Hak temelli yaklaşımla çalışan sivil toplum örgütlerinin, stantlarında çalışmalarını paylaştığı, atölye, performans, ağ buluşmaları, deneyim paylaşım oturumları düzenlediği Sivil Sesler Festivali haftasonu İzmir’deydi
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından STÖ’leri “Dayanışma güçlendirir” temasıyla toplumsal güç, iyileştirme, örgütlenme pratikleri ve yeni yaratıcı çözümler başlıkları çerçevesinde etkinlik önerisinde bulunması çağrısıyla düzenlenen festival, 17-18 Kasım olarak planlanmıştı.
Ancak pazar günü İzmir’de yaşanan sağanak yağış, ikinci gün ne standlara izin verdi ne de düzenlenen etkinliklerin gerçekleşmesine. Aslında 18 Kasım için sağanak yağmur sürpriz değildi. Bu nedenle STGM’ye festival alanı olarak Kültürpark’ın gösterilmesi sıkıntı oluşturdu. Evet, birinci gün parçalı bulutlu da olsa güneşli bir İzmir havasında, festival muhteşemdi. Ancak festivale Türkiye’nin çeşitli illerinden katılan 157 dernek ve STGM’nin emekleri, hayalleri ikinci gün için hazırlanmayan bir “B planı” nedeniyle deyim yerindeyse “çöpe gitti”. Bu çöp mevzusunu unutmayın, yazının sonunda tekrar döneceğiz.
Dahası ikinci gün, öğleden önceki sağanak geçişi bastırmadan önce festival alanı Kültürpark’a doğru yola çıkan ve alana ıslanarak da olsa ulaşan katılımcılar, kötü anlar yaşadı. Herkesin yükünü üzerime alma gibi kötü bir huya sahibim, nedense. Cidden İzmir adına utandım. Hak temelli çalışan sivil toplum örgütleri için bu önemli festivalin İzmir’de de verimli geçmesini dilerdim.
Kurucusu olduğum ve başkanlığını yürüttüğüm KEDİ Kabul, Eşitlik, Dahil olma, İstihdam Otizm Derneği’nin de çok önemsediği bir etkinlik vardı pazar günü. Onu gerçekleştiremediğimize özel olarak üzüldük. Çünkü etkinliklerimizin tamamını YouTube kanalımızda canlı olarak yayınlayıp kalıcı olmasını, daha sonra da erişilebilir olmasını sağlıyoruz.
Denizli’den gelen iki sivil toplumcu arkadaşımın biri otistik iki çocuğuyla birlikte kaldıkları otel ve festival alanı arasındaki trafikleri nedeniyle sırılsıklam bir şekilde kentten ayrıldığını görmek de istemezdim. Kısa süre sonra Denizli’de, onların yapacakları bir toplantıya katılacağım. Umarım aynı şekilde karşılık vermezler.
UTANDIRAN ÇÖP KONTEYNIRI
Ancak festival alanı olan Kültürpark’ta gördüğüm bir sahne kısa süre önce Eskişehir’e giden ve Sazova Parkı’ndaki temizlik önlemlerini “ağzı açık” gözlemleyen bir İzmirli olarak tam anlamıyla beni yerin dibine geçirdi.
Kendimiz için de üzüldüm. Çektiğim bu iki fotoğraf size ne demek istediğimi çok güzel anlatacak. Daha fazla yazmayacağım. Çünkü önemli bir konumuz daha var.
Ancak yine de sormadan etmeyeceğim, STGM’ye yer konusunda yardımcı olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, sağanak yağış uyarısını dikkate alarak, daha farklı bir alan konusunda yardımcı olamaz mıydı, en azından cumartesi günü?
BAŞKA BİR OKUL MÜMKÜN MÜ?
İstanbul’da bir grup ebeveynin çocuklarını gönderecek okul arayışıyla kurduğu, önce insiyatif sonra da dernek olarak yollarına devam eden Başka Bir Okul Mümkün oluşumu var. Bu oluşumda eğitim kooperatifleri de yer alıyor. Biri de İzmir Bornova Yakaköy’de. Renkli Orman Erken Çocukluk Merkezi ve İlkokulu. Başka Bir Okul Mümkün Derneği’nin web sitesinde vizyonları şu şekilde açıklanmış: “Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde belirlenen hakları hayata geçiren, çocukların kendilerini gerçekleştirmelerini sağlayan, katılımcı demokrasiyle yönetilen, ekolojik dengeye saygılı ve aileler ile gönüllülerden oluşan inisiyatifler tarafından kar amacı gütmeksizin kurulan ve yürütülen okullar kurmak; bu eğitim yaklaşımının yaygınlaştırılması ve benzer başka okulların hayata geçmesi için model teşkil etmek.”
Vizyon, güzel şeylerden bahsediyor. Çocuk haklarına vurgu yapıyor. Kağıt üzerinde her şey güzel dizayn edilmiş görünüyor.
Beni üzdü, onunla konuşmayın
İzmir’de bir otistik çocuk annesi de incelemelerini yapmış ve çocuğunun bu okulda haklarıyla birlikte güzel bir eğitim süreci yaşayacağını düşünmüş. Oğlu, okul öncesi eğitimini orada tamamlamış, her şey de yolunda gitmiş. Ancak bu sene çocuk ilkokula başlayınca işin rengi değişmiş. Gerisini hem Milli Eğitim'e dilekçe veren hem de daha farklı yasal süreçler başlatacağını vurgulayan anne H.’nin kooperatif yönetimine bütün yaşanılanları tanıklarıyla birlikte ayrıntılı olarak yazdığı dilekçeden okuyalım:
“Oğlum Ç.A.’ın tanık ifadeleriyle de sabit olmak üzere okulda sınıf öğretmeni tarafından sistematik şekilde psikolojik şiddet görmekte ve ayrımcılığa uğramaktadır. 2023-2024 eğitim yılının başlamasından bu yana öğretmen V.A.’nın sürekli bir biçimde oğlumu okuldan gönderme çabasına dönüşen tarafıma gerçekleştirdiği söylemlerden ve sınıf arkadaşlarının ailelerine aktardığı olaylardan anlaşıldığı üzerine ayrımcılık uygulamasından rahatsızlık duyuyorum. Okul başladığından beri süren bu tutumun, oğlumda davranış problemleri yarattığını gözlemliyorum. Okul idaresinin isteği üzerine uzlaşmacı davranarak 'gölge öğretmeni' tutma yönlü görüşmelere başladım. Ayrıca, bu davranış probleminin ortaya çıkmasına üzerine okul yönetimi tarafından oğluma ilaç kullanmam gerektiği yönlü dayatmalarla karşılaştım. Sınıf velileri tarafından aktarılan iki olay ise, öğretmenin ayrımcı yaklaşımı ve psikolojik şiddeti konusundaki şüphelerimi doğruladı: 23.10. 2023 tarihinde oğlumun hastane randevusu olmasından kaynaklı okula göndermedim. Akabinde akşam sınıfımızın ebeveynlerinden A.G. tarafından aranarak öğretmenin sınıfta çocuklara şu şekilde açıklama yaptığı bilgisini aldım: 'Ç.’nin problemli davranışlarından dolayı annesiyle konuştum okula gelmeyecek.' Bunun üzerine sınıfımızın veli grubunda konuya ilişkin başka bilgisi olan var mı şeklinde soru sordum. Sınıfımızın ebeveynlerinden D.K.’in de oğlunun aynı olayı aktardığını öğrendim. Konuya ilişkin okulla yapmış olduğumuz toplantıda öğretmen her şeyi inkar ederek çocukları suçladı ve biz de okul yönetimi tarafından 'dedikoducu' ilan edildik. Psikolojik baskı diğer velilere de yansıtıldı. 31.10.2023 tarihinde de sınıfımızın velilerinden A.G.’nin kendi çocuğuna söylenen bazı ifadelerden rahatsızlık duyduğunu ve kendi kızına öğretmen tarafından şunları söylendiğini öğrenmiş oldum: 'Ç. bugün beni üzdü, kimse Ç. ile konuşmasın.' Yine başka bir gün kızının öğretmen tarafından çağırılarak, 'Ç. ile konuşmanı istemiyorum' şeklinde uyarıldığını söyledi. Yukarıda da belirttiğim gibi bir çocuğun sınıfta arkadaşları tarafından dışlanması, konunun çözümü ve barışçıl bir çocuk ortamı yaratmak yerine bir öğretmenin öfke, kin ve ayrımcılığı teşvik ettiğini üzülerek belirtmek isterim. Öğretmenin bu davranışının, Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne aykırı olduğunu belirtirim. Otizmli kaynaştırma/bütünleştirme öğrencisi olan oğlum Ç.A.’nın eğitim hakkını kullanmasını engellemeye yönelik bu tutum ve ayrımcı uygulama örnekleri hakkında gerekli süreci de başlatacağımı beyan ederim.”
Anne H.’nin tanıklıklarla birlikte ortaya attığı bu iddiaların varlığı, otistik bir çocuğun eğitim hakkını yok saymak ve bu hakkın kullanılmasına engel olmaktır, üstelik ayrımcılık suçu işlenerek.
Tatvan’dan İzmir’e
Yine de anne H.’nin hayal gördüğünü varsaymayı isterdim. O kadar çok örnek aktarılıyor ki. Daha geçen hafta Bitlis Tatvan’dan bir anne KEDİ Otizm Derneği’nin Instagram sayfasından direkt mesaj yoluyla bize ulaştı. Yine bir ilkokul öğrencisinin kendi öğretmeni tarafından, aynı tutumla neredeyse bire bir aynı hareketlerle, sözlerle dışlandığını, sınıfta istenmediğini, çocuğu okula göndermeme noktasına geldiğini anlattı. Kaynaştırma raporunun değiştirilmek istendiğini, bulunduğu bölgede bu kararı verecek kişiyle çocuğunun okul müdürünün akraba olmasından dolayı, verilecek kararın adil olmayacağına inandığı için raporu yeniletmek istemediğini söyledi.
Ne otistik çocukların eğitim hakkını elinden alabilirsiniz, ne de bu çocukların ebeveynlerini bu şekilde yıpratabilirsiniz. Suç işliyorsunuz. Kendinize gelin artık!