“Beleş atın dişine bakılmaz” sözünü ilk orada duymuştum. İzmir Fuarı’nda… Bedava broşür için kuyrukta bekleyen kasketli dayılar arasındaki muhabbette…

İçten yanmalı motor pazarlaması yapan bir firmanın standında beklerken pek de heyecanlıydılar. Sanırsınız mühendislik fakültesini bitirmişler de yüksek lisans için motor karakteristikleri deneyine hazırlanıyorlar.

Ama itiraf ediyorum: Hiç işimize yaramasa da, bu bedava broşür toplama “hastalığı” hepimizde vardı. Nedense zengini de yoksulu da stantlardan broşür toplardı İzmir Fuarı’nda. Sanırım içgüdüsel… Bir şeyin bedava olduğunu duyunca millet olarak mantığımızı kaybediyoruz.
Yine de çok güzel ve unutulmazdı, çocukluğumuzun o Fuar günleri.

Menemen dolmuşu misali üst üste bindiğimiz mini tren mesela… Komik aynalar ve korku tüneli sonrasında içilen, tadı hala damağımızda olan buz gibi Tariş üzüm şırası ya da…

Lunaparkta oyuncaklara binmekten daha çok, bir paket Marlboro için “bul karayı, al parayı” oynayıp sonra “Seda Sayan’ın programında evlenme vaadiyle kandırılmış” gibi renk değiştiren kelli felli adamlara bakarak eğlenirdik.
Dünyamızı değiştirmişti İzmir Fuarı… Hiç gidemediğimiz ülkeleri orada tanıdık. ABD-SSCB rekabetinin soğukluğunu orada hissettik. Uzay aracını, Ay örümceğini, masaj koltuklarını, son model otomobilleri, ünlü “artizleri” ilk kez orada gördük. Pak Bahadır’ı ve tüm hayvanları orada sevdik biz.

*****

Her İzmirlinin mutlaka bir anısının olduğu bu eğlenceli ve rengarenk dünya, 93. kez kapılarını açıyor bugün. “Zamanın ötesine geçiyoruz” sloganıyla…
Ama zamanın “ötesine” geçerken “berisini” unutmamak lazım!
Özellikle de, İzmir Enternasyonal Fuarı’nın kuruluşunda emeği olan isimsiz kahramanları…
İzmir’in Belediye Reisi, Buldanlı Behçet Salih Bey’i anarken, Bayburtlu Niyazi Bey’i atlamamak lazım mesela…
Peki kim bu Bayburtlu Niyazi?
Niyazi Bey, Belediye Başkanı Behçet Uz’un önünü açan tam bir “gizli kahraman”…
Okuyunca hak vereceksiniz:

Dr. Behçet Bey’in devraldığı İzmir Belediyesi’nin 1931 yılındaki borç toplamı 2 milyon 855 bin liraydı. Bunun tam 2.4 milyonu, ödenmeyen borcun taksit ve faizlerinden oluşuyordu.

Bin iki yüz küsür gün süren Yunan zulmü artık bitip İzmir yeniden anavatanına kavuşsa da, bu kez farklı bir savaş vereceklerdi besbelli. Kentin yeniden imarı için…
1923 verilerine göre,  İzmir’deki 43 bine yakın haneden neredeyse 14 bini yangından zarar görmüştü. Belediye, her şeyden önce yüz binlerce tonluk bu yangın enkazını kaldırmalıydı. Yanmış ve yıkılmış ülkede İzmir’in imarı, aynı zamanda genç Türkiye Cumhuriyeti’nin de itibarını ifade etmekteydi. Ama gelin görün ki, bu iş için paraları yoktu.

İnşaat işleriyle uğraşanlar arasında yaptığı uzun görüşmeler sonrasında, yangın enkazının tasfiyesini yapabileceğine inandığı ismi, toprak işlerinde çalışan Bayburtlu müteahhit Niyazi Bey’i bulmuştu Behçet Uz. Namı diğer Kürt Niyazi’yi…

Behçet Uz, Niyazi Bey’i, içinde kuracağı Kültürpark’ın da yer aldığı enkaz alanına götürerek cevabını istediği soruyu, yani bölgeyi temizleyip temizleyemeyeceğini yerinde sordu. Yapacağı iş karşılığında para veremeyeceklerini, çıkardığı malzemelerin kendisine kalabileceğini açıkça söyledi. Zorlarlarsa belki belediye arsalarından küçük bir yer verebileceklerdi. 

Başkan’ın heyecanla beklediği cevap çok çabuk geldi. El sıkışıp kucaklaştılar.
Niyazi Bey’in yürüttüğü enkaz kaldırma çalışmaları, 1934 yılının ikinci yarısından 1 Ocak 1936 tarihine kadar devam etti. İzmir’in kurtuluşunun 4. gününde çıkarılan büyük yangınla harabeye dönen kent, “Böyle bir enkazı siz 40 yılda ancak kaldırabilirsiniz” diyenleri utandırırcasına, 18 ay gibi kısa bir sürede tertemiz yapıldı. 
Bayburtlu Niyazi Bey’in moloz yığınlarından temizleyip hazırladığı o alanlar arasında, bugün 93. kez açtığımız İzmir Enternasyonal Fuarı’nın 420 dönümlük arazisi de vardı. Enternasyonal kelimesi henüz kullanılmadığından, buradaki ilk fuarda (1936) “Arsıulusal İzmir Fuarı” ismi vardı. 

Bayburtlu Niyazi, çalışkanlığıyla Belediye Başkanı Behçet Uz’un tam güvenini kazanmıştı artık. Bu yüzden hemen aynı yıl, Kültürpark içinde büyük bir göl kazılması işi de ona verildi. Tıpkı enkaz kaldırma gibi, zamanla yarışacakları bir görevdi. Ayrıca gölün su tahliyesi işini de o yapacaktı.

1937 yılında Kültürpark içindeki gölün toprağını kazıp bir kenara yığdı Niyazi Bey. Ama Fuar açılmak üzereydi ve o yığını kaldırmak, orasını düzeltmek gerekiyordu. Belediye’nin olanakları çok yetersiz kaldığından, Bayburtlu müteahhit, ‘Kaldırmayalım bu tepeyi, düzeltelim. Siz de üstüne bir bina yaparsınız’ önerisini getirdi. Meşhur Ada Gazinosu’nun doğuşu işte böyle olacaktı.

Gölün zemininin atların tek tek taşıdığı devasa taşlarla sağlamlaştırılması da bir başka başarı öyküsüydü.
Boşuna demiyorum; zamanın “ötesini” konuşurken “berisini” de iyi bilmemiz lazım diye…

*****

Tarihimizin akışını değiştiren 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. En değerli varlığımız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, şehit ve gazilerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.