İlk söz söylendiğinden bu yana şairler, farklı adlar altında da olsa insan toplulukları içinde her zaman, öncü roller üstlendiler. Bazı toplumlarda şaman, bazı toplumlarda peygamber, bazılarında kam ve daha onlarca isimle, ama her zaman var oldular…

Sözgelimi ‘Zebur’un kutsal kitap sayıldığı yıllarda, Zebur içindeki 150 civarındaki ‘Mezmur’u (şiiri) bir peygamber sayılan Davut yazmıştı; o şiirlere inanmayanlar ‘kâfir’ sayılıyor ve türlü eziyetlere maruz kalıyordu. Başlangıçta bu böyleydi ama modern yüzyılda o şiirler; ‘İsrailoğulları şiir geleneğinin seçkin örnekleri’ olarak değerlendiriliyor… Yani yaşam biçimleri değiştikçe insan da, inanma biçim ve ritüelleri de değişiyor.


Sözgelimi kutsal sayılan kitapların tamamını derinden etkilemiş Sümer inanışında, başlangıçta yer ile gök birdi, bitişikti. Sonra Gılgamış adında (muhtemelen bir şair) yer ile göğün bitişikliğinden (belki de) sıkıldı ve kılıcını çekerek tanrılara haykırdı; ‘bundan sonra gökler sizin, yer bizimdir’. Ve yer ile gök, hava tanrısı Enlil’in yardımıyla birbirinden ayrıldı. Kanımca Sümer inanışı bir biçimde imgesel düşünüşün de başlangıcı sayılmalı. Çünkü ta o yıllarda evrenin kökenini şöyle açıklıyorlardı:

Başlangıçta ilksel deniz vardı; kökeni veya doğuşu konusunda bir şey söylenemiyordu, Sümerler onu her zaman varmış gibi düşündüler...

İlksel deniz gök ile yerin birliğinden oluşan kozmik dağı vücuda getirdi.

Tanrılar insan biçiminde kişileştirildiğinde Anu, gök tanrısıydı ve erildi; Ki, yer tanrısıydı ve dişildi. Onların birleşmesinden hava tanrısı Enlil doğmuştu.

Hava tanrısı Enlil (Gılgamışın yakarışıyla) yerle göğü ayırdı ve babası Anu göğü ele geçirirken, Enlil’in annesi Ki, yeri ele geçirdi. Enlil ile annesi Ki'nin birleşmesi, evrenin düzenlenmesini, insanın yaratılışı ve uygarlığın kuruluşunu başlattı.

Yaratılış ve diğer konular Sümer şiirlerinde genişçe yer buldu. Sözgelimi "Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı" adlı şiirin giriş bölümünde bu ayrılma şöyle anlatılmış:

Gök yerden uzaklaştıktan sonra

Yer gökten ayrıldıktan sonra

İnsanın adı konduktan sonra

Anu göğü ele geçirdikten sonra

Enlil yeri ele geçirdikten sonra

Ereşkigal Kur'un ödülü olarak

Ele geçirilip götürüldükten sonra

O denize açıldıktan sonra

Baba Kur'a doğru denize açıldıktan sonra

Enki Kur'a doğru denize açıldıktan sonra

(Kur) krala ufak taşlar fırlattı

Enki'ye koca taşlar fırlattı

Onun küçük taşları, el kadar taşlar

Onun koca taşları

Kamışların taşları

Enki'nin gemisinin omurgası

Saldıran kasırgaya benzeyen savaşta yenildi

Krala karşı, geminin serenindeki sular

Kurt gibi yutuyordu

Enki'ye karşı, geminin ardındaki sular

Aslan gibi vuruyordu…

İyi ki 9 Eylül 1922’de tarihin gördüğü en şanlı ordu İzmir’e, oradan da esir düşmüş memleketin kalbine girdi. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk ve şanlı ordusu olmasa, bir Muazzez İlmiye Çığ’ın da olması olası değil. O zaman da bütün bu Sümer tabletlerindeki şiirler ve bilgiler de karanlıkta kalmış olacaktı.

Öyleyse her zaman varolsun 9 Eylül ışığı ve Mustafa Kemal fikriyatı!