Geçen ay, yani Temmuz'un 24'ünde, Lozan Antlaşması'nın 100'üncü yılı doldu.

Bu antlaşma, Türkiye gibi, içinde bulunduğu coğrafyada en uzun siyasi geçmişi olan bir ülkenin, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir yok oluş tehlikesinin, Atatürk tarafından başlatılan Kurtuluş Savaşı ile bertaraf edilmesinin hukuki ve siyasi metnidir. Ayrıca yeni Türk devletinin de uluslararası camiada tescilidir.

***

Dönemin Balkan ülkeleri için neredeyse tek ortak dış politika, Osmanlı Devleti'nin varlığının sona erdirilmesidir. Nitekim Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Rusya'nın katalizörlüğünde Balkan Birliği'ni oluşturarak 7 Ekim 1912 tarihinde savaş ilan ettiler ve Balkanlardaki Türk mevcudiyetini acımasızca katlettiler. Yedi ay sonra savaş sona erdiğinde, Balkanlardaki topraklarımızın büyük bölümünü kaybetmiştik ve 2.3 milyon yurtaşımızdan geriye kalan 1.4 milyon insandı. Yani bir milyon vatarndaşın 632 bin 408'i kıyıma uğramış, geriye kalanlar da İstanbul ve Anadolu'ya kaçarak canlarını zorlukla kurtarabilmişlerdi. Ama sırada, dört imparatorluk ile dört hanedanın yıkılmasına yol açacak küresel bir savaş vardı.

1914 yılının 28 Temmuz'unda, Birinci Dünya Savaşı başlayacak, savaşın başat ülkesi Almanya'nın ulusal çıkarları kapsamında cephenin dağıtılması için oluşturduğu stratejisinin yerli uzantıları aracılığı ile Osmanlı da 11 Kasım 1914 yılında İtilaf Devletleri'ne savaş ilan edecektir. Savaşın sona ereceği 11 Kasım 1918 yılına kadar, Çanakkale savunması gibi, sadece milletimize değil tüm dünyaya kurtuluş için ilham olan, gururla anılan olağanüstü kahranmanlık örnekleri yaşansa da savaş sonunda yenilgi ve vatanın işgali söz konusu olacaktır.

***

15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunca İzmir'in işgalinin ardından Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'a çıkması, ulusal tarihimizin dönüm noktası olacak Birinci, İkinci İnönü ve Sakarya muharebeleri ardından Başkomutanlık Meydan Savaşı (30 Ağustos 1922) ve nihayetinde 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'in kurtuluşu gerçekleştirilecektir. Doğrusu, kısaca anlattığım destansı ve epik, bir o kadar da tüm dünya için umut olan Kurtuluş Savaşımızın, şimdiye kadar evrensel sanat standartlarında kült bir sinematografik canlandırılmasının yapılamamış olması üzüntü vericidir.
101 yıl önce bu günlerde, yani 26-30 Ağustos arası ulusumuz, bir mutlak yok oluştan kurtulmak için, askeri bir dehanın komutasında, Başkomutanlık Meydan Savaşı gerçekleştiriyordu. Tarihimizin en karanlık döneminden, tüm ulusumuzun özverisi ve azmi ile sıradışı bir önderin liderliğinde, Türk milleti ve devleti adeta küllerinden sonsuza kadar var olacağı bir doğumu gerçekleştirdi.

***

Ancak bu süreç hiç de kolay değildi. Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı, ülkenin tüm kaynaklarını tüketmişti. Devlet zayıf, insanlar aç ve fakirdi. Bu şartlarda ilan edilen genel seferberlik ve diğer ek önlemler, istenilen seviyede hazırlıkların yapılmasını sağlayamıyor, Yunan ordusu ile aradaki eşitsizlik giderilemiyor, muharip güç olması gereken noktalara ulaşamıyordu. Ama dava vatanı kurtarmak gibi haklı bir dava idi ve milli mücadele ile Misak-ı Milli ana hedefti.  Bu noktada, hazırlık aşamasında uluslararası antlaşmalar kapsamında stratejik imzalar atılmış, Gürcistan ve Ermenistan ile Kars, Ruslarla Moskova ve Fransızlarla da Ankara Anlaşması deklare edilerek, İngiliz ve Yunanlılar siyasi olarak izole edilebilmişti. Son noktada da Büyük Taarruz ile İngilizlerin Sevr projesi, bir daha inmemek üzere rafa kaldırılmış oldu.

***

Atatürk'ün önderliğinde, ordumuzun 26 Ağustos 1922’de başlattığı bu destansı savaş, eşi bulunmaz bir askeri ve siyasi zaferler manzumesi yarattı. Mudanya Ateşkes Anlaşması ile Mondros Mütarekesi yok hükmüne geldi. Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını tüm dünyaya deklare edecek olan Lozan Anlaşması'na zemin hazırladı. Ve tüm sömürü altındaki uluslar için ilham alınacak bir başarı öyküsü yaratıldı. Bu büyük başarı sonrası, Yunan ordusunu domine eden İngiltere'deki Lloyd George hükümeti devrilirken, istilacı Yunan Küçük Asya Ordusu'nun komutanları ile dönemin Yunan Başbakanı dahil bu yayılmacı politikayı uygulatan siyasiler, ülkelerinde idam ile yargılandılar.

26 -30 Ağustos 1922 tarhlerinde, beş gün içinde Yunan istilacıların kesin yenilgisi ve imhası ile sonuçlanan Başkomutanık Meydan Muharebesi, bir muazzam askeri başarı öyküsüdür ki; sonrasında da Lozan Antlaşması ile siyasi zaferleri getirmiştir.

Tahakküm altındaki tüm ulusların kurtuluşunu müjdeleyen ve ulusumuza ilelebet yaşayacağı bağımsız yeni bir Türk Devleti kazandıran Zafer Bayramımızı yaratan başta Atatürk olmak üzere, bu savaşta şehit düşen 547 subay ve 13 bin 829 erimizi minnet ve şükran ile anıyorum.