6 yaşında evlendirilen ve yıllarca cinsel tacize uğrayan küçük kızı düşünürken, 10 yıl önce, 4+4+4 eğitim sistemine geçilirken yazdığım bir köşe yazısını anımsadım. Yazıda Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan “…çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak, çocuğa yol gösterme ve onu yönlendirme konusunda… …çocuktan hukuken sorumlu kişilerin sorumluluklarına, haklarına ve ödevlerine saygı gösterilir” bölümünün ‘yetersiz’ kaldığına dikkat çekmiş ve aynen şunları yazmışım: “Sözleşmeler din ve devlet arasındaki sorunları yüzyıllar önce çözmüş olan ve çoğunluğunu Hıristiyanların oluşturduğu toplumlar için yeterli olabilir. Ancak, büyük çoğunluğun Müslüman olduğu, din ve devlet işlerinin birbirinden tam olarak ayrılamadığı ülkelerde yetersiz kalıyor… …Din eğitim ve öğretiminin küçüklerin kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması ‘çok küçük yaşlarda, yoğun dini eğitim verilmesi’ veya ‘satanizm ya da benzeri sapık inançların dayatılması’ yoluyla çocuklarda giderilmesi güç, hatta olanaksız zararlara yol açabilir.”
Yazıyı şöyle bitirmişim: “Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık düzeyini yakalayabilmek için ‘dindar’ ve ‘kindar’ değil; Atatürk’ün dediği gibi ‘düşüncesi, vicdanı, anlayış ve sezgisi özgür kuşaklara’ gereksinimi var! Bu da ancak bilimin yol göstericiliğinde olası...”
Bugün de tamamen aynı görüşteyim; Atatürk’ün manevi mirasçıları olarak, yol göstericimiz bilimin ışığında, geçmişte yapılan yanlışlardan ders alarak, geleceği şekillendirmemiz gerekiyor. Önümüzde bizleri yeniden özgürleştirebilecek bir cumhurbaşkanlığı seçimi var ve son iki cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptığımız yanlışları görüp, tekrarlamamamız gerek.
YAPILAN YANLIŞLAR
2014’teki seçimlerde Çatı Adayı’nı belirleme yetkisi verilen Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin aday gösterdiği, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ‘recm (kadınların taşlanarak öldürülmesi) ve benzeri ceza uygulamalarını kınamanın ülkelerin iç içişlerine karışmak’ olduğuna ilişkin kararın altında imzası vardı. Çok kötü yürütülen kampanya sürecinde, Kılıçdaroğlu halka “Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” dedi ama halk gitmedi. “Bedeli önce ben ödeyeceğim” diyen Kılıçdaroğlu, hiçbir bedel ödemedi.
Muharrem İnce’nin aday gösterildiği 2018 seçimlerindeki yanlışlarsa, adayın seçimden 51 gün önce Kılıçdaroğlu tarafından “Gel bakalım Muharrem” sözleriyle açıklanması, Akşener’in de aday olması ve karşı tarafı birleştiren yanlış seçim kampanyası idi. Demirtaş’ın aday olduğu her iki seçimde de Erdoğan’ın kazanması anlamlı.
YAPILMASI GEREKENLER
Başarılı olduğumuz seçimlere bakarsak, İstanbul’da muhafazakar oyları da alan İmamoğlu’nu, Ankara’da milliyetçi oyları da alan Yavaş’ı, İzmir’de Atatürkçü ve laik duyarlığa sahip, farklılıklara hoşgörülü Soyer’i görüyoruz. En iyi sonucun alındığı İstanbul’daki tekrarlanan seçimde, başarının anahtarı, yapılan hukuksuzluğun anlatılması ve kampanyayı İmamoğlu’nun yürütmesi idi.
Özetle, ‘Yöreye Özgü Sentez Aday’ birleştirici oluyor ve kazanıyor, halka rağmen gösterilen adaysa kaybediyor. Potansiyel cumhurbaşkanı adayları Yavaş ve İmamoğlu’nun oyları bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun çok üzerinde. Kılıçdaroğlu için yapılan, Yavaş’ı ve İmamoğlu’nu yok sayan ısmarlama kamuoyu yoklamaları gerçeği yansıtmıyor. CHP içinde bile Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceğini söyleyen çok sayıda dostum var; İYİ Parti, Deva, Saadet ve Gelecek Partililerin önemli bölümünün Kılıçdaroğlu için sandığa gitmeyeceğini ve bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan karşısında seçilme şansının az olduğunu düşünüyorum. Umarım Kılıçdaroğlu adaylıktan vazgeçer ve HDP aday çıkarmaz. Gerçekçi olmamız gerekiyor; benim asıl adayım Onur Öymen ama ne yazık ki aday gösterilme olasılığı yok.
Ekmeleddin İhsanoğlu, Atatürk’ün özel ricası ile Mehmet Akif Ersoy’un Türkçeye çevirdiği Kuran Mealini yakmakla övünüyor. Madem öyle, Mehmet Akif’in dizeleriyle bitirelim:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! / Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? / ‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; / Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?