İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 19 Mart sabahı gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik dengelerinde kalıcı hasarlar vermeye devam ediyor.

Geçen üç hafta içerisinde yaşananlar, demokrasisi siyasal gelişimini tamamlamış hiçbir ülkede görülecek ve yaşanacak cinsten değil. Bu yönüyle yakın siyasal tarihimizin akışını köklü şekilde değiştirecek bir sürecin içinden geçtiğimiz anlaşılıyor.

Bu akış değişiminin bize sorduğu on puanlık sınav sorusu şu:

80 yılı geride bırakmaya hazırlanan çok partili demokrasimiz, seçimle iş başına gelen iktidarların seçimle görevlerinden ayrıldıkları sistemde bir farklılık mı yaratacak?”

Bu kritik soru, Türkiye’de yatırım yapmış, sorumluluk almış, istihdam yaratan, ihracat yapan yerli ve yabancı sermayeli şirketleri yakından ilgilendiriyor.

Ve elbette Türk iş dünyası temsilcilerini…

// “DOZ” ELEŞTİRİSİ

Yaşanan olağanüstü sürece ilişkin iş dünyasından gelen tepkilerin dozu elbette eleştiri konusu olabilir.

Ancak…

Hukukun üstünlüğüne, masumiyet karinesine, yargılamalarda usûlün esastan önde geldiğine, gizli tanıklığın sakıncalarına vurgu yapan açıklamaları dinledikten sonra “doz” eleştirisi yapanların; aynı tepkilere açık tehdit içeren cevapları dinleyip sütre gerisine yatmaları kabul edilebilir mi?

Elbette edilmemeli.

Örnek mi istiyorsunuz?

Yüzlerce yıllık ticaret ve sanayi kültürüne sahip kentin iş dünyasının üç önemli temsilcisi olan Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener ve İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli’nin, Odaların meclis toplantılarında dile getirdikleri eleştiri ve uyarıları dikkatlice dinledik.

// NE DİYOR BAŞKANLAR?

Ne diyor Sayın Yorgancılar:

Hukukun üstünlüğü ve demokrasi esastır. Bunlar şaşarsa, etrafındaki her şey olması gerekenin dışında yer almak durumunda olur. Vicdanımız, adalete olan inancımız, vatan sevgimiz der ki suç varsa, suçlu varsa tabii ki cezalandırılmalı. Elbette ki yargı gereğini yapmalı. Kimse kanunların üstünde değil. Babamın oğlu olsa dahi kanıtlanmış suçu varsa cezasını çekmeli. Nokta. Ancak soru işaretlerine mahal vermeyecek şekilde, adalete olan inancımız bundan sonraki süreçlerde devam etmek kaydıyla… İçeride ve dışarıda oluşan güveni tekrardan sağlayabilmek açısından, ekonomideki dengeleri bozmadan toplumda huzursuzluk yaratılmadan normalleşme sürecinin içinde olmamız gerekiyor.”

Ne diyor Sayın Özgener:

Bugün yaşanan zorlukları aşmanın yolu da yine birlikte hareket etmekten, ortak aklı ve doğru politikaları devreye sokmaktan geçiyor. Bugünlerde yaşadıklarımızdan ders almamız gereken çok önemli noktalar da var. İlki ve en önemlisi gençlerimiz. Bu süreçte gördük ki; gençlerimizi dinlemiyoruz, onları yakından tanımıyoruz ve maalesef, kuşaklar arası iletişimimizi kaybediyor, birbirimizden her geçen gün daha da uzaklaşıyoruz. Taleplerine baktığımızda sadece güncel siyaset konuları ile ilgili değil, birçok konuda mutsuzluklarını ve gelecekle ilgili beklentilerini dile getiriyorlar. Hem bireysel hem de kurumsal olarak onları daha çok önemsememiz, daha yakından takip etmemiz ve daha çok dinlememiz gerektiğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım.”

Ne diyor Sayın Kestelli:

Ülke olarak bir kez daha diken üstündeyiz. Hep birlikte sürecin nasıl evrileceğini merak ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na yönelik adli soruşturma ve yargılama sürecinin ekonomik hayattaki yansımaları hepimizi yakından ilgilendiriyor.

Atılacak her adımın, ülkemizin bir hukuk devleti olduğu gerçeğinden sapmadan, kamuoyunu doğru ve zamanında bilgilendirerek ve de tatmin ederek atılması en büyük dileğimizdir. Aksi takdirde ülke olarak ödediğimiz faturanın kabarması, son iki yıldır büyük fedakârlıkla elde ettiğimiz kazanımların kaybedilmesi olasıdır.”

Her üç Başkanın konuşmalarını, köşe haberimizin sınırları ölçeğinde ve bağlamından koparmadan vermeye çalıştım.

Şimdi yazımızın başlangıcındaki derin çelişkiye dönelim…

Başkanların eleştiri ve uyarılarının dozunu yetersiz bulanlar elbette olabilir.

Benim dikkat çekmek istediğim konu ise AKP İzmir Milletvekili ve partinin Genel Sekreteri Eyyüp Kadir İnan’ın bu son derece ölçülü eleştirilere bile tahammül edemeyen tavrı…

// VANDALLIK NEREDE?

Ne diyor Sayın İnan:

Eğer polisimize vandallıkla saldırılar karşısında susup ses çıkartmayacaksanız. Her gün sokakları alevlendirip bu ülkenin ekonomisine zarar verenlere ses çıkarmayacaksanız. Bağımsız yargımızı töhmet altında bırakan çirkin saldırılara göz yumacaksanız. Geçmiş projelerimiz dahil tüm ilişkilerimizi sıkı bir şekilde gözden geçiririz. Bürokrasimize de bunu gayet iyi bir şekilde işleriz.”

Milyonlarca insanın katıldığı mitinglerde birkaç münferit ve itiş kakış seviyesinde olay dışında polislerimize yönelik bir vandallık görmedim. Göreni de duymadım.

Eyyüp Bey’in olaylara böyle bir vandallık varmış gibi içerik kazandırması doğru değil.

Ayrıca…

İnan’ın bu açıklamasında kast ettiklerini, kentin ekonomisini ve iş dünyasını yakından izleyenler elbette anlıyor. İzmir’in Oda ve Borsalarının üzerinde çalıştığı, katma değeri yüksek sonuçlar doğuracak çok sayıda proje yürütüyor.

// İZMİR’İN PROJELERİ

Kemalpaşa Lojistik Merkezi, Çeşme Turizm Projesi, EBSO ve İZTO yönetiminde kentin dört bir yanında harikalar yaratan organize sanayi bölgelerinin büyüme planları, yüzlerce sanayici ve ticaret erbabına katkı sağlayan Ur-Ge projeleri, eğitim yatırımları vs…

Bu ve benzer projelerin hemen tümü, ilgili Bakanlık bürokrasilerinin de katkısı ile yürütülüyor.

Oda ve Borsa başkanlarının, Türkiye’nin içine düşürüldüğü bu hukuk garabetinden kurtulması için yaptıkları son derece ölçülü eleştirilere bile verilen cevap; zımnen de olsa “projelerinizi engelleriz” şeklinde oluyor.

Ve maalesef kimsenin dikkat etmediği ya da “edemediği” gerçek şu:

Başkanlara “doz” eleştirisi yapanlar, bu kentte yaşayan hepimizin geleceğine zarar verecek açıklamalara karşı tek cümle etmiyor.

Ya da edemiyor.

An itibarıyla 32 yaşında olan Eyyüp bey, 30 yaşında milletvekili seçilmiş.

Özgeçmişine bakınca, 2010 yılından bugüne, yani 17 yaşından itibaren AKP içerisinde aktif siyaset yaptığı anlaşılıyor.

Yine özgeçmişinde yer alan “Dijital dönüşüm sektöründe yöneticilik faaliyetlerini sürdürdü.” cümlesinin neyi ifade ettiği ise belirsiz…

Cevap verdiği İzmir’in Başkanları ise neredeyse yarım yüzyıldır iş hayatının içinde olan, yüzlerce insana istihdam sağlayan, ihracat yapan, sektörlerinde Türkiye’nin yüz akı sanayi tesislerini kuran ve yöneten iş insanları…

16 yıldır EBSO’nun Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, aynı zamanda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) Başkan Yardımcısı.

İzmir’in en köklü sanayi şirketlerini kuran ailenin temsilcisi ve yarım yüzyılı aşkın süredir Türk sanayisinin içinde.

EBSO tarihinin en uzun süre görev yapan Yönetim Kurulu Başkanı.

Mahmut Özgener de Yorgancılar gibi farklı sektörlerde başarılar kazanan sanayi şirketlerini kuran ailenin temsilcisi…

TOBB, Türkiye İhracatçılar Meclisi, Ege İhracatçı Birlikleri gibi önemli kuruluşların yönetimlerinde uzun yıllar görev yapan, dört yıl başarıyla Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı görevini yerine getiren, İzmir’in en köklü spor kulüplerinden Altay’ın dört kez başkanlığını yapmış bir isim.

Ve 132 yaşında olan İzmir Ticaret Borsası’nın yönetiminde 30 yılı aşkın süredir yer alan, 16 yıldır da Yönetim Kurulu Başkanı olan Işınsu Kestelli…

Bitkisel yağ üretiminde ülkenin en önemli üretim şirketlerinin kurucusu olan Işınsu Hanım da Türk kadınının iş hayatında olması gereken konumunu anlatan özgün bir örneği oluşturuyor.

Daha fazla detaya girmeden, her üç başkanın da farklı ülkelerden aldıkları hükümet nişanları, ödülleri, fahri konsolosluk görevleri ve pek çok sivil toplum kuruluşunda deruhte ettikleri aktif görevleri olduğunu da anımsatalım.

// ÖLÜ TAKLİDİ AYIBI

Vaziyet böyle iken…

İş hayatında dikkat çekici hiçbir başarısı olmayan Eyyüp beyin, sanayicilikte yarım yüzyılı geride bırakan ve hepsinden önemlisi on binlerce sanayici, tüccar, tarım üreticisi tarafından seçilen Başkanlara hitaben kurduğu cümleler fazlasıyla ayıp oluyor.

Bir başka ayıp ise tehdit kokan bu açıklamalara tepki göstermek yerine ölü taklidi yapanların hanesine yazılıyor.

///////////////////////////

Egi̇ad Kitap Kapak

Aynı sorular 30 sene sorulur mu?

Enteresan ötesi bir ülkede yaşıyoruz.

Yoksulluk adeta kara biz yazgı gibi topluma yerleşirken, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleme hastalığımız bir türlü deva bulmuyor.

Bakın nasıl?

İzmir’in iş dünyasının köklü kurumlarından Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD) için hazırlanan ve 1996 yılında yayınlanan “Türkiye için Çözümsüzlükten Çıkış Stratejisi: Toplumsal Sorunlara Entegre Sistemler Yaklaşımı” başlıklı akademik çalışmayı okuyunca gözlerime inanamadım.

Sevgili hocalarım Prof. Dr. Hüsnü Erkan ve Prof. Dr. Yaşar Uysal, geçmişte mesai arkadaşlığı yapmaktan büyük keyif aldığım Dr. Mevlüt Çetinkaya, Sabri Yetkin ve İsmail Mazgit tarafından hazırlanan bu güzel eser, “NEDEN?” sorusu ile bağlantılı pek çok tespit yapıyor.

Kısaca göz atalım mı?

***

NEDEN, her on yılda bir anayasa değişiyor?

Türkiye'de temiz toplum özlemleri bu kadar ön planda iken çözümsüzlük NEDEN?

NEDEN, Meclis'te yolsuzluklarla ilgili birçok komisyon kurulmasına rağmen yolsuzlukların önüne geçilmiyor? Ve neden rüşvet iddiaları açıklanamıyor?

Bu kadar sorun varken, NEDEN, Van Gölü’nde canavar arayan meclis komisyonu kuruluyor?

NEDEN sokaklarda öldürülen insanların katilleri bulunamıyor. Yargısız infaz söylentileri NEDEN, bu kadar çok?

Dünya 21. yüzyıla dev bilimsel yeniliklerle giderken NEDEN, bizim insanlarımız geçmişteki değerlere ve ideolojilere sanılıyor?

Eğitim politikaları NEDEN, bu kadar çok değişiyor?

1950'lilerde Kore bizden geride iken, NEDEN, bugün biz geride kaldık?

AB'nin kapısında, üstelik onur kinci bir şekilde NEDEN bekliyor. Bekletiliyoruz?

Toplum; polisine, Meclis’ine NEDEN güvenmiyor?

NEDEN, bu kadar çifte standartlı insanlar yetişiyor?

NEDEN, Adalet sistemindeki tıkanıklıklar çözülemiyor Yirmi yıldır enflasyon NEDEN, düşürülemiyor?

Milli maç galibiyetlerini NEDEN, öldürerek kutluyoruz?

NEDEN, bir kişinin öldürülmesi kitlesel çatışmalara dönüşebiliyor?

Defalarca depremden yıkılan yere NEDEN, tekrar kentler kuruluyor?

NEDEN, çözüm yerine çözümsüzlük ve slogan üretiliyor?

NEDEN, nedenler ortaya konulmuyor?”

***

Okurların kahkahalarını işitir gibiyim.

Daha bitmedi…

Kıymetli hocalarımız 1996 Türkiye’sinden bugün ile tıpa tıp aynı şu tespitleri yapıyor:

Milletvekilleri 6 aydır tebrikleri kabul ediyor; Meclis’e gelemiyor. TBMM işçi bulma kurumuna döndü. parlamento saygınlığını yitirdi.

Günde ortalama 15 kişi trafik kazasında ölüyor.

Anayasa Mahkemesi yine iptal kararı verdi.

Türkiye'de TL kullanılmıyor.

Bütçe açık verdi, zamların ardı arkası kesilmiyor.

Emekliler yaşamlarının geri kalan bölümünü kuyruklarda geçiriyor.

İndirme vaatleri yapılırken, enflasyon rekor üstüne rekor kırıyor.

1950 ve 1995'de basılmış kitaplar Türkiye'nin sorunlarının değişmediğini ortaya koyuyor.

Üniversite sınavına 1.3 milyon kişi başvurdu. Örgün öğretimde kapasite 150 bin.

Yine “enkaz devraldık” edebiyatı.

İşçi ve memur arasında uçurum oluştu. İşçi müdürden çok maaş alıyor.

Bö-lü-nü-yo-ruz!

Dökülüyoruz!

İşler kötüye gidiyor, yine kirleniyoruz!

Darbe söylentisi başladı.

Yeni yolsuzluk iddiaları ortaya atılıyor, devletin kaynakları yağmalanıyor!

Temiz toplum istekleri boşlukta kalıyor!”

***

Bu kafayla gidersek korkarım 2055 yılında da aynı soruları sormaya devam edeceğiz.

Aynı Türkiye’yi yerinde bulursak tabii…