Ağustos kızgın. Gerence’de adı haydar’la anılan rüzgârımız kendini naza çekip esmeyince, sıkıntı yaşıyorum. Ter terk etmiyor tenimi!

Çam gölgelerine kaçıyorum. Deniz kıyısında oyalanıyorum. Serinliği yakalayınca yoldaşım yine kitaplar...

Yazlık komşum şair, yazar, bilim adamı Prof. Osman Gökçe’nin yeni öykü kitabı Öyküntü elimde. Cinius Yayınları’ndan Nisan 2019’da çıkan Öyküntü’de Osman Gökçe’nin 14 öyküsü yer alıyor.

Öykünme taklit sözcüğünün Türkçesi. Çocukken benim de çok kullandığım bir sözcüktü. Osman Gökçe, öykü yerine öyküntü sözcüğünü seçmiş kitabına ad olarak. Ürküntü gibi gelse de ben öyküyü yeğliyorum yine de.

Gökçe’nin öykülerini ya da onun deyişiyle “öyküntü”lerini okurken, sık sık Ericek köyü (Afşin, Maraş) ağzıyla söylenmiş sözcüklere rastlıyorum: sıykıl, purç, loğ, süyük, cere, çokuşmak, tezikmek, çantı, hınaza, yörep, könçek, göyünmek…

Anadolu’nun her yanında, kırsalda, kasabada, köylerde sözü güzel eyleyen sözcükler vardır. Gökçe de bu sözcükleri sık sık kullanarak anımsatıyor onları bize, yakın kılıyor. Severek okudum Gökçe’nin “öyküntü”lerini.

Balıklıovalı Garip

Karaburun’a giderken Balıklıova’dan da geçer yolunuz. Köyün ortasında, denizin kıyısındadır Garip’in Yeri. Yolu buradan geçenlerin de uğrak yeridir. İyot kokusu, denizin görselliği, balıkçı tekneleri ile zeytinin, balığın, rakının bütünleştiği şiir sofrasıyla bir başkadır Garip’in Yeri.

En çok Cemal Çınar’la ya da kendi yakıştırdığı Garip adıyla anılan, sevilen, aranan bir yerdir burası.

Cemal Aga masaların arasında dolaşır, söyleşir, istekleri karşılar, masaları toplar, ünlü kahkahasını da sunardı müşterilerine. Sıra hesap ödemeye gelince, bir yediklerinize, bir size bakar, yuvarlak bir rakam söyler. İtiraz etme şansınız yoktur; hesap uygundur. Tatla ayrılırsınız oradan.

Ağustos 2013’te ayrıldı aramızdan. Kahkahasını, sohbetini, anılarını bırakarak… Şimdi karısı Şehriban Bacı, oğlu Mustafa Çınar bu kalıtı sürdürmeye çalışıyor. Kapıdan girişte gülümseyen yüzüyle büyük boy fotoğrafından bakıyor bize.

Şiirle yoldaşsanız, buradan dizeler de yüklenir gidersiniz benim gibi. İnce Oda (İlya Y. 2007) kitabımda da yer alan şiirimden birkaç dizeyi paylaşarak bu kahkaha ustasını anmak istedim:

balıkçı cemal de / garip diyor kendine Balıklıova’da /

kahkahası cebinde

(…)

Orhan Bey, Melih Bey, Rifat Bey / şiirin üç soylu beyi /

ney çalmıyorlar fotoğrafta / siyah beyaz kareye saptamışlar neşelerini

aklımdan geçeni anlasa balıkçı cemal / kahkahanın şiirini yazacak denize

dalgalar kadeh kaldırırken

// garip’in yeri’nde bir fotoğrafa sıkışırız / ay bizden memnun / biz hoşnutuz zamandan / deniz gömleğimize desen desen işler sesini / belki gelecekte anar / çoluk çocuk albümde sararmış diliyle fotoğrafın / gülümser gözlerimize”

Zeus kentinde idalı Şair Ahmet Uysal’ı anma

18 Ağustos günü İda’nın eteğinde, Zeus’un coğrafyasında Çanakkale’nin Küçükkuyu beldesindeydik.

İdalı şair Ahmet Uysal’ı ölümünün 8. yılında andık. Gökkuşağı Dergisi sorumlusu Burhan Gümüş’ün yönettiği etkinlikte Ahmet Günbaş, Bülent Güldal, Mahzun Doğan, Hayrettin Gençtürk, ben Uysal’ı anılarıyla, şiirleriyle yeniden yaşadık. Değerli eşi Mecbure Keçeci Uysal da alkışladı dostlarını.

Karşımızdaki Midilli ışıklarına dost selamlar ilettik. Kaz Dağları’ndaki kıyımı kınadık, ilençler gönderdik. Ahmet Uysal dizeleriyle seslendik doğaya, denize, göğe: “Aç kapını İda, diz çökelim önünde; / Zeus’un kutsal ağaçları, / Kutsasın dilimizi. / Söylencenin üç güzeli / Tutsun tutuşan ellerimizden.”