İngiliz yönetmen Peter Greenaway’in “Sayılarda Boğulmak” filminden bahsedeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Güncel yaşantımızdan söz açacağım. Her dakika yeni bir rakamla sarsıldığımız günlerden… Rosselini’nin “Yer Sarsılıyor”unu anımsayacaktır sinemaseverler. Seyircinin pasif bir algılayıcı konumundan çıkartılıp, olayların tanığı haline getirilmesinin en görkemli örneğini… İşte, öylesine tanıklıklar yaşıyoruz içinde bulunduğumuz günlerde… Şiddetle sarsılan dünyamızın en sorunlu bölgelerinden birinde yaşamakla kalmıyoruz, art arda gelen siyasal ve ekonomik sarsıntılara bir de doğadan gelen şiddet ekleniyor.
Cuma günü müthiş bir sarsıntının ardından kendimizi dışarı attık. Urla’da yaşamanın avantajı olsa gerek, çevremizde bir yıkım yok. Ama, İzmir’in bazı bölgelerinde yaşanan felakete medya aracılığı ile tanık oluyoruz. Şu an, 114 ölüm, 1000’in üzerinde yaralı olduğunu bildiriyor televizyonlar. Yıkılan bina sayısı 58, yıkılması gereken ağır hasarlı bina sayısı 124. Rant politikalarının, toplumun kılcal damarlarına kadar ilerlemiş olan hırsızlığın sonucu olan bu felaket, öngörülmeyen bir felaket değildi. Muhalefet partilerinin Meclis’te verdiği 58 araştırma önergesi AKP ve MHP oyları ile reddedilmiş. Oysa, bu depremlerin devam edeceğini bilmeyen yok. Cuma’dan bu yana 1713 artçı sarsıntı yaşamışız. Daha ne kadar sürecek bilemiyoruz. Felaketin asıl sorumlularından hesap sormamıza kaç gün kaldı, onu da bilemiyoruz… Tıpkı, akıl dışı suçlamalarla 1100 gündür cezaevinde tutulan Osman Kavala’nın, ömür boyu hapse mahkum edilen Ahmet Altan’ın, muhalif siyasetçi ve gazetecilerin daha ne kadar tutsak kalacağını bilemediğimiz gibi…
COVİD 19 kurbanlarının sayısı katlanarak artıyor. Şu an dünyadaki vaka sayısı 50 milyona yaklaşmış (47.442.284), hayatını kaybedenlerin sayısı ise 1.214.390. Bizdeki resmi rakamlar hasta sayısını 382.118, ölüm sayısını 10.481 olarak veriyor. İnanırsanız… Ama, gözle görünür gerçek, salgının hızla yayıldığı, can kayıplarının her geçen gün arttığı… Küresel terör, can almaya devam ediyor. Fransa’daki saldırıları, Viyana’daki saldırı izledi: 4 ölü, 15 yaralı. Afganistan’dan Suriye’ye dünyanın dört bir yanında patlamalar dur durak bilmiyor.
Ülkemiz, tarihinin en ciddi ekonomik krizlerinden birini yaşıyor. Pek çok işyeri, bir yandan yükselen döviz, öte yandan pandemi koşulları nedeniyle varlığını sürdüremiyor. Kültür endüstrileri, bu koşullardan en fazla etkilenen sektörler arasında. İntihar eden sanat emekçilerine ilişkin sayı vermeye elim gitmiyor. Ekonomik kriz, orta sınıfların ve işçi sınıfının belini bükerken, sermayedarların bir bölümü durumdan memnun. Neden memnun olmasınlar ki, Amerikan Doları 8,5 TL.ya, Euro 9,94’e ulaşmış…
Ve, en en yeni sayılar 59. ABD seçimlerinden geliyor. Erken (mektupla ya da doğrudan) kullanılan oyların sayılmamış olmasına, henüz sonuçlar belli olmamasına karşın, Trump zaferini ilan ediyor. Yani, koltuğu bırakmaya hiç niyetli değil. Şu satırları yazdığım sırada, Trump 213, Biden 238 delege kazanmış; Biden oyların yüzde 50’sini, Trump yüzde 48’ini almış görünüyor. Trump’ın bazı eyaletleri yüzde 1’in altında bir farkla kazanmasına karşın, kritik eyaletlerde beklenenin üzerinde oy aldığı görülüyor. Amerikan seçimlerinin geleneklerinden biri olan mektupla gönderilen oyların kabul edilmemesini isteyen (maç sırasında kural değiştirilmense yabancı değiliz elbette) Trump, mektupla gönderilen oyların genellikle Demokrat oylar olduğunu çok iyi biliyor. Ve, Amerikan tarihinde ilk kez, oyların sayımını durdurmayı planlıyor. Anlaşılan, bu seçim karakolda bitecek…
Seçimin en önemli kaybedeni ise anket firmaları. Anketler Biden’ın açık bir farkla kazanacağını söylüyordu. Özellikle pandemi dönemindeki uygulamaları nedeniyle Trump’ın ciddi bir oy kaybına uğrayacağı tahmin ediliyordu. Bunu, ‘wasp’ denilen beyaz-anglo Sakson Protestan’ların ‘küreselci’lere karşı ‘ulusalcı’ların yanında saf tutmasına mı yormalı, yoksa karizmatik lider peşinde koşmaktan yorulmamalarına mı bilemiyorum… Ama, kim kazanırsa kazansın, aradaki oy farkının fazla olmayacağı görülüyor. ABD seçimleri için çok olağanüstü bir durum değil bu. George W.Bush 500 oy farkıyla seçilmiş, Trump da geçen seçimi kıl payı kazanmıştı. Bu kez de sonuç -henüz kimin zaferi ile sonuçlanacağı belli olmasa da- Yüksek Mahkeme (bizim Anayasa Mahkememizin muadili) tarafından belirleneceğe benziyor. Trump’ın kendi atadığı üyelerle çoğunluğu sağladığı Yüksek Mahkeme’nin Trump’ı başkan ilan etmesi durumunda ortalığın karışabileceğinden korkuluyor. Tabi, Trump kaybederse taraftarlarının olay çıkarması daha büyük bir olasılık… Dünyayı, yeni sarsıntılara gark ederek…