İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile düzenlenen 8. İzmir Uluslararası Mizah Festivali çerçevesinde iki sergi açıldı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde. 29 Aralık akşamına dek açık kalacak olan sergileri gezmenizi öneririm. Tasarım ve karikatür dünyamızın ustaları ne yazık ki çok az kişi tarafından tanınır. Popüler kültürün alanında olmadıkları için… ‘Aziz Nesin Kitap Kapakları Sergisi’ ile başlayalım. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Kültürlerarası Sanat Derneği ve Nesin Vakfı Aziz Nesin Arşivi işbirliği ile düzenlenen sergide Aziz Nesin kitaplarının 1950’lerden 2000’lere uzanan farklı baskılarının kapak tasarımları yer alıyor. Erkal Yavi’den Sait Maden’e, Mengü Ertel’den Yalçın Çetin’e, Bülent Erkmen’den İlhan Bilge’ye, Mim Uykusuz’dan Semih Balcıoğlu’na, Tan Oral’a ülkemizin seçkin tasarımcı ve çizerlerinin yapıtları yer alıyor.
Sevgili Aziz Nesin’i Mizah Festivalimizin ilk yılından bu yana, doğum gününde (20 Aralık) anmayı gelenek haline getirdik. Bu kez de, Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde bir panelle ve Fransız Kültür Merkezi’nde gösterdiğimiz “Mucize Aynalar” filmiyle andık. Moderatörlüğünü Yunus Bekir Yurdakul’un yaptığı panelde öykücü ve tiyatrocu Ahmet Önel, şair Tuğrul Keskin ve şair-yazar Hidayet Karakuş Aziz Nesin’in mizah anlayışını anlattılar. Katılım fena değildi ama gençlerin oranı beklentimizin altındaydı. Aziz Nesin’in adını elbette duymuşlardır, ama kaç yapıtını okumuşlardır acaba? Belki de haksızlık ediyorum gençlere. Onları nitelikli okumalara yönlendirecek bir medya mı var? Eğitim kurumlarında Aziz Nesin’in adı geçiyor mu acaba? Nereden duyup da, merak edecekler…
Neyse biz gene sergilerimize dönelim. AASSM’deki ikinci sergi, modern karikatürümüzün öncülerinden Yalçın Çetin’in anısına düzenlendi. Çetin’in kızı Tutku Çetin, torunu Erce Çetin Özcan, karikatür dünyasından desteğini esirgemeyen Schneidertempel Sanat Merkezi, Sergi danışmanı -ve bu yıl festivalde Aziz Nesin Mizah Ödüllerinden birini alan- Turgut Çeviker ve serginin küratörü Sevda Deniz Anıl işbirliği ile gerçekleşen sergide Yalçın Çetin’in Doğan Kardeş’te yayınlanan ilk karikatüründen, yaşamını yitirdiği 1977 yılına dek yaptığı karikatürlere uzanan bir seçki yer alıyor. Ülkemizde canlandırma sinemasının öncülerinden biri olan sanatçının karikatürleri uluslararası ve ulusal yarışmalarda ödüller kazandı; Gabrovo Hiciv ve Mizah Müzesi tarafından dünyanın en iyi 100 karikatürcüsünden biri olarak seçildi. Turgut Çeviker, Çetin’in film serüveni hakkında şunları söylüyor: “Yalçın Çetin, Karagöz-Hacivat’dan yola çıkarak benzersiz bir çizgi ve hareketli çizgi dili kurdu. ’Hayal Perdesi’nin kahramanlarının ‘hareketi parçalayıp durdurma’ yöntemini esas alan bir çizgi film estetiğiydi bu. Bu kuramı birçok reklâm ve özgün kısa filminde uyguladığı gibi, bu yeni çizgi dilini karikatürlerinde de kullanmaya başladı. Haftalık ve aylık siyasi ve kültür dergilerinde hem siyasi hem kültürel örnekler yayımladı. Özellikle 1970’lerin dergisi Özgür İnsan’da yayımladığı karikatürlerin her biri birer başyapıt olarak karikatür tarihimizde yerine aldı”.
Yalçın Çetin’e ilişkin en doğru değerlendirmelerden biri de İlhan Selçuk’a ait. “İki tür karikatürcü vardır. Birisi iskele babasına palamarla bağlanmış tekne gibi hep yerinde durur. Öteki ufuklara yol alan gemi gibidir. Çok partili rejim Türk mizahına ve karikatürüne olanaklar getirmiştir. Bu olanakları kullanıp gelişenler vardır; olduğu yerde sayanlar görülmüştür. Yalçın Çetin değişerek çizdi. Değişimi de olumlu yöndeydi. Ne var ki bir zamandan beri büyük basının dışına düşmüştü. Kendisini reklam işlerine, canlı film çalışmalarına vermişti”…
Yazılarında mizahı ustalıkla kullanan bir yazar olan İlhan Selçuk, mizah anlayışını şu sözlerle anlatır: “İki tür mizah vardır. Birincisi egemenleri güldürmek içindir. Bu tür mizahın çarpıcı örnekleri, eski kral saraylarında resmi görevle barınan soytarılarda izlenir. Toplumda yaşayan insanlar, hava gibi, su gibi, gülmeceye de gereksinme duyarlar. İnsan yaşadıkça, yeteneğine göre nükte ve yergi yapar. Ama yoksul köylülerin çalıştığı, soylu kişilerin ise çalışmadan oturup buyurdukları toplumda gülmek kime özgüdür? Kuşkusuz egemenlere. Öyleyse gülmece ustaları vaktiyle bu yasaya göre yetişecekti. Egemene ve kurulu düzene taş atmadan, yergi düzmeden, dokunmadan, İlişmeden mizah yapmaya çabalayan kişi sarayda alkışlandı. Ve bu kural çağımıza değin geçerli sayıldı. Gazetelerde, dergilerde, gece kulüplerinde, tiyatrolarda çağımız egemenlerini güldürmek ve eğlendirmek için ustalar ortaya çıktı. Bunlar sözde mizah yapmaya çalışırlarken, ne suya dokundular, ne sabuna; pis bir gülmecenin ürünlerini döktüler ortaya…
Ne var ki bu türde gerçek mizah yapılamıyacağını biliyoruz. Halktan yana olmayan, kurulu-düzeni yermeyen, egemenlerin gülünçlüğünü belirleyip çağdaş dünyaya ters düştüklerini sergilemeyen mizah; mizah mıdır? Karikatürcü kuşkusuz gerçek mizahın çizgisini kağıt üstüne dökecektir kara mürekkeple… Ama bu yolu tutan karikatürcüler ne oldular Türkiye’de? Aforoz edildiler… Oysa karikatür sollamadan çizilemez. Yalçın Çetin, işte bu yüzden Babıali’nin dışına düşmüştü”…
Çağımıza tanıklık eden tüm ustalara selam olsun…