Yeryüzündeki her toplum, yüzyıllar içinde oluşturdukları yaşam kültürleri ve iklim koşullarına göre bir takvim ve bir yeni yıla giriş seromonisi ya da geleneği yaratmıştır. Yaptıkları takvimler, en uzun gece ve gündüzün olduğu tarihe, toprağa ekim yaptıkları, hasat için kararlaştırılan günlere ve çokca da o toplumun kadim tarihinde önemli olaylara ve ya dini ritüeller göre aylara ve mevsimlere ayrılmıştır.
Dolayısı ile yılbaşı kutlamaları bilinen tüm toplumlarda vardır. Yapılan seromoniler, yakın çağrafya topluluklarında ödünç alınan kültür etkileşimleri kapsamında bazı ortak görüntüler sergilese de kendi gelenekleri, mitolojileri ve inançlarının getirdiği özgünlükte, spesifik kültürleri kapsamında yeni yıl ritüellerini gerçekleştirirler.
Türkler için yılbaşı, Yengi Kün, Yeni Kün, Çağan, Yeni Yıl ve Nevnız/Navrız adı ile anılır. İklim koşulları tam da buna güzel bir örnektir, Çin kaynakları atalarımızın yaşamlarını ayrıntılı anlatır: Türk boyları, güneşin Koç burcuna girdiği günlerde, kışın korudukları ve beslenmeleri için oldukça zahmet çektikleri büyük sürülerini artık dışarıya, ovalara çıkarırlar. Bu arada toplumsal hareketlilik dolayısı ile ticaret dahil her türlü sosyal etkileşim de dip seviyelerine düştüğü yerden yükselmeye başlar. Karakış artık geride kalmaktadır, kar yakın zamanda kalkacak, havalar giderek ısınacaktır. İşte o gün sadece yeni yıl kutlanmaz, kamusal törenler de yapılırdı! Tüm tarihsel Türk inançlarının, mitolojik yansımaları içeren kültürünün bir kombinezonu içinde bu törenler, kağanın otağında tüm beylerin ve halkın katılımı ile gerçekleştirilirdi. Bu kutlama, kurbanların kesilmesi ve Tanrıya şükran ile devam ederdi. Böylece her yılbaşı töreni, önceki yılın umutlarını gelecek yıla taşır, geçmişi geleceğe bağlardı.
Geleneksel Türk takviminde ilk gün, güneşin Koç burcuna girdiği gündür ve modern takvimlerde 21 Mart'a rast gelir. Çünkü, atalarımızın takvimi güneşin hareketlerini referans alır. On iki ayın ve dört mevsimin olduğu bu takvimde, ay isimleri Konikoyun, İtlköpek, Pars gibi hayvan adları ile anılır. Mevsimler ise güz, kış, yaylbahar ve yaz olarak isimlendirilir.
Efsanevi Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Orta Asya Türk toplumlarının, gecenin en uzun olduğu kış gündönümünü (21 Aralık) yani kuzey yarımkürede günlerin uzamaya, güney yarımkürede kısalmaya başladığı günü, yılın son günü olarak kabul ettiklerini ve Nardugan bayramı olarak kutladıklarını belirtir. Yine İlmiye Çığ, bu bayram bağlamında Noel kutlamalarına atıfta bulunur: 'Nardugan, insanların en güzel elbiselerini giydiği ve çevrelerinde geniş bir temizlik yaptıkları bir ortamda, Akçam ağaçlarının altında dans edip şarkı söyledikleri, yaşlıları ziyaret ettikleri, boyların biraraya geldiği, özel yemeklerin yapıldığı bir şekilde kutlanırdı. Bu bayramda kendisinden isteklerde bulunulan, insanlığın koruyucusu uzun sakallı Ülgen miti, Roma İmparatoru I.Konstantin'in emri ile milattan sonra 325 yılında gerçekleştirilen İznik Konsülünde Noel inancına çevrilmiştir... İsa’nın doğumu tarihsel tanıklara göre sonbahardır ve yaşadığı topraklarda çam ağacı yetişmez. İsa'nın doğumundan birkaç asır sonra doğumu için 25 Aralık tarihi seçilmiştir.
Eski Türklerdeki ağaç ayinlerinin üzerinde durmak gerekir. Kutsal kabul edilen Akçam ağacının altında, hem Tanrı Ülgen için hediyeler konur hem de gelecek sene için arzuladıkları istekleri niteleyen çaputları bu ağacın dallarına bağlarlardı.
Enteresandır, bu gelenek Osmanlılarda da Nahıl denilen ağaç süslemelerinin olduğu bir forma dönüşür! Nahıl, Arapça hurma ağacı anlamındadır, şenliklerde yapay olarak süslenenen devasa boyutlu, ortalama elli bin parçalı, demir iskeletli, kavak ve selvi ağaç dalları ile iskelet yapılmış, renkli çiçek ve balmumları ile süslenmiş Nahıllara, Hitit ve Frigyalılarda da rastlanır.
Orta Asya'daki atalarımızın kendi takvimlerindeki yılbaşı kutlamasını Mart ayında kutlamalarına benzer şekilde, Osmanlılarda kullanılan Hicri takvimin yerini alacak Rumi takvimde de, 1 Mart'ı yılbaşı olarak kabul ediyordu. 26 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen yasalarla ülkemiz, Avrupa'da 4 Ekim 1582 yılından itibaren yürürlükte olan ve günümüzde de ülkelerin en yaygın şekilde kullandığı Miladi takvime geçmiştir. Bu tarihten önce de, batılı anlamda bir Ocak'ta yapılan yeni yıl kutlama kayıtları 1829'lu yıllara kadar gider. Hatta Sultan Abdulmecit, 1856'da Fransız Elçiğinde dönemin Büyükelçisi olan ve daha sonra da 1860-1863 yılları arasında Fransa Dışişleri Bakanı olacak Edouard Antoine Thouvenel'in konuğu olarak düzenlenen yılbaşı balosuna katılır. Mütareke yılları diye bilinen ve İstanbul'un işgal altında bulunduğu 1918-1923 yılları arasında, yabancı ordu karargahlarında düzenlenen 'Frenk Yılbaşıları', dönemin yazarlarının anlattığına göre halkın çok ilgisini çekmekte imiş.
Osmanlının son dönemlerinde kartpostallarda Noel Babaya rastlanılması da enteresandır. Pataralı Aziz Nikola'nın Noel Babaya evrimi, Willam Gilley'in eseridir! Gilley, 1821 yılında yazdığı çocuklara yönelik bir şiirde, Aziz Nikola'yı Noel Baba ismi ile ve sekiz Ren Geyiğinin çektiği kızakta tasvir etti. Böylece Antalya Demre'li Aziz Nikola, Viking mitolojisinin baş tanrısı Odin'in , her Aralık ayında sekiz bacaklı atı Sleipnir ile yeryüzüne gelip herkesin yardımına koşma inancı ile birleştirildi! 1837 yılında Amerika'da en çok satan ve Thomas Kibble Hervey'in kaleme aldığı The Book of Cristmas isimli kitap ile de tüm dünya Noel Baba'yı tanımış oldu. Dönemin yüksek trajlı Harper Weekly dergisinin çizerlerinden Thomas Nast de ilk kez beyaz sakalları, kırmızı elbisesi, kızağı ve Ren geyikleri ile günümüze kadar gelen resmi yarattı. Bu arada bu imajın tüm dünyaya yayılmasında Coca Cola'nın 1924 yılında bir reklam afişinde Noel Baba'ya yer vermesi de çok etkili olmuştur: Haddon Sundlom imzalı bu afişi, Coca Cola, içeceğin içinde kokain olduğu için reklamlarda çocuk sembol yasağını delmek amacı ile onların dikkatini çekmek için kullanmıştır.
Tüm okuyucularımızın yeni yılını kutlar, sağlıklar dilerim.