Geçen hafta cumartesi-pazar telefonum değim yerindeyse hiç susmadı. Arayanlar Tepekule Kongre Merkezi’ndeki ‘Homeros Edebiyat ve Sanat Festivali’ için arıyordu. Çünkü 2022-2023 yıllarında ‘Uluslararası Homeros Edebiyat/Sanat Festivali’ benim direktörlüğümde gerçekleşmiş ve uluslararası haklı bir üne kavuşmuştu. Fakat bu yıl Bayraklı’nın yeni belediye başkanı benim, önceki dönemin yöneticileriyle birlikte korlu küllerden kazıyarak yeniden hayat verdiğimiz festivali, bir başka ekiple yapma ihtiyacı duymuştu; bu belki anlaşılabilir bir durumdu. Ama arayan onlarca insanın rahatsızlığı, gerçekten beni bile rahatsız ettiği için bu hafta bunları sizlere de aktarma ve Homer’den söz etme ihtiyacı duydum. Arayan insanların hemen tamamı; ‘nasıl böyle bir festivali yaparsın’ içeriğinde sözler kurdular; demek ki insanların aksak, eksik bulduğu şeyler vardı, ben o ayrıntıya elbette girmeyeceğim. Fakat dünyanın en büyük ozanı Homeros adına bir iş yapacaksanız eğer; ya onun adına, ağırlığına, varlığına yakışır olarak yapacaksınız yahut yapmayacaksınız; bunu elbette söyleyeceğim! 
Umarım Bayraklı’nın yeni yöneticileri bu yıl yapılandan bir ders çıkarmış olsunlar! Homeros’un dünyamızdaki varlığı hâlâ sonsuz ağırlıktadır; bir ‘iş’ yapılırken bunun kavranması ise hayati önemdedir!

***
Peki kimdir bu büyük ozan Homeros, nerelidir? Dünyanın pek çok yerindeki araştırmacılar, antik çağ tarihçileri, kurgucular, romancılar, şairler; Homeros’un doğum yeri ve yaşadığı yerlere ilişkin düşüncelerini, olabildiğince bir sis perdesi ardından göstermeye çalışsalar da, bir gerçek durmaksızın ışır o sis perdesinin ardından; Homeros İzmirlidir!
Okuduğum antik dönem söylencelerinin tamamı doğumuna ilişkin farklı kentleri işaret etseler de hiç değişmeyen beş kent Anadolu’dadır ve bütün kaynaklarda var olan tek kentse İzmir’dir. 

***
Doğduğu yere ilişkin anlatıla gelen eski zaman söylencelerinin bütününde de hiç değişmeden yinelenen kent yine Smyrna, yani İzmir’dir. O söylencelerden biri şöyledir sözgelimi:  
“Dor’lar, İon’ların Anadolu’ya göç etmelerine neden oldular. İos adasında yaşayanlar da bu göçten payını aldı. Adanın en güzel kızlarından Kritheis, göç sırasında bir tanrı tarafından hamile bırakıldı. Kritheis o kadar üzüldü ki, oralardan kaçtı, Pire’nin karşısındaki Eghina adasına yerleşti. Ama orada da korsanlar rahat bırakmadı. Genç kızı alıp, Smyrna’ya getirdiler. O dönemde bölgede Maion’lar, bilinen adlarıyla Lid’ler yaşıyordu. Maionia, at yetiştirilen, tarım yapılan bir ülkeydi. Korsanlar, genç kızı Maionia Kralına sundular. Kral, kızı sevdi, hemen evlendi.
Kritheis hergün Meles Çayı’na geldi, yıkandı, yüzdü. Böyle günlerin birinde, Kritheis’in doğum sancıları tuttu. Çayın kıyısında tek başına, çocuğunu doğurdu ve öldü. Maionia Kralı, çocuğu benimsedi, doğduğu yerin adına uygun olarak, adını Melesigenes (Meles’in oğlu) koydu. Kendi oğlu gibi büyüttü, yetiştirdi. Bu çocuk, Homeros’tu.”

***
        
2 bin 850 yıldan bu yana çağları aşıp gelen bu büyük ozanımız neyi anlatır peki? Homeros’un İlyada’da anlattığı aslında yenilmiş bir Troya’dır, belki de yenilmiş bir Anadolu. Çünkü Troya Savaşı yalnızca Troyalıların değil, nedeyse bütün bir Anadolu’nun savaşıdır ve zaten ayrıntılı bir biçimde anlatılır bu destanlarda. Belki de bunun için Gazi Mustafa Kemal, zaferle sonuçlanan milli mücadelenin son günleri Sabuncu Beli’nden yanan İzmir’e bakarken; “işte şimdi Troya’nın öcünü aldık” demiştir, çünkü O, Troya yenilgisinin bir Anadolu yenilgisi olduğunu biliyordu.