Hafta sonunda, dostlarla birlikte, Kovid-19 nedeniyle ara verdiğimiz sosyal etkinliklerimize başlama kararı aldık. Hepimiz tam aşılı olmamıza karşın, olası belirtisiz taşıyıcıları göz önüne alarak, şoför ve rehberimiz dahil, toplu PCR’larımızı yaptırdık.

İlk hedefimiz Burdur Gölhisar’daki Kibyra Antik Kenti idi. Kentin tiyatrosu, hamamı, ana caddesi ve stadyumu son derece etkileyiciydi. Ama en göz kamaştırıcı ve görülmesi gereken eser, Odeion, yani müzik eviydi. Kent Meclisi ve tiyatro olarak da kullanılmış olan bina, yaklaşık 2500 kişi kapasitesi ile antik dönemde üzeri çatı ile kapatılmış en büyük kamu yapısı niteliğini taşıyor. Binayı eşsiz kılan ise tabanında yer alan M.S. 249-254 yılları arasında yapılmış muhteşem Medusa mozaiği. Gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan mitolojik figürün yapımında, farklı renk, boyut ve şekildeki taşlar kullanılarak çok farklı bir teknik kullanılmış; bakışları Çingene Kız mozaiğindekini andırıyor, ama daha etkileyici.

***

Salda Gölü kıyısında bir restorandaki öğlen yemeğinin ardından, beyaz kumları arkamıza alarak bol bol fotoğraf çektik; yasağa rağmen göle girenler olması üzücüydü. Burdur Belediyesi Alaca Dokuma Atölyesi’nde dokuma geleneğini yaşatan kadınlarımızı izledik, el emeklerinden satın aldık. Burdur’un başarılı Belediye Başkanı Ali Orkun Ercengiz ve eşi Hülya Ercengiz burada bizleri çok güzel ağırladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve eşi Neptün Soyer’in Burdur’a katkılarını duyunca sevindik ve Sevgili Tunç’u arayarak sevgilerimizi ilettik, ardından Burdur’u gezdik.

***

Gezimizin en ilginç bölümü Sagalassos Antik Kenti idi. Efes Antik Kenti’ne benzer büyüklük ve özellikler gösteren kent, beklentimin çok üzerindeydi. Öne çıkan yapılar arasında hamam, Kuzeybatı Heroon (küçük tapınak), Hristiyan Bazilikası, Bouleuterion (Kent Konseyi Binası), Prytaneion (Kent Yönetim Binası), tiyatro, Dor stili çeşme sayılabilir. Kentin eşsiz ve en muhteşem yapısı ise kuşkusuz Yukarı Agora ve Antoninler Anıt Çeşmesi. M.S. 160-180 civarı inşa edilen 28 metre uzunluğunda, 9 metre yüksekliğindeki yapıda, su 4.5 metre yükseklikte bir çağlayandan akıp, 81 metreküplük havuzu dolduruyor. İşlevsel hale getirilmesi harika bir düşünce; emeği geçenlere ve başta Aygaz (Koç Holding) olmak üzere tüm sponsorlara teşekkürler.

Yazılı Kanyon yakınında alabalık yediğimiz Çandır Köprübaşı Restoran iyiydi. Doğa ve yürüyüş sevenler için Yazılı Kanyon ve Eğirdir Gölü kıyısı çok güzeldi. Eğirdir’de Dündar Bey Medresesi ve Hızırbey Camisi görülmeye değer. Bizim Bahçe Restoran’da ‘kabune’ (etli pilav) tavsiye edilir.

Sagalassos, Kibyra ve Kremna’daki eserlerin sergilendiği Burdur Müzesi de mutlaka görülmeli. Aurelius, Hadrian, Nike, Nemesis, Asklepios, Poseidon, Zeus, Dionysos ve Satyr heykelleri öne çıksa da benim en çok ilgimi çeken İtalya’daki Etrüsk uygarlığı eserleri ile bir çok benzerlik gösteren (özellikle kadın ve erkek yakınlığını sergileyen lahit kapakları) eserlerdi; arada yaklaşık 7 yüzyıl olmasına karşın, bu benzerliklerin olası nedenlerini araştıracağım.

Kaldığımız iki otel, Sagalassos Lodge ve Hilton Garden Inn Isparta, temizlik, hizmet ve yemekler açısından başarılıydı. Dönüş yolunda uğradığımız Honaz Kaklık Mağarası’nda akan kükürtlü suların yarattığı Pamukkale’yi andıran görüntüler güzeldi; tabelalardaki İngilizce ise şaka gibiydi. Yetkilileri uyardık, umarım düzeltilir. Gezimizi harika organize eden sevgili Leyla Cingöz, Nilgün Özateşoğlu ve Logo Travel’a, çok başarılı rehberimiz Yusuf Küçük’e sonsuz teşekkürler.

Türkiye’nin ekonomik krizden çıkabilmesi için elindeki önemli potansiyellerin başında arkeoloji turizmi geliyor. Uygarlığın başladığı topraklar üzerinde yaşıyoruz ve her taraftan tarih fışkırıyor; ancak elimizdeki değerlerin farkında değiliz. Sadece Burdur-Isparta yöresindeki tarihi eserlerin sayısı Yunanistan’dan fazla olabilir. Bu konuda yazmayı sürdüreceğim.