Birkaç haftadır geleneğin sınırlarından sizlere bir şeyler söylemek istiyorum, bilmem ki farkında mısınız? Çünkü geleneğin eskimeyen taraflarına bizler; bilimsel, doğru bir yerden sahip çıkıp dönüştürmeyince, başkaları eğip büküp bir teslimiyet çıkarabiliyorlar.
Denizli Kitap Fuarı’ndaki TDK standında ilk Türk dil bilimcisi Kaşgarlı Mahmud’un, Türk dilindeki ilk ansiklopedi ve sözlük olan “Divanû Lügati’t-Türk” (Türk Dilleri Sözlüğü) adlı eseri, yeniden dikkatimi çekti ve uzun uzun inceledim. Kaşgarlı Mahmud, bu eseriyle Türk dilini Araplara tanıtmayı ve Arapçanın etkisiyle varlığı baskı altında olan Türk dilini korumayı amaçlamıştı ta o yıllarda...
Babası Karahanlı soyundan Muhammed bin Hüseyin, annesi Bibi Rabiya al-Basrî’dir. Ailesi, yaşadıkları Barsgan şehrinde gördükleri baskılardan yılarak, o yıllarda bilim ve sanat merkezi olan Kaşgar’a yerleşmiş, Mahmud, 1008 yılında burada doğmuştur.
Türk dilleri hakkında daha geniş bilgi sahibi olmak amacıyla, Türklerin yaşadığı Orta Asya ve Anadolu’yu gezmiş ve ardından Bağdat’a varmıştır. Ömrünün 15 yılını bu araştırmalar için harcayan Kaşgarlı, yaptığı gezilerde Türkçenin her yörede farklı lehçelerle konuşulduğuna tanık olmuş ve Türklerin gelenek göreneklerini de en ince ayrıntılarıyla incelemiştir. Hakaniye, Argu, Çiğil, Kıpçak, Kepenek şivelerini öğrenmiş, Arap ve Fars dillerinde de oldukça yetkinleşmiştir.
***
1057 yılında Kaşgar’dan ayrıldığında kendisi için bir yerleşim yeri bulmakta güçlük çekmiş, Türklerin çoğunlukla yaşadığı ve bilimsel konularda da gelişmiş bir şehir olan Bağdat’ta karar kılmıştır. 1080’de Kaşgar’a dönmeye karar verdiğinde, artık ünlü ve ülkenin ileri gelen bilim adamlarından biridir.
1105 yılında dünyamızdan ayrılan Türkçe’nin bu ilk dil bilimcisi, ardında konuştuğumuz dilin derinliğine işaret eden çok değerli bir eser bırakmıştır ki, kendisinden sonra gelenler de bu güzel dili daha da güçlendirerek geleceğe bırakabilsinler... Fakat bu ülkeyi yöneten Arap dili sevicileri bu büyük eserin ne söylediğini umursarlar mı? Hiç sanmıyorum; işte bunun için bizler, dilimizin olanaklarını genişletmek için her tür çalışmayı yapmalıyız!
Sözgelimi Kaşgarlı Mahmud sözlüğü hazırladığı yıllarda; bir evde oturan kök aileye, eski Türkler ‘törkün’ derlermiş.
Törküne ait akrabalık terimleri ise şöyle; akan (baba), öke (ana), er (koca), konçuy (karı), uru oğul (erkek evlat, kız oğul (kız evlat). Törkün, Türklerde baba ocağı dediğimiz şey.
Ailenin bütün bireyleri bu ocakta barındığı için, ocağın ateşini hiç sönmemek gerekirdi. Bundan ötürü ki büyük ve ortanca kardeşler evlenerek törkünü bıraktıktan sonra, törkünde ocak bekçisi olarak küçük kardeş kalırdı.
Muayyen zamanlarda baba ocağında toplanılarak atalara saygı, bağlılık ve teşekkür ayinleri yapılırdı. Türklerde, vatan ve devlet gibi baba ocağı da kutsaldı. Yurttan ve ocaktan uzaklaşmakla beraber yurt ve ocak muhabbeti onlarda kuvvetli bir bağımlılık hükmündeydi.
Bu türden klasik yapıt ve metinlere bakmak bana her zaman iyi gelmiştir. Umarım bu yazı da sizlere iyi gelir.