Dün sabah İzmir’in çeşitli ilçelerinde başlayan yangınlarla güne başladık. Bir gün öncesi verilen şiddetli rüzgâr uyarısında biz bunu hep yaşıyoruz. Menderes'te 150 hektar, Selçuk'ta da 350 hektarlık alan kül oldu. 500 hektar alan. Onlarca yıllık ağaçlar, binlerce canlı yana yana can verdi.

Nefes almamızı sağlayan tüm alanları kaybediyoruz. Birkaç yıl önce Menderes Gümüldür arası dağlık bölgede günlerce süren bir yangın çıkmıştı. Köylere sıçradı, önüne kattığı her şeyi yakıp kül etti. Eskiden o yoldan geçerken yaz sıcağında bile inanılmaz bir serinlik olur, arabadan çam ağaçlarının kokusunu duyabilirdik. Öyle büyük bir hasar oluştu ki o alanda uzunca bir alan ağaçsız. Artık o serinlik yok, o mis kokudan eser kalmadı. Yanmadan önce Gümüldür her zaman geceleri serin olurdu şimdi mümkün değil geceleri uyumak.
Ellerimizle yaşayan, nefes alan her şeye zarar verdik, veriyoruz. Dünyanın sınavı insanlık. Bizlere emanet olan her şeye ihanet içindeyiz. Menderes yangını hobi bahçelerinden birinde başlıyor, Çeşme
‘de ki yangın ise izmaritten. Bakın arabadan çöp, izmarit gibi şeyleri atmamamız gerektiğini ilkokulda öğrenmeye başlıyoruz. Ya gorillere öğretiliyor çöpleri çöp kutusuna atmak. Biz nasıl başaramıyoruz aklım almıyor. Çok basit o izmariti dışarı atmayacaksın. Arabanda bir çöp bulundurup oraya atacaksın.
Tarım ve Orman Bakanı, yangın çıkmasına sebep olan herkesin en ağır şekilde cezalandırılacağından bahsetmiş. Alırlarsa evet olması gereken bu. Fakat basit para cezalarıyla sıyrılacaklar. Ve bu döngü hep böyle devam edecek.   
O ağaçların tamamen geri geldiğini biz zaten göremeyiz ama alanın yeşil hale dönmesi bile en az 10 yıl. Ve bizler kendi küçük cehennemimizi yaratıyoruz. Birkaç yıl içinde gölgesinde oturacak ağaç bulamayınca, toprağa basacak alan kalmayınca anlayacağız. Tabi bu bahsettiklerim eğer o alanlar imara açılmazsa. Ben bu defa o alanları takip edeceğim, herhangi bir yapılaşma izni mi verildi yoksa ağaçlandırılmaya mı başlandı diye.
Zam gelmeyen bir şey kaldı mı?
Elektriğe, benzin ve motorin grubuna zam geldi geçtiğimiz günlerde. Temmuz ayında ev kiralarına sınırlama kalkıyor. O ayrı bir kriz olacak. Marketten, pazardan aldığımız her şey her gün zamlanıyor. Barınamıyor ve geçinemiyoruz. Bir sonraki aşama yaşamıyoruz olacak. Çünkü işler o noktaya doğru gidiyor.
Her yeni güne zam haberiyle uyanıyoruz. Genel geçer hayatımızı sürdürebilmekten çok uzağız.
Sonra diyorlar ki; neden çocuk yapmıyorsunuz? Ya da en az 3 tane. Ya bu hayat şartlarında kedimize, köpeğimize bakmak bile o kadar maliyetli ki 3 çocuğa nasıl bir hayat sunacağız. Anne babalar ikişer işte çalışsak yine olmaz. Kendi isteklerimizi erteleyebiliyoruz. Hatta sağlığımızı bile geri plana atabiliyoruz. Ama bir çocuğun sorumluluğu bambaşka. Çiftlerin evlenebilmesi bile mucize şu şartlarda.
Bir ev kurmak en az 500 bin lira. O borcu ödeyerek hayat sürdürmekse mümkün değil. Son yıllarda boşanmaların artması sadece ilişkilerin yozlaşması mı? İnsanlar geçim derdi yüzünden ayrılıyor.
Ülkece herkes mutsuzluktan ölüyoruz.
Bizim bu coğrafyada yüzümüz ne zaman gülecek sizce?
Ne zaman kafamızı yastığa rahatça koyabileceğiz?
Gelir mi o günler, görür müyüz hep birlikte?