Joker: Folie a Deux-2024
Yönetmen: Todd Philips.
Oyuncular: Joaguin Phoenix, Lady Gaga, Catherine Keener, Brendan Gleeson.
5 yıl önce hasılat rekorları kırarken, “Joker”’i canlandıran Joaquin Phoenix’e de Oscar kazandıran Joker’in devam filminin gelmesi sürpriz olmadı. Sürpriz bambaşka bir kimlikle gelmesi oldu. Bu kez hayallerinde şarkı söyleyen, dans eden, sırılsıklam aşık bir Joker var karşımızda. Fikir Phoenix’in bir gece rüyasında Joker’i şarkı söylerken görmesiyle ortaya çıkmış. Lady Gaga’nın Harley Quinzel Lee karakterinde kadroya katılmasıyla müzikal iskelet güçlenmiş. Sonuçta karanlık, kasvetli bir müzikal izliyoruz. 60’lı yıllardan gelen şarkılar Joker’in iç dünyasını anlatmaya yetmiyor. Onun deliliklerini seyretmek daha keyifliydi doğrusu…
Yönetmen Todd Philips sokaktaki kaostan beslenen Joker’i bu kez hapishane ve mahkeme duvarları arasına sıkıştırarak, kendisini keşfetmeye çalışan bir karakter olarak ele alıyor. Gerçek Arthur Fleck’midir yoksa canlı yayında gözünü kırpmadan 5 kişiyi öldüren Joker’midir? Bilinçli bir katil mi yoksa kontrol edemediği parçalanmış bir karakterin eylemcisi mi? Sokaktaki yangına ve kaosa yer vermeyerek, 200 milyonluk bir yapım için tüm riskleri göze almış.
Suçlu akıl hastalarının yattığı Arkham’da tutuklu olan Joker, müzikal terapi seansları sırasında kendisine hayran Harley Lee (Lady Gaga) ile tanışır. Joker ilk görüşte Lee’ye aşık olur. Duruşma gününü bekleyen Joker’in avukatı Maryanne Stewart (Catherine Keener) savunmasını bilinç altında kontrol edemediği Joker kimliğinin cinayetleri işlediğini mahkemeye dayatmak üzerine kurmuştur. Hedefi masum Arthur Fleck kimliğiyle onu hapisten kurtarmaktır. Harley Lee ise onun Joker olduğuna dolayısıyla sokaktaki insanın idolü olduğuna inanmaktadır. Onu bu şekliyle sever, kabul eder.
Hapishanede verilen ilaçların etkisi altında sakin, silik, aklı daha da karışık bir kimliğe dönüşmüş olan Joker, aşkın itici gücüyle az da olsa mutluluk hissetmeye, içindeki yalnızlıktan uzaklaşmaya başlar. Hayallerinde şarkılar mırıldanmaya arada kendisini dans eder görmeye başlar.
Baş gardiyan Jackie Sullivan’ın (Brendan Gleeson) liderliğindeki tüm gardiyanların sert tacizlerini bile artık umursamayacak durumdadır. Duruşma günü gelir, hayranları mahkeme binasının önünde coşkuyla karşılar. Duruşma salonunu doldururlar, tezahüratlar burada da vardır. TV’den canlı yayınlanan duruşmada Joker/Arthur sakin, umursamaz bir şekilde avukatının yanında oturur. Lee’nin salonda olup olmadığı dışında başka bir şeyle ilgilenmez.
Yönetmen Philips ve senarist Silver ikilisi ilk filmin anarşik, haksızlığa isyan eden hasta karakterini sokaklardan alıp gölgesiyle hesaplaşan bir karaktere dönüştürmüşler. Araya giren şarkılar, şov sahneleri mahkeme salonu/hapishane sıkıcılığını kırmaya yarayan anlar olarak es veriyorlar. Joker’in avukatını azledip, mahkemeyi bir şov alanına dönüştürmek istemesi uzun soluklu bir hamle olmuyor. Kendi gerçeği bir anda vicdanına hükmediyor. Kendisini suçlu hissediyor.
Bu tarz değişiminin seyirci nezdinde, bilhassa ilk Joker’i sevmişler arasında karşılığı olamayacağı apaçık. Sokağın enerjisini yaşamayan, aksiyondan uzak kalan bir Joker’e odaklanmak sıkıcı bile olabiliyor. Lady Gaga gözüktüğü sahnelerde enerjisini hissettiriyor. Buna karşın rol süresinin kısalığı filmin handikabı. Phoenix ile kimyasının çok tuttuğunu da söyleyemeyeceğim. Phoenix’in Joker’e verdiği ruh yine çok iyi. Buna karşın romantik bir eşleşmeye asla uygun değil. Dengesiz bir ilişkiye sığınmak gibi… Çocuksu bir mutluluk duyuyor.
Müzikal sahnelerin çokluğu kötü, zalim bir çizgi roman karakteri için fazla zorlamaca. Onun deli, dolu anları ön görülmezliği daha çok seviliyor. 1989’da Jack Nicholson şakacı ve gaddar bir Joker oynamıştı. 2008’de Heath Ledger karaktere daha ciddi ve karanlık bir persona verdi. Jared Letto 2016’da bıçkın ve eril bir Joker olurken akıllarda hiç yer etmedi. Phoenix ise dışlanmış, seri katilliğe adım adım yaklaşan dengesiz bir karakter yarattı. Bu yüzden çizgi roman sınırlarını aşarak bir “Taxi Driver” veya ”King of Comedy”’den çıkan bir psikopat türevi oldu. Böylesine bir karakterin yaptıklarından sorumluluk hissetmesi mümkün değil.
Hikayenin renk dokusu karakterinin kasvet ve karanlığıyla eşleşiyor. 21. yüzyıla benzemeyen retro bir atmosfer sarmalıyor. Görüntü ustası Lawrence Sher ilk filmdeki karanlık ve retro dokuyu tekrarlarken yakın planları çok kullanıyor.
Şarkılardan Phoenix’in telefon başında seslendirdiği Jacques Brel klasiği “Ne Me Quitte Pas”’nın İngilizce versiyonu “If You Go Away” çok hoşuma gitti. Açılıştaki Joker’in gölgesiyle mücadelesini yansıtan animasyon, Oscar ödüllü Fransız Sylvain Chomet imzalı. Hatırlayın “Belleville’de Randevu” tüm zamanların en iyi animasyonlarından birisidir. Hatta bu bölümün filmin en başarılı tarafı olduğunu yazan eleştirmenler de oldu.