve belki de bu civarda Sipylene adı ile anılan Büyük Tanrı Ana’nın Strabo’ya göre Metron namındaki tapınağını da taşıyordu. Her ne kadar Frontier bu mabedi Meles vadisinde ararsa da W. M. Calder ve C. J. Cadoux Tepecik üzerinde ararlar. Frontier’nin de teklif ettiği yer buradan uzak olmadığına göre Tepecik’te çok eski zamanlardanberi bir Tradisyonun bulunduğuna delâlet eder. Bu yüzden Tepecik’in iskânı çok eski zamanlarda başlamış olabilir. Hafriyat yapıldığı takdirde ehemmiyetli neticeler elde edilmesi çok mümkündür.” (İzmir ve Dolaylarındaki Eski Eserler Hakkında Bir Kaç Not - Arkeoloji Araştırmaları, Ankara 1945). (Alıntı olduğu gibidir ve dilin kullanımı dönemine özgüdür)
Kemerköprü, Eşrefpaşa Hastanesi ve Tepecik çevresine ilişkin bu gözlemler bize bazı ip uçları vermektedir. Kim bilir belki önümüzdeki sürede bir temel kazısı veya define düşkünü sayesinde kentimizin tarihinden önemli bir mekân daha ortaya çıkabilir…
Herkesin hayal ettiği bir yılı yaşaması dileğiyle yeni yılınızı kutluyorum…