Kaynaştırma öğrencilerinin karşılaştığı olumsuzlukları ve çözüm yöntemlerini Psikolog ve Pedagog Doç. Dr. Alev Girli ile konuştuk. Girli, “Var olan yasalar uygulansa sorunların büyük kısmı çözülür” dedi.
Türkiye’de kaynaştırma öğrencilerinin okullardaki varlığı ve hakları, yasa ve yönetmeliklerle düzenlenmiş durumda. Buna karşın, otistik öğrencilerin bazı okullarda müdürler, öğretmenler veya veliler tarafından ve sınıflarda istenmediğine sıkça rastlanıyor. Çocuğun eğitim hakkına engel olunması anlamanı taşıyan bu tutumlar, ayrımcılık suçu da içeriyor. Eğitime erişebilen kaynaştırma öğrencilerini eğitim hayatında bekleyen ikinci sorun ise akranları tarafından yalnız bırakılmak. Çocuklar, sınıflarındaki arkadaş gruplarına dahil olamayınca sistem bir alanda daha eksik kalıyor. Bütün bu gerçekliklerden yola çıkarak, Psikolog ve Pedagog Doç. Dr. Alev Girli ile kaynaştırma/bütünleştirme eğitiminde yaşanan olumsuz örneklerin nasıl aşılabileceği üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Girli, var olan yasa ve yönetmeliklerin uygulanması ile kaynaştırmada yaşanılan sorunların büyük çoğunluğunun çözüleceğine inanıyor.
Okul müdürlerine, Bireysel Eğitim Planları’nın (BEP) hazırlanması ve uygulanmasını, öğretmenlere aile ile işbirliği yaparak öğrencinin güçlü ve zayıf yönlerini öğrenmesini, sınıf içinde kooperatif çalışma modelleri uygulayarak çocuklar arasında olumlu deneyim fırsatları yaratmasını salık veriyor.
SORUMLULUK MÜDÜRLERDE Mİ?
- Okul müdürlerinin kaynaştırma eğitimi sisteminde önemli bir rolü olmasına karşın ‘Diğer veliler istemiyor’ gibi gerekçelerle bazı müdürlerin kaynaştırma öğrencilerini kayıt etmekten kaçındıklarına rastlıyoruz. Böyle bir insiyatif kullanma hakkı var mı?
Yasada okul müdürünün BEP’i kurmak ve işletmekten sorumlu olduğu açıkça belirtilmiş. BEP’in üyeleri arasında rehber öğretmen, sınıf öğretmenin ve aile var. Okula özel eğitimi öğretmeni atandıysa o da yer alıyor. Daha büyüdüğünde çocuğun kendisi de toplantıya katılabiliyor. BEP toplantısının ilk ay içinde yapılması gerek. Okul yönetimi, yönetmeliklerde yazılan prosedürü işletmeli. Sistemin işlememesinin bir nedeni de BEP toplantılarının yapılmaması. Teftişte, internetten bulunup hazırlanan BEP dosyaları çocuğa ait hedef belirilemeyi içermiyor. BEP’İ kağıt kontrolü için değil, işlevsel bir şekilde yapmak önemli. Sistem işlerse okul, öğretmen, aile ne yapacağını bilir. BEP’in yanısıra öğretmene, öğrenciye ve aileye yardımcı olacak özel eğitim öğretmeni destek eğitimci atanması da önemli bir hak. Bu haklar yasalarla belirlenmişken yasa uygulayıcılar görmezden gelemez. Aileler, sistemi, yasa ve yönetmeliklerde belirlenen yasal haklarının uygulanması için zorlaması gerek. Yasalar ve yönetmelikler uygulanırsa, kaynaştırmada yaşanan sorunuların yüzde 90’ı biter.
- Sınıfında otistik öğrencisi olan öğretmenler nasıl bir yol izlemeli?
Öncelikle öğrencinin ailesiyle ayrıntılı bir görüşme yapmasını öneririm. Öğretmen, ‘Çocuk tanıyı ne zaman aldı?’, ‘Özel eğitim aldı mı?’, ‘Spora gitti mi?’, ‘Müzik eğitimine gitti mi?’, ‘Hali hazırda düzeyi ne?’, ‘Aile zorlanılan süreçlerde hangi yolu izliyor?’ gibi soruların cevapları sayesinde çocuğu tanıyabilir. Ailenin elindeki süreçle ilgili ne kadar bilgili, belge, defter, eğitimsel süreç raporlarını inceleyebilir. Bu önemli. Çünkü tanımadığımız şeyler bizi korkutur. Bilmediğimiz, tanımadığımız gruplara, durumlara karşı olumsuzu olmasa da mesafeli bir tutum geliştiririz. Okul açılmadan bir hafta kadar önce aileyle bir araya gelmesi ve eğitim yılı boyunca aile ile işbirliği içinde olması çok önemli. Çocuk hakkında her şey bilinir kılınarsa öğretmenin işi çok kolaylaşır.
Aile de eğitim dönemi başlamadan bir hafta kadar önce çocuğu okuluna götürüp, sınıf, bahçe, tuvalet gibi alanları tanıtmalı, öğretmeni ve rehber öğretmeni ile tanıştırmalı. Çocuğu sürece hazırlamak gerekiyor. Tanımak ve ne yapacağını bilmek kaygısını azaltır.
SINIFTA YER SEÇİMİ ÖNEMLİ
- Tanınırlık hem öğretmen hem de öğrenci için önemli. Sınıf içi düzen için önerileriniz neler?
Öğretmen, çocuğun güçlü ve zayıf yanlarını, hangi alanlarda desteğe ihtiyacı olduğunu öğrenirse, sınıf içi düzenini de rahatlıkla planlayabilir. Öğretmen olsam, otistik öğrencimi empatik, daha sakin, daha yardımsever, iyi model olabilecek bir çocuğun yanına oturturum. Hareketli olan çocuğun yanına oturtmam. Sınıfta sürekli yer değişiklikleri yapılır, bu otizmliler için bir sorun. Alışıp uyum sağlamışken, bunu yapmamak lazım. Oturduğu yer öğretmene yakın olmalı. Dışarı izliyorsa pencerenin yanında oturmasın. Başka yer yoksa perdesi çekilebilir. Yapılması istenen düzenlemeler çok büyük, çok korkutucu değil aslında. Sadece çocuğun uyaranlarını saptayıp ona göre çok basit düzenlemeler yapılması gerekli. Bunlar dışında öğretmen, tahtaya o günün programını yazıp bilinirlik sağlayabilir. Hep beraber yazalım gibi genel yönergeler yerine bir kaç çocuğun adını ve otistik çocuğun adını da söyleyip, hadi hep beraber yazıyoruz diyebilir. Çocuk, ortam yeni olduğu için ilk günlerde düşük performans gösterebilir, eğitim yılının ilk bir kaç haftası içinde ‘Alışamadı’ demek çok aceleci bir tutum. Her çocuğun uyum süreci farklı ama otistik kaynaştırma öğrencisine kurala, ortama, düzene alışmaları için daha fazla zaman vermeleri gerekiyor. Otistik bir çocuk için okuldaki en zor yer sınıftan daha çok koridorlar ve bahçe. Kaotik, kalabalık ve gürültülü. Belki bir arkadaşı ile birlikte , belki daha sakin bir alan belirlenip, biraz yapılandırmayla çocuğun işini kolaylaştırmak gerekiyor.
- Kaynaştırma öğrencilerinin, arkadaşları tarafından da yalnız bırakılması yaşanılan ayrı bir gerçek. Kaynaştırma adı verilen sistemin en büyük eksiğini, sadece otistik öğrencinin davranışlarına yönelip, okul arkadaşlarının bu konuda hiçbir eğitim ve yönlendirmeye tabi tutulmaması olarak görüyorum. Çocuklar arasında doğru bir iletişim kurma konusuna da eğilmek gerekmiyor mu?
Çocukların tutumlarında belirleyici olan yetişkinlerin tutumlarıdır. Anne babası, ‘Sınıfında şöyle bir çocuk varmış, yanına yaklaşma, onunla oynama, biraz dikkatli ol’ derse ister 7, ister 15 yaşında olsun çocuk, arkadaşını kaçılması gereken biri olarak düşünüyor. Alay etmese bile en azından arkadaşlık etmiyor. Diğer çocukların ailelerinin, eğitimcilerin tutumları, kaynaştırmaya bakış açıları önemli. Bu tutumları değiştirmek için zoraki çağırıldıkları eğitime giden, okumalar, didaktik eğitimlerle olmuyor. Gerçek tutum değişikliği iyi yaşantılarla oluyor. Çocuklar okul öncesi daha esnek, daha kabulkar oluyor, daha kolay iletişim kuruyor. Ancak biz kendi değer yargılarımızı onlara empoze ettikçe bu davranışları ilkokula gelince göstermeyebiliyor. Teneffüs saatleri de eğitimin bir parçası, öğretmenler oyun kurup sonrasında çıkabilir. Çocukların birbirini tanıması için fırsat yaratabilir. Bir katalizöre ihtiyaç var. Akranlar ya da daha büyük çocuklar da olabilir. Bu başlatılırsa sonrasında çocukların arasında bir denge kurulur. Katılamadığı oyuna yine katılmaz ama en azından sürekli yalnız kalmaz. Buddy sistemi geliştirilebilir. Kaynaştırma ve bütünleştirmede, ikili çalışmalar gibi kooperatif çalışma modellerini daha sık kullansak teneffüslerde de bu beraberlikler devam edebilir. Çocuklara birlikte olumlu deneyim fırsatı yaratmak gerekiyor. Olumsuz deneyim yaşatırsanız uzaklaşırlar. Çocuğun yapabildikleri ön plana çıkarılırsa, iletişim ve sosyalleşme yolu da açılır.
Bakım evi mi, ölüm evi mi?
Bakım evlerinde kalan otistiklerin, karşılaştıkları kötü muamele ile sık sık gündeme geliyor. Basına yansıyan olaylar arasında, 2015 yılında 16 yaşında olan Sinan K.’nın elleri kelepçeli fotoğrafları, Sinan Gündoğdu’nun 2020 yılında bakım evinde kalırken, uğradığı darp sonucu kaburgalarının kırılması, yine aynı yıl Pendik’te bir bakım evi bahçesindeki banka elleri arkadan bağlanmış şekilde otururken görüntülenen bir genç, Barış Gödekoğlu, Ahmet Sürücü ve Mustafa Recep Koç isimli üç otistik gencin 2013-2015 yılları arasında kaldıkları yatılı spor eğitim merkezinde eziyet ve kasten yaralamadan dolayı zarar gördüğü iddiaları üzerine açılan dava bir çırpıda sayılabilecek olaylar.
Çok yazık ki kötü muamele, darp ve işkence olaylarından ölümle sonuçlananlar da oldu. 2020 yılında, Elazığ'da yatırıldığı özel bakım evinde yaklaşık 3 ayda 35 kilo zayıflayan 21 yaşındaki Murat Can Ayas, çoklu organ yetmezliği ve geçirdiği kalp krizi nedeniyle kaldırıldığı hastanede hayatının kaybetti.
YAŞAM HAKKI KORUNMALI
Otizm camiası geçtiğimiz hafta ise yine bakım evinde ölüm vakası ile sarsıldı. 24 Temmuz’da vefat eden 20 yaşındaki Mehmet Eres’in, aileye defin işleminden sonra gelen ihbarların araştırılması ile ulaşılan kamera kayıtları ölümün doğal olmadığını gösterdi. Kayıtlarda Mehmet Eres’in görevli personel tarafından izleyiciler eşliğinde darp edildiği ve sonrasında hayatını kaybettiği görüldü. Yükselen tepkiler karşısında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, olayla ilgili otopsi raporunun beklendiği ve adli süreç yakından takip edildiği söylendi. Ardından Türkiye Otizm Meclisi çatısı altında toplanan dernek yöneticileri, çeşitli illerde Cuma günü eş zamanlı düzenledikleri basın açıklamasında okudukları ortak metin ile tepkilerini ortaya koydu.
“İnsanca bir yaşam, otizmlilerin hakkıdır” başlığıyla hazırlanan açıklamada, otopsi raporunun bir an önce dava dosyasına konularak şiddete seyirci olanlar dahil tüm suçluların cezalandırılması talep edildi. Bakım evlerinde sistemli ve objektif denetim yapılması, kötü muamele ve şiddetsiz bakım evleri standartlarının oluşturması, buralarda çalışan personelin liyakatli olması, kolay ulaşılabilir sağlık hizmetleri ve otizm tanısı konulmasından itibaren nitelikli eğitime erişim sağlanması gerektiğine de dikkat çekildi.
Murat Can ve Mehmet, İngiltere, Avustralya, Amerika, Almanya, Fransa ve daha sayılabilecek başka bir ülkede doğmadıkları için, Cuma günü böyle bir basın açıklaması Türkiye’de yapıldı. Devletin otistiğe, tanıdan itibaren sağladığı eğitim, sağlık, sosyal hizmet ve istihdam olanakları çok şeyi değiştiriyor. Yaşanılan gerçeklikler kadar talep ve tartışılan konuları da farklılaştırıyor. Bir çok ülke otizm konusunda bilimde, eğitimde ve sosyal devlet alanında ileriye yol aldıkça biz, burada, yıllardır yerimizde sayıyor, ezberlerimizi tekrarlıyoruz. 2022 Türkiyesinde hala otistiklerin en temel insan hakkının, yaşam hakkının korunmasını talep ediyoruz.
Umarım ki iktidar, devlet yapısı içindeki sorumlu bütün bakanlıklarıyla otizm konusundaki yapması gereken çalışmaları artık bir gün bile ötelemeden, gerekli bütçeyi sağlayarak hızlandırır.
Umarım, ülkeyi yönetmeye talip olan diğer siyasi parti başkanları, yönetim kadroları, üyeleri, destekçileri otizmden haberdardır ve her birinin bizlere sunacak bir otizm politikaları vardır. Çünkü, bu ülkede otistiklerin varlığını ve haklarını yok sayan, onları ayrıştıran yol, ölüme kadar uzanıyor.