Şehir mi yaramadı nedir bilmiyorum pazartesi sabahı annemin evinde kahvaltı ederken birden karnıma bir ağrı girdi.
Mideme daha doğrusu...
Daha da doğrusu ben midem zannettim.
Beş on dakika içinde ağrı yüzünden koltukta solucan gibi kıvranma aşamasına geçtim.
Evde herhangi bir mide ilacı yokmuş.
Anneciğim sağolsun koştur koştur aşağı eczaneye gitti, bir şeyler getirdi.
Malum biz Türkler kendi teşhisimizi kendimiz koyar, kuruyemişçiden leblebi alır gibi gider kendi ilacımızı da kendimiz alırız.
O ilaçlar da bir işe yaramadı.
Bu arada gazeteye yazı gördermem lazım. O yazıyı nasıl yazdığımı hiç sormayın.
Kıvrana kıvrana, ahlaya inleye.

***

Annem de karşımda benden daha çok üzüldü tabii.. Nane limon kaynatıp bir an önce soğusun diye kağıtla yellemeler, üflemeler, dualar okumalar...
Neyse sonra birden aklımda bir ampul yandı.
Dedim ki anneme 'Oğlum galiba benim göbeğim düştü!'
Şimdi hekim arkadaşlar bilmez, biz hastaların arada bir böyle göbeği düşer. Özellikle ağır kaldırdığımızda.
Tıpta böyle bir rahatsızlığın olmadığı iddia edilse de hayır efendim bal gibi de vardır.
Belirtileri aynı böyledir işte. Karnın mı miden mi ağrıyor tam olarak bilemezsin. İkisinin ortası bir yerdir. Tam yeri: Ortanın çok az sağı hatta.
Ah ah dedi annem, anneannende de vardı, sen de ona çekmişsin demek ki.
Ve anneannemin tedavisini hemen uygulamaya koyduk. Bir çift çorabı ya da küçük bir havluyu topak yapıp, göbek deliğine denk getirerek yüz üstü halıya uzanıyorsun. Tedavi bu.
Pıt pıt pıt kalp gibi atar o göbek. Yeteri kadar sabırla yatarsan kalktığında göbek yerine gelmiş ve ağrın dinmiş olur. Evelallah ceylan gibi sekerek hayatına kaldığın yerden devam edersin.
Ya da yerde bir ileri bir geri üç takla atarsın, bak o da çok iyi gelir.
Ben taklayı o sırada akıl edemedim, dışarıda çok önemli işlerim vardı o yüzden göbeğimde havlu topağıyla halıda lakerda gibi uzanma faslını kısa kesip kendimi sokaklara attım.

***

Büyükşehirlerde yaşayanlar için yaşasın metro! Trafik çilesi yok, park sorunu yok, hız var, yazın serin kışın sıcak ortam var... Bornova son istasyondan bindim. Tabii her zamanki gibi yine gideceğim yönün tersine oturmayı başardım. Neyse vagon boştu da hemen karşı koltuğa geçtim ama gözüm zaten bir şey görmüyor ki! Öyle böyle bir sancı değil çektiğim.
15 dakika sonra Çankaya'da inip oradan Alsancak'a yürüyeceğim. Hem araya günlük yürüyüşümü de sıkıştırmış olacağım. Plan bu.
Fakat sen gel sor o Alsancak'a nasıl gittim? Pazartesi günü yollarda inleyerek yürüyen, metroda oturduğu yerde inleyerek ileri geri sallanan bir kadın gördüyseniz işte o bendim!
Peki size bu ağrı ile sokaklara düşmemi gerektiren o çok çok önemli iki işimi söyleyeyim mi?
Kuaförüm sevgili Yaşar'a gidip röflemi yaptıracağım ve pek kıymetli dostum doktorum Cüneyt Özek'e gidip botoksumu tazelettireceğim!
Ne kadar önemli iki iş olduğunu anlamanız için testosteron yerine östrojen salgılayan biri olmanız gerekiyor.
Hele bu iş için taa kasabadan çıkıp gelmişsem değil ağrıdan kıvranmak, açık kalp ameliyatı olmam gerekse yine de o röfle bitecek, o botoks yapılacak.


***


oncelvinsYaşar'a iki büklüm girdim. Neyin var diyorlar midem ağrıyor diyorum ama ben biliyorum benim göbeğim düştü!
Söylesem dalga geçecekler diye sesimi çıkarmıyorum.
Neyse oturdum koltuğa, tam boyaya başlanacak benim ağrı artık tavan yaptı. Yaşar dedi ki sen böyle kıvrım kıvrım kıvranırken başlatma boyasından, git şu hastaneye sonra gel söz saat kaç olursa olsun bugün bu röfleyi yapacağım, yeter ki git bir öğren bakalım neyin varmış.
Tabii ki kabul etmedim! Bir yandan midem ağrıyor diye kıvranıyorum ama maşallah iştahım da yerinde hani... Acıktım. Köfteler falan geçiyor gözümün önünden ama şimdi midem ağrıyor diye kıvranırken acılı Adana dürüm yesem ayıp olur diye bir kaşarlı tost söylemelerini rica ettim.
Neyse tost da boya da sonunda bitti. Saçının rengi nedeniyle mutlu ama sabah 10'dan itibaren neredeyse 5 saattir geçmeyen sancı yüzünden iki büklüm bir halde kuaförden çıktım, istikamet Mustaabey!
Beni mutlu edecek ikinci işlemi yaptırmaya. Alın ve göz çizgilerini yok etmeye...

***

Bundan sonrası daha da uzun, buraya sığmaz. Salı devam ederiz.
Botoks yerine nasıl batın muayenesine geçtiğimizi, Cüneyt'in "senin hemen bir hastaneye gitmen lazım bırak şimdi botoksu falan" demesine rağmen benim "bu botoks yapılmazsa şuradan şuraya gitmem" inadımı ve ancak işlemi yaptırdıktan sonra ikna olup kendimi hastanenin acil servisinde bir sedyede yatarken nasıl bulduğumu...
Salı görüşürüz :)