AKP en ağır darbeyi kendi ‘A’ harfine, yani Adalet’e vurdu ve bu nedenle kalkınacağımıza çöküyoruz. Sadece hukuk sisteminde değil, günlük uygulamalarda da adaletsizlik diz boyu… Lebalep kongreler sadece o yörede değil, tüm Türkiye’de Kovid-19’un patlamasına yol açtı.

İşyerleri, aylardır kapalı tutulan lokanta, kafeterya ve bar sahipleri, müzisyenler, tiyatro sanatçıları; ekonomik koşullardan bunalmış, psikolojik durumları bozulmuş insanlar, çift aşılı 65 yaş üstü büyüklerimiz, AKP’nin lebalep dolu kongre salonlarında, maskesiz nara atanları görünce isyan ettiler. Açık havada tek başına yürürken, sigara içenlere ceza kesilirken, kongre salonlarında maskesiz höykürenleri hoş görmek hukuka uydurulabilir, ama vicdanlara sığmaz. Cenaze törenlerinde bile muazzam farklar var; halktan biri öldüğünde öne sürülen yasaklar, iktidara yakın törenlerde izdihama dönüşüyor. Sonuçta AKP, Kovid-19 için bir ‘süper bulaştırıcı’ fonksiyonu görüyor.

***

Önlemler konusunda, AKP’nin kendisine oy veren ve vermeyen kesimlere adaletsiz yaklaşımı yeni değil. Enfeksiyonun ilk yayılmasında, Umre'den dönenlerin karantinaya alınmak yerine evlerine gönderilmeleri, toplu kılınan cuma namazlarına kısıtlama getirilmemesi etkili olmuştu. AKP’nin hızlı oy kaybında, tüm bu adaletsizlik ve eşitsizliklerin önemli payı var.

Adaletin dibe vurduğu alanlardan biri de kadın ve erkek eşitsizliğinde. AKP iktidarı döneminde kadınlara yönelik taciz ve cinayetler giderek artarken, İstanbul’da Meclis kararı ile imzalanmış kadınları koruyan bir sözleşmeden, Türkiye’nin tek kişinin kararı ile çekilmeye çalışılması utanç verici. Aynı zamanda, parlamenter sisteme neden hızla geçmemiz gerektiğinin ve AKP’ye oy vermiş olanlar dahil, tüm kadınların bu yönde yoğun olarak çalışmaları gerektiğinin kanıtı. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmamak için, tüm bunları yüksek sesle dile getirmekten kaçınmamamız gerek.

İSTANBUL’DAN MONTRÖ’YE

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un “Cumhurbaşkanı isterse İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiği gibi Montrö Antlaşmasından da çekilebilir” sözleri, tehlikenin çok daha büyük olduğunu gözler önüne seriyor. Bu sözler aklıma ‘Tek Adam Rejimi’ni getiren referandum öncesinde, deneyimli diplomat ve siyasetçi Onur Öymen’in; Graham Fuller’in ‘Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ adlı kitabını, Atlantic Council ve Center for American Progress örgütünün raporlarını işaret ederek, ısrarla sorduğu şu soruyu getirdi: “ABD geçmişte Japonya ve Almanya’ya dayattığına benzer şekilde bu Anayasa değişikliğini neden dayatıyor bize? Biz savaş mı kaybettik?”

ABD Türkiye’de ‘Tek Adam Rejimi’ni neden çok istiyordu? Biden ile uzun süredir görüşemeyen Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ederek, ABD’ye bir mesaj vermiş olabilir mi? Askeri okullara girişlerde ‘irticai faaliyete karışmamış olma’ koşulunun kaldırılması, FETÖ’den ve 15 Temmuz’dan ders alınmadığını gösteriyor. Tehlikelerin farkında mısınız?

Türkiye en kısa zamanda parlamenter sisteme dönmeli, hukuk devleti ve adalet yeniden kurulmalı, yaralar sarılmalı... Bu uğurda, kişisel çıkarların bir yana bırakılması, farklı düşünülen alanlardaki tartışmaların ötelenmesi, tıpkı İstanbul’un tekrarlanan seçimlerinde olduğu gibi, bir araya gelinerek, elbirliğiyle çalışılması gerekiyor. Atatürk’ün dediği gibi: “Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

Var mısınız?