Nazilerin mirasçısı olduklarını inkar etseler de Nazilerden farklı düşünmüyorlar.
Farklı dinlere inananlara, farklı saç, göz ve ten rengine sahip olanlara yani kısaca ötekileştirdikleri ile aynı havayı solumak istemiyorlar.
“Irkçı değiliz” diyorlar ama yurttaşlığı kan bağına dayandırdıkları için Cermen, Frank, Katalan, Slav ve Felemenk olmayan yurttaşlarını ülkelerinden kovmak istiyorlar.
Müslümanlardan, Yahudilerden, Budistlerden, liberallerden, sosyal demokratlardan, sosyalistlerden, komünistlerden, eş cinsellerden, evlilik dışı birliktelik yaşayanlardan nefret ediyorlar.
Demokrasinin olmazsa olmazı çok kültürlülüğe ve çok sesliliğe tahammül edemiyorlar.
İktidara gelene kadar demokrasiyi ağızlarından düşürmüyorlar, gelince de demokrasiye savaş açıyorlar.
AŞIRI SAĞIN TRUMP SEVİNCİ
Çok tanıdık İngilizce bir slogan kullanıyorlar: MEGA
Açılımı “Make Europe Great Again”. Avrupa’yı yeniden büyük ya da muhteşem yapmak.
Yani Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın (MAGA) “Make America Great Again” sloganının Avrupa versiyonu.
Avrupa Parlamentosu’nda “Avrupa’nın Yurt Severleri Bloğu” adıyla grup oluşturan aşırı sağcı liderler, Şubat ayı başlarında İspanya’nın başkenti Madrid’de düzenlenen mitingde bir araya geldi.
ABD’deki dönüşümün Avrupa’ya yansımalarını gösteren bu buluşma nedense Türk medyasında yeterince ilgi görmedi.
Avrupalı aşırı sağcıların mitinginde, Donald Trump’ın ikinci kez ABD başkanı olması sevinç çığlıkları ile karşılandı.
Fransa’dan Marine Le Pen, Avusturya’dan Herbert Kickle, İtalya’dan Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini, İspanya’dan Santiago Abascal, İslam düşmanlığı ile tanınan Hollanda’dan Geert Wilders gibi isimlerin yer aldığı mitingde en önemli çıkışı Macaristan Başbakanı Viktor Orban yaptı.
IRKÇILIK NORMALLEŞTİRİLİYOR
Rusya Devlet Başkanı Putin’in Avrupa Birliği’ndeki en yakın müttefiki olan Orban’ın konuşması, geleceğin Avrupa’sının nasıl şekilleneceği konusunda önemli ipuçları veriyordu.
Orban, “Dostumuz Trump’ın yarattığı kasırga, dünyayı birkaç hafta içinde bütünüyle değiştirdi. Bir dönem sona erdi. Düne kadar bize sapkınlar diyorlardı şimdi Avrupa’nın ana akımı haline geldik. Bize düne kadar ‘Sizler mazide kaldınız’ diyenler şimdi geleceğin biz olduğunu görüyorlar” dedi.
Küreselleşmecileri ve Brüksel’deki Avrupa Birliği bürokratlarını hedef alan Macaristan Başbakanı, “Avrupa bunlar yüzünden göçmenlerin akınına uğradı. Sadece son 9 yılda 9 milyon yasadışı göçmen Avrupa’yı işgal etti. Yıllardır Macaristan’ın Hristiyan kimliğini korumaya çalışıyorum. Ne ülkemin ne Avrupa’nın herhangi bir noktasına kaçak mülteci girmesine asla izin vermedim bundan sonra da vermeyeceğim” şeklinde konuştu
Trump’ın başta Meksikalılar olmak üzere göçmenlere yönelik sert ve acımasız tutumu, Avrupa’da düne kadar ırkçı olarak nitelendirilen grupların meşru zemin bulmalarını sağlıyor.
Nazi mirasçılarına göre, Avrupa başta Müslümanlar olmak üzere göçmenlerden ve bunlara hoşgörü gösteren bütün liberal, solcu ve küreselleşmeci hainlerden bir an önce kurtulmalı.
HAÇLI RUHU DİRİLİYOR
Avrupalı aşırı sağcı liderler, mitingde yaptıkları konuşmalarda yeni bir haçlı seferi için bütün Avrupa ülkelerini kenetlenmeye çağırdı.
Miting için İspanya’nın seçilmesi ise kesinlikle tesadüf değildi.
Zira mitingin ana teması İspanyolca “Yeniden Fetih” anlamına gelen Reconquista’ydı.
Hristiyanların, Endülüs döneminde Müslümanlara karşı kutsal bir savaş saydıkları Reconquista, yaklaşık 8 asır sürmüş ve 15. yüzyıl sonlarında İber Yarımadası’ndaki Müslüman varlığı kurumları ile birlikte tamamen yok edilmişti.
Reconquista haçlıları, yarımadayı tamamen ele geçirince hayatta kalan Müslümanlara ve Yahudilere 3 seçenek sundu: Ölüm, din değiştirip Hristiyan olma ve sürgün.
Sürgünü kabul eden Müslümanlar ve Yahudiler, Osmanlı’ya sığındı.
Din değiştirip Hristiyan olmayı tercih eden Müslüman ve Yahudiler ise asla gerçek Hristiyan sayılmadı ve yaklaşık 150 yıl sonra onlar da İber yarımadasından yani İspanya ve Portekiz’den sürüldü.
Katolik Kilisesi, bu haçlı seferine katılanlara günahlarından arındıklarını simgeleyen “Endüljans” belgeleri vermiş ve onları cennetlik ilan etmişti.
Endülüs asırlar boyunca döneminin zirvesinde bir uygarlıktı.
Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar barış içinde yaşarlardı. Çağının ötesindeki bu uygarlık, 1492’de Kastilya Kraliçesi I. İsabel ve Aragon Kralı II. Fernando’ya bağlı haçlıların, Müslümanların İber Yarımadası’ndaki son kalesi olan Granada’yı fethetmesi ile tarihe karıştı.
FATİH’TEN İNSANLIK DERSİ
Yaklaşık 40 yıl önce önce Osmanlı Padişahı II. Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden çok farklıdır reconquista.
Zira Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’daki Doğu Roma-Bizans kültürünü yok etmemiş, etnik ve dini grupları soykırıma uğratmamış ve sürgüne yollamamıştır.
Aksine Hristiyanlardan ve Yahudilerden şehri terk etmemelerini ve ibadetlerini özgürce sürdürmelerini istemiştir.
İstanbul’un fethinden yaklaşık bir asır sonra bile kentin nüfusunun yaklaşık yüzde 30’unu gayrimüslimler oluşturuyordu.
Endülüs, dönemin Avrupası’nda bilim, sanat ve felsefenin şahikasıydı.
Antik Yunan ve Roma uygarlıklarının düşünsel birikimini asırlarca süzgecinden geçirip kendine eklemleyerek böylesi bir uygarlığa ulaşan Endülüs, bağnaz haçlılarca yerle bir edildi.
Yok edilen sadece Müslümanlar ve Yahudiler değildi. Ele geçirilen şehirlerdeki bütün kitaplar üst üste yığılarak yakıldı, yani bir medeniyet imha edildi.
Moğol vahşetinden sonra insanlığın birikimine indirilen en yobaz darbedir reconquista.
Bazı sözde Katolik İspanyolların bir kahramanlık öyküsü olarak pazarlamaya çalıştığı reconquista nesnel tarihçilere göre, dini fanatizmin, barbarlığın, aklı ve adaleti hiçe saydığı için toleranssızlığın ve yobazlığın sembolüdür.
KARANLIK RUHLARIN REENKARNASYONU
İşte Madrid’de yapılan Avrupalı (sözde) Yurt Severler Mitingi, bu barbarlığa, yobazlığa sahip çıkıyor, bu dini fanatizmin mirasını taşıyor.
Isabel ve Fernando’nun ruhları Le Pen, Orban, Kickle, Abascal, Salvini ve Wilders’in bedenleri ile adeta reenkarne olup 21. yüzyılda insanlığı yeni bir karanlık çağa sürüklemeye çalışıyor.
Batı uygarlığının nasıl bir dönüşümün eşiğinde olduğunu anlamak istiyorsak Hollanda’da partisi iktidar ortağı olan Wilders’ın Madrid’deki mitingde yaptığı konuşmanın satır aralarını iyi okumamız gerekiyor.
Avrupa halklarının da tıpkı Amerikan halkı gibi değişim istediğini vurgulayan Wilders, “Kol kola ve dayanışma içinde olduğumuz kardeşimiz Trump, ABD’yi nasıl yeniden muhteşem yapmak istiyorsa biz de Avrupa’yı yeniden muhteşem yapmak için harekete geçmeliyiz. Ülkelerimizi Müslüman göçmenlerden, göçmen suç çetelerinden ve çok kültürlülük hastalığından mutlaka kurtarmalıyız. Değerlerimizi, ailelerimizi ve sınırlarımızı korumak istiyorsak kitlesel göçlere izin veren solcu ve liberal politikacılardan kurtulmalıyız” dedi.
Kendisini çılgınca alkışlayan binlerce İspanyola seslenen ırkçı lider, “Siz İspanyollar biz Avrupa halklarının gururusunuz. Sizler reconquista şövalyelerinin torunlarısınız. Biz Avrupa halkları olarak, İslam’ı Avrupa’dan geri gönderen ve bu güzel topraklarda Hristiyan kültürünün mirasını yeniden yaşama geçiren sizlere minnettarız. Avrupa’yı, Batı uygarlığını ilk kurtaranların sizler olduğunu asla unutmayacağız. Bugün tarih bir kez daha tekerrür ediyor. İspanya’da yeni bir kurtuluşun adımları atılıyor. Avrupa’nın İslam devletlerinden oluşmasını istemiyoruz” şeklinde konuştu.
FRANKESTEINLERİNİ YARATTILAR
Türkiye’deki bazı akademisyenler ve gazeteciler, Trump’ın bir çılgın olduğunu başkanlık süresi sona erince şu an yaşanan küresel şokların sona ereceğine inanıyor.
Oysa Trumpizm, ABD’nin de ötesinde Atlantik’in her iki yakasını kapsayan ortak bir düşünce sistemini temsil ediyor.
Trumpizm, ırk ve din temelinde Batı Uygarlığı’nı bağnaz bir anlayışla yeniden inşa etmeye çalışıyor.
Batılı iktidarlar, on yıllardır izledikleri yanlış politikaların sonucunda Trump, Le Pen, Kickle ve Wilders örneklerinde olduğu gibi kendi Frankensteinlerini yarattılar.
Batılı devletler, başta Müslüman ülkeler olmak üzere geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelerin eğitimde, bilimde ve sanatta gelişmesini istemediler.
Latin Amerika, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya ülkelerinde insanı ve doğayı ilelebet sömürebilmek için Batının kuklası olan ve kendi iktidarlarından başka bir şey düşünmeyen diktatörlere destek verdiler.
Irak, Suriye ve Lübnan örneklerinde olduğu gibi bu ülkelerin etnik, mezhepsel ve dinsel temelde parçalanmalarını sağladılar.
Bu ülkelerden zengin doğal kaynaklara sahip olanları işgal ederek milyonlarca insanı hunharca katlettiler.
Şimdi kendi hatalarının sonucunda ortaya çıkan çağımızın kavimler göçü karşısında ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.
Nazi mirasçıları, insan selinin önüne geçmek için Ortaçağ’ın yobaz ve barbar şövalyelerinin taktiklerinden yararlanmak istiyor.
Sadece ABD değil Avrupa da karanlığa sürükleniyor.
Bu karanlık “Beyaz Irkın Üstünlüğü” anlayışından besleniyor.
Kendinden olmayana zerre tahammülü olmayan bu anlayış yeni soykırımlara yol açabilir.
Kuşkusuz burada en acı olan, Nazilerin yol açtığı korkunç olayların üzerinden daha bir asır bile geçmeden Avrupa halklarının yeniden bu karanlığa yönelmesi.
BÜLENT GÜLER/09.04.2025/İZMİR