Yeşeren toprak, yükselen yapı, ışığa dönüşen su…
Dayanışma, paylaşma, imece, aydınlanma… Kuramsal, işlevsel, üretken… Ve daha fazlası; Köy Enstitüleri…
Bu onurlu dokuyu, seçkin yapıyı oluşturan eğitim devrimcisi Tonguç’un ereği, amacı salt eğitim değil, bir yaşam biçimiydi.
Her 17 Nisan, Türk eğitim tarihinde, Anadolu aydınlanmasında çok önemli yeri olan Köy Enstitülerini anımsatmaz mı hiç?
Devrim niteliğindeki bu eğitim yapılanması bugüne değin sürseydi, Türkiye’nin çağdaş, uygar yüzü daha çok açığa çıkacaktı. Bağnazlıktan, aymazlıktan, çağdışılıktan, karanlıktan uzakta olacaktık!
***
Milli Eğitim Bakanlığı’nda 10 yıla yakın çalıştım. Özellikle 1973’ten 1975 yılına dek Halk Eğitimi Genel Müdürlüğü’nde memur ve şube müdür yardımcısı olarak görev yaptığım sırada, Köy Enstitülü büyüklerimle çalışmanın sevincini, heyecanını yaşadım. Genel Müdürüm Rıfat Hancılar, Şube Müdürüm Musa Korkmaz ve diğer yöneticilerden, öğrenim gördükleri, öğretmenlik de yaptıkları bu anıt okullardaki anılarını paylaşmak, bugün de benim için değerini korur.
İşlikleri, özgüvenleri, uygulamalı dersleri, bilgiye ve bilime yönelik duruşlarıyla bu çağdaş eğitim yuvalarının kapısına kilit vurulması barbarlıktır, aydınlanmaya kurşun sıkmaktır, karanlığa gömülmektir!
CİMİ’DEN ‘TONGUÇ BABA’
Sayıları çok azalan Köy Enstitülü çıkışlı eğitimcilerden biri de 1931 doğumlu Mehmet Cimi’dir.
Tanışlığımız var. Yıllar sonra yine Köy Enstitülü yazar-şair Mevlüt Kaplan için düzenlenen bir etkinlikte görüştük Cimi’yle.
Tonguç Baba (*) adlı yapıtını konuştuk. İncelik gösterip bu yapıtını ulaştırdı bana. İlgiyle, beğeniyle, özenle, sevgiyle okudum.
Bu yapıtla ilgili değeli yazar, düşün insanı Vedat Günyol şunları yazmış: "Türk eğitiminin en özgün bir atılımını gerçekleştiren yaman bir eğitimcinin savaşım serüvenini sergiliyor. Bu öylesi bir savaşım serüveni ki, özsuyunu evrensel eğitim deneyimlerinden alıp, Türk insanının beden ve ruh yapısına en uygun eğitim yolunu denemekle geçmiştir."
Mehmet Cimi yalın, duru bir anlatımla, öykü tadıyla Tonguç Baba’nın yaşamını kendi yaşadıkları, tanıklığıyla bütünleştirerek anlatıyor.
Mehmet Cimi’nin bu yapıtını okurken, elbette Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Yusuf Ziya Bahadınlı, Osman Bolulu, Haşim Kanar, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Emin Özdemir, Adnan Binyazar, Behzat Ay, Osman Şahin…gibi yazınımızın aydınlık adları aklımıza gelir. Onları da saygıyla anarız.
‘HASANOĞLAN DESTANI’
Eğitimci-yazar Bahattin Gemici, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün kapatılmasından sonra adı değiştirilen Hasanoğlan İlköğretmen Okulu’nu 1972’de bitirir. Köylerde öğretmenlik yapar. Gazi Eğitim Enstitüsü’nü de bitirdikten sonra 1976’da Almanya’ya turist olarak gider. Orada 36 yıl öğretmenlik yapar.
Gemici, yıllar sonra bu eğitim yuvasını kendi anılarıyla buluşturur, şiire, destana taşır. (**)
Ve destanı bitirirken der ki: “Karanlıkta çakan bir şimşekti onlar/Şarkıları yarım kalan/Küller içinde bir çelik kor/Yıldız olup parlayan”
Şair-yazar, eğitimci Ahmet Özer’in kitabın arka kapak yazısındaki şu saptamaya katılmamak olası değil: “Eğitim ışığını aldığı, öğretmenlik bilincini kazandığı Hasanoğlan’ı hiç unutmayan Bahattin Gemici, yıllar sonra bu birimin yaşamımızdaki yerini bir destanla dile getirerek hem öğrenim gördüğü hem de onun temelinde ışıldayan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü gündemde tutmaktadır.”
(*) Tonguç Baba/Ülkeyi Kucaklayan Adam, Mehmet Cimi, Kanes Y. 2015, 284 sayfa
(**)Hasanoğlan Destanı, Bahattin Gemici, Ürün Y.2023, 176 sayfa