Atatürk için “Bazı şeyleri ‘zorla’ dayattı; o bir ‘diktatör’” diyorlar. Belki de…
Hilafeti ve saltanatı kaldırarak, egemenliği ‘Tek Adam’dan alıp, ‘Türk Milleti’ne zorla verdi.
Cumhuriyet ile eşdeğer tuttuğu demokrasiyi ‘zorla’ dayattı.
Okuma ve yazmayı çok daha kolay hale getiren harflerin öğrenilmesini sağlayarak, halkın cahil kalmasını ‘zorla’ engelledi.
Dini siyasete alet edenleri, Allah ile aldatanları ‘zorla’ alaşağı etti. Tercüme ettirerek, herkesin İslam Dini’nin temeli olan Kuran’a aracısız ulaşmasını ‘zorla’ sağladı.
Şapka giydirerek, kadınlar üzerinde baskı kuran erkeklerin kafa yapılarını değiştirmelerini‘zorla’ sağladı; giysilerine karışmadığı kadınların, özgürlüklerini ve eşitliklerini elde etmeleri için de ‘zor’ kullanmaktan kaçınmadı.
Devlete zarar veren FETÖ benzeri örgütleri ‘zorla’ kapattı; Mevlevilik gibi kendi inancına yakın tarikatları da kapatmak zorunda kalırken üzüldü.
Emperyalizmi ve emperyalistlerin vaatlerine kananları ülkeden ‘zorla’ defetti.
Köylüyü baş tacı etti; ‘Efendi’ olmaya ‘zorladı’.
Peki, Atatürk’ün sağladığı Cumhuriyet ve demokrasinin nimetlerinden yararlanarak, ona ‘diktatör’ diyen namussuzlar ne yapıyorlar?
Tam tersini… Ve bunları ‘demokrasi’ adına yaptıklarını söylüyorlar!
100. yılında ‘reset’ düğmesine basıp, Cumhuriyetimizi fabrika ayarlarına döndürebilmek için, Atatürk’ü benimseyen cumhuriyetçi, milliyetçi tüm güçlerin, ayrıntıları bir yana bırakarak birleşmeleri ve başkalarının bir şeyler yapmasını beklemekten vazgeçerek, şimdiden cesaretle çalışmaya başlamaları gerek. İsmet İnönü’nün dediği gibi: “Bir ülkede namuslular namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o ülkede kurtuluş yoktur”.
Temelinde ‘laiklik’ ve ‘tam bağımsızlık’ ilkeleri yatan Atatürkçülüğün bunu gerektirdiğini, ulusal egemenliğin ancak böyle elde edilebileceğini düşünüyorum.
Güzel günler göreceğiz…