Brüksel havaalanından şehre gitmek için tren ve otobüs seçeneğiniz var. Tren 10,25 Euro. Otobüs için internetteki pek çok kaynak 3-3,5 euro diye yazıyordu. Bu nedenle otobüs ile gitmeyi tercih edecektim (ama gitmeden önce yerel ulaşım sitesine baktığımda havaalanı için tarifenin 7 Euro olduğunu farkettim.)
Alana indiğimizde kısa bir pasaport sırası ve hızlı bir pasaport kontrolü (bu sefer soru bile sormadılar, gülümseyip “hoşgeldiniz” dedi görevli memur) sonrası bagaj alım alanında bizden önce eğlenceye başlamışlar iki küçük valizimizin eğlencesini böldükten sonra cep telefonuna baktım.
Yeri gelmişken, cep telefonu tarifem yurtdışını bir hafta süre ile internet kullanımı ve görüşmelerimi aynı Türkiye'deki gibi şartlarda sağlıyor. Yurtdışı paketleri özellikle internet kullanım paketleri evet çok pahalı. Yurt dışında özellikle yapacağınız internet kullanımına dikkat edin! Sözleşmeniz yoksa çok çok pahalı. Eğer paket kullanmak istemezseniz, havaalanı ve tren istasyonu gibi yerlerde veya şehir merkezlerindeki meydanlarda veya kafe ve restoranlarda ücretsiz Wi-Fi hizmetlerinden yararlanabilirsiniz. Bu hizmet genellikle süre sınırlı oluyor, buna dikkat edin. Çevrimdışı uygulamalar ile telefonunuzda internet açık olmadan istediğiniz adrese gidebilirsiniz. En kullanışlı olan, “Google Haritalar”. Kendi adıma konuşuyorum, bana kalırsa yurt dışında cep telefonu artık bir lüks değil, bir ihtiyaç. Bu nedenle masraf kalemi olarak bunu değerlendirmek zorundasınız. En azından seyahatin başladığı gün -olumlu veya olumsuz durumlar için- lojistik açıdan yurt dışı görüşme ve internet paketi almanızda fayda olacaktır. (Son bir cep telefonu bilgisi: Siz yurtdışındayken, yurt içinde kullandığınız cep telefonu numarasından, Türkiye'den arayanlar için ekstra bir ücretlendirme yoktur.)
Otobüs akşam trafiği ile yaklaşık 45 dakika ve 15 dakika yürüyüş sürüyor. Kişi başı 7 Euro. Tren 27 dakika ve 15 dakika yürüyüş. Biz treni tercih ettik. Tren bileti için otomatlar var. Sadece kredi kartı veya bozuk metal para kabul ediyor. Otomatlar maalesef nakit kağıt para kabul etmiyor. Ancak bir gişe var ve gişe memurundan satın alırsanız. orada nakit kabul ediliyor. Tabelalar zaten sizi yönlendiriyor.
Trenin kalktığı platforma geldiğimiz zaman biraz tereddüt yaşamadık değil. Her ne kadar bize söylenen ve platforma ulaşmış olsak bile yine tereddüt etmiyor değildik. Trenimiz geldi. 2.sınıf bilet aldık ama vagonlarda 1.- 2. sınıf yazısını ayırt etmek zor. Bilet kontrolünde eğer yanlış sınıfta olduğunuz fark edilirse kontrol memuru sizi nazikçe uyarıp ait olduğunuz sınıfa da gönderebilir, ceza da kesebilir. (Bilet kontrol memurunu da her zaman göremezsiniz) 2.sınıf olduğuna emin olduğumuz vagona geçtik.
20-25 dakika süren yolculuğun 3. durağı “Brussel- Zuid/Midi” istasyonunda indikten sonra kısa bir çevre gözlemi yaptık. 3 gün sonra buraya gelip Antwerp’e gideceğimiz için gişe ve otomatların yerlerini tespit ettik. İstasyon dışına çıkınca “Google Earth” uygulamasından çevreyi hatırladım. Otelimiz ”Saint-Gilles” bölgesinde. Otele doğru tatlı bir havada 15-20 dakika kadar çevreye bakınarak yürüdük.
Medeniyet seviyesi kaldırım yüksekliği ile ters orantılı derler. 2 valizi de tekerlekleri üzerinde sürüklerken zorlandığımı hatırlamıyorum. Zaman zaman parke yol olduğunda bile…
Otel rezervasyonları internet sitesi üzerinden ön ödemeli veya otele varıştan sonra ödemeli olarak yapabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken eğer ön ödemeli yaptığınız kredi kartınızın yanınızda olması. Otel, önceden ödeme yapmış olsanız bile bazen girişlerde bir miktar meblağ kartınızdan Euro olarak bloke edebilir. Otelden ayrıldığınızda ekstra bir harcama yoksa bloke kartınıza iade edilir. (Bu bloke kartınızda harcama değil “bekleyen işlemler “olarak görünüyor. Bankadan bankaya değişse bile 1-2 gün ile bir hafta arasında bloke kalkıyor) Eğer otele varışta ödeme seçtiyseniz, çoğunlukla otele ilk girişte tüm meblağ sizden alınır.
Haziran ayı için güzel bir hava, hele İzmir’in sıcağından sonra. Üstelik güneş saat 22.00’de batıyor. Belçika’nın meşhur tatlarına bakmak için sabırsızlanıyoruz. Saat 22 ye geliyor ama “Parv. de Saint-Gilles” caddesinin bir kısmı yaya yolu olarak ayrılmış. Bizim gibi turistler özellikle 20li yaşlardaki gençler sanki çoğunlukta. Cadde sağlı-sollu yiyecek-içecek dükkânlar var. Seçenekleriniz çok.
Güzel bir sabaha uyanıyoruz. Kahvaltı konaklamaya dahil değil. Brüksel’in merkezine yapacağımız gezi’ye “Palais de Justice” yani Adalet Sarayı’ndan başlıyoruz. Saray’ın bulunduğu Grande Roue Place Poelart’a yürüyerek 10 dakikada ulaşıyoruz.
Bugün şansımıza bir koşu var. Koşucular kadın-çocuk-erkek her yaştan. Onların geçeceği yolların sokakları kesen bölümlerinde ellerinde flamalar ile araç ve yaya trafiğini idare eden –gönüllüler olduğunu düşündüğümüz- güler yüzlü görevliler zaman zaman arabaları da durdurup bize de yol gösteriyor. Adalet sarayı şehri yukarıdan gören bir konumda. Şehri yukarıdan görmek için her ne kadar önümüzdeki binalar biraz engel bile olsa az çok fikir veriyor. Biraz çevreyi yukarıdan gördükten sonra Brüksel Kraliyet Sarayı’na doğru yürüyoruz. Yakınlarda bir yandan kruvasan ve kahve için seçenek bakarken bir yandan çevreyi keşfediyoruz. “Sablon” bölgesi antikacıları ile meşhurmuş. Günlerden pazar ve elbette tüm dükkanlar kapalı. Zaten antika merakımız da yok ama antikacı vitrinlerinde ilginç eşyalar bizim de ilgimizi çekiyor.
“Place Du Grand Sablon” da 20-25 kadar 2. el satan küçük tezgahlar var.
Tatlıları sevmem, tuzlular tercihimdir ama kahvaltı için girdiğimiz kafenin tezgâhı benim bile iştahımı açıyor. Ayşegül için ise bir cennet.
Tatlı ve sade kruvasan çeşitlerimiz ve kahvemiz ile güzel bir kahvaltı ile enerji alıp ilk olarak Gotik tarzda olan “Eglise Notre-Dame des Victories au Sablon” kilisesini geziyoruz.
Gezmek için kilise, sinagog veya cami gibi illa kutsal olan mekanları seçmiyoruz. Eğer mimari ve sanatsal açıdan bizce estetik gelen neresi varsa ayırt etmeden gezip görmek istiyoruz. Bu tür mekanların süslemeleri, vitrayları, heykelleri vb. ilgimizi çekiyor.
Place De La Concorde meydanında bulunan kiliseden, “Place Royale Bruxelles Statue de Godefroy de Bouillon” eskiden Brüksel ana pazarına ve eski sarayına ev sahipliği yapan, Barnabe Guimard tarafından tasarlanan, büyük meydana geliyoruz.
“Godfrey of Bouilon” heykelinin arkasındaki büyük katedral ve müzeleri dışarıdan görüyoruz. Müzeleri ve kapalı mekanları gezmek için havanın tatsız olduğu zamanları tercih ediyoruz.
Koşucular zaman zaman sağımızdan solumuzdan bizi geçiyor. Onların koşmalarına inat biz yürümeye devam. Parc de Bruxelles’e kadar yürüyoruz. Çevreyi izlerken bisikletleri ile çocuklarını parka gezmeye getirenleri izliyoruz. Ağaçların altında yürüyerek bir süre güneşten korunuyoruz.
Basit bir parkın ne özelliği olabilir diye düşünebilirsiniz. İzmir’de evimiz Susuzdede Park’ına bakıyor. Bizim parkımız ile ister istemez karşılaştırıyoruz tabii. Bu tarihi Park’ın bakımlı ve temiz halini kıskanıyoruz. Birbirimizi tatildeyiz moralimizi bozmayalım diye uyarıp tabana kuvvet “Jardin Du Mont Des Arts“a varıyoruz. Havanın 31 derece olması normal mi? Gelmeden önce özellikle 1 hafta kala hava durumunu daha sık takip ediyoruz, bekliyorduk bu sıcağı… Mola zamanı. Soğuk içeceklerimiz ile serinlemeye çalışırken bahçeyi ve arkasında şehir siluetine bakıp gideceğimiz rotaya bakıyoruz. Bir kez daha telefonun harita uygulamasından kendimiz güncelliyoruz. Benim yön bulma duygum, oryantasyonum iyidir. Ayşegül ise nerede ne yenir, nerelerde, ne gizli köşeler var konularında iyidir. O mekanları bana söyledikçe ben de rotayı hazırlıyorum gezmek istediğimiz
Ayşegül’ün sanat tarihine merakı var. O yüzden müzeleri gezmek istiyor. Eğer müze gezersek uzun zaman ayırmamız gerektiğinin farkında. Etrafımızda müzeler var ama bugünü daha çok çevreye ayırdık. Müzeleri sindire sindire gezmek için zaman ayır(a)madık bu seyahatimizde.
Basit bir parkın ne özelliği olabilir diye düşünebilirsiniz. İzmir’de evimiz Susuzdede Park’ına bakıyor. Bizim parkımız ile ister istemez karşılaştırıyoruz tabii. Bu tarihi Park’ın bakımlı ve temiz halini kıskanıyoruz. Birbirimizi tatildeyiz moralimizi bozmayalım diye uyarıp tabana kuvvet “Jardin Du Mont Des Arts“a varıyoruz. Havanın 31 derece olması normal mi? Gelmeden önce özellikle 1 hafta kala hava durumunu daha sık takip ediyoruz, bekliyorduk bu sıcağı… Mola zamanı. Soğuk içeceklerimiz ile serinlemeye çalışırken bahçeyi ve arkasında şehir siluetine bakıp gideceğimiz rotaya bakıyoruz. Bir kez daha telefonun harita uygulamasından kendimiz güncelliyoruz. Benim yön bulma duygum, oryantasyonum iyidir. Ayşegül ise nerede ne yenir, nerelerde, ne gizli köşeler var konularında iyidir. O mekanları bana söyledikçe ben de rotayı hazırlıyorum gezmek istediğimiz.
Yazının devamı, haftaya sizlerle buluşacak...