Yangın sezonu bu yıl erken başladı... Çeşme ve Datça’da meydana gelen yangınlar geçen yıl Türkiye’yi cehenneme çeviren görüntüleri akıllara getirdi ve aynı manzarayla karşılaşma endişesi büyük bir korkuya sebep oldu.
Aslında önlenebilir olan bu yangınların çıkmasında ve büyümesinde hepimizin suçu var... Çünkü bilinen bir gerçek şunu söylüyor: Orman yangınlarının çıkmasındaki en büyük etken insan faktörü. Yani bizler ormanlık alanlardaki faaliyetlerimize doğa farkındalığıyla devam etmediğimiz sürece çıkan her yangında ve felakette; ağaçların, kuşların, böceklerin ve daha bir çok canlının vebalini almaya devam edeceğiz.
Ancak, bilinçli bir insan topluluğu ve akil bir hükümet yönetimi ile bu vebalden kurtulabiliriz. Her şeyi değiştirmek için çok geç olmadan hareket etmemiz gerekiyor. Ki teknoloji çağında bu tarz felaketlerin önlenmemesi için hiçbir sebep yok.
*
Bu tarz konuların siyasete meze yapılmasını pek sevmem. Ortak akılla ilerlenmesi ve liyakatle çözülmesi taraftarıyımdır. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Doğa ve Çevreden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç’un yangınlar üzerinden yaptığı basın açıklamasında dile getirdiği o sözler bana “Evet böyle bir sorun varken neden buna müsaade ediliyor” dedirtti.
Öztunç, iklim krizine dikkat çekerek, konumu gereği yangına davetiye çıkaran Akdeniz çanağındaki bölgelerde neden önlem alınmadığını sordu... Daha doğrusu bunu ima ederek muhalefet görevini yerine getirdi. Sayın Öztunç’a dikkat çektiği bu noktada hak verdim.
Evet iklim krizi gibi bir felaket her geçen dakika havamızı, suyumuzu, toprağımızı tehdit ederken bir de üstüne bu işi hızlandıracak yangınları önleme noktasında neden yetersiz kalıyoruz? Ben sanmıyorum ki Türkiye bugün orman yangınlarını büyümeden söndüremeyecek kadar güçsüz bir ülke olsun… Bu kadar felaketi ve bu felaketlerle akıllıca başa çıkılmadığını görünce aklıma sınırlarımız içindeki her bir canlının çok da önemsenmediği geliyor. Beni bu düşünceden çıkaracak bir adım ise henüz daha göremedim.
*
Geçenlerde yayınlanan köşe yazımda ağaç tarımından bahsetmiştim. Ormanlardaki ticari baskıyı azaltmak amacıyla kurgulanan sistemde ağacınızı kendiniz yetiştiriyor ve böylece ormanlardan ham madde elde etmek yerine kendi ham maddemizi kendimiz üretiyoruz. Kabaca bu şekilde özetlersem ve asıl konuya gelirsem dünya ormanlardaki baskıyı azaltmak için tabiri caizse adeta takla atarken bizim bugün yangınlara kurban etmemiz önce vatana sonra da insanlığa ihanettir.
Peki elimizdeki sorunlara dair her şeyi bilirken bu sorunların çözümü için neden bir şeyler yapmıyoruz? Kadercilik söylemleri nereye kadar gidecek? Bu huyumuzdan ne zaman vaz geçeceğiz?
Zaten orman varlığı noktasında Avrupa ülkelerine göre daha az ormana sahip olan ülkemiz bir de üzerine çeşitli sebeplerle çıkan yangınlar nedeniyle eldeki bulgurdan da olmak üzere…
İşin özü ormanlarımızı yangın çıkmadan önce en üst seviyede korumalı, yangın durumunda da elimizdeki tüm imkanları kullanarak, daha az zararla söndürmek için elimizden geleni yapmalıyız. Yoksa iklim krizinin etkisiyle birlikte kaybedeceğimiz tek şey ormanlar olmayacak… Evimizi, topraklarımızı ve daha bir çok şeyi kaybetmekle karşı karşıya kalacağız. Bunun için de her şeyi devletten beklemek yerine bireysel sorumluluğumuzu da üstlenerek hareket etmemiz gerekiyor.