Özel eğitim sınıflarına kamera konulması yönünde ebeveynlerden gelen yoğun bir talep var. Bu talebin karşısında ise Kişisel Verilerin Korunması Kanunu en büyük engel olarak duruyor. 

Bu istek yerinde mi, kişisel veriler mi korunuyor, eğitim-öğretim verilen sınıflar kişisel alan mı, kamu alanı mı? Daha önemlisi, neden böyle bir talep var?

Önce Sinem Güray’ın 4 yaşındaki A tipik otizm tanılı çocuğunun özel eğitim ve rehabilitasyon kurumunda yaşadıkları ile ilgili 22 Ağustos’ta chance.org'da 'Özel Eğitim Sınıflarına Kamera Geri Gelsin' başlığıyla imzaya açtığı dilekçeyi okuyalım: “Merhaba, ben Sinem Güray. 4 yaşında atipik otizm tanılı bir çocuk annesiyim. 18 Ağustos Cuma günü oğlum 2 aydır gittiği kurumda özel eğitim öğretmeni tarafından hem psikolojik hem de fiziksel şiddete uğradı. Fiziksel olarak etkilenme durumunu darp raporu aldığımız için biliyoruz ama içinde ne fırtınalar kopuyor, 2 aya yakın bir süreçte orada neler yaşadı, onda nasıl yaralar açtı, bilemiyoruz. Özel gereksinimli bireylerin çoğu özellikle küçük yaşta olanlar veya iyi bir eğitim alamamış olanlar kendilerini ifade edemiyorlar. 'Bana bağırdı' veya 'Vurdu' diyemiyorlar. Hatta gösterip kötü veya pis bile diyemiyorlar. Özel eğitim gereksinimi bulunan çocuklarımız sadece öğretmenin vicdanına bırakılamaz. Onları koruyabilmemiz için de, kötü niyetli, gaddar, şefkat yoksunu bazı öğretmenler için de en büyük caydırıcı unsur kamera. Ayrıca kamera, öğretmenleri ve kurumu da koruyor. Bazen çocuklar kriz geçirebiliyor, kendine zarar verebiliyor. Bu noktada öğretmenin de 'Bakın izleyelim kendi çarptı' deme hakkı doğuyor. Benim oğlum ilk değil, bu durum acilen değişmezse son da olmayacak. Özel eğitim merkezi sınıflarında kamera şart olmak zorunda. Lütfen benim oğlum gibi başka çocuklarında canının yanmaması için kampanyama destek verin.”

Sinem hanım haklı, oğlu ilk değil ne yazık ki son da olmayacak. Milli Eğitim Bakanlığı kamera talebini uygun görmüyor, peki özel eğitim sınıflarında görülebilen şiddet, mahkeme salonlarına taşındığında neler oluyor? 

WhatsApp Image 2023-09-17 at 17.22.05 (1)

BERAATLE SONUÇLANIYOR

İzmir’de biri müzik öğretmeninin cinsel istismarı, diğeri özel ana sınıfında bir öğretmenin üç öğrencisine fiziksel ve psikolojik şiddet yaptığı iddiasıyla iki dava sürüyor, daha doğrusu sürüyordu. Birisi geçtiğimiz hafta sonuçlandı. Her iki davanın da bütün duruşmalarını izledim. Kasım 2022’den bu yana Karşıyaka Adliyesi 2.Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Çocuğa Ağır İşkence Davası’nda sanık öğretmen beraat etti. Bu davanın nasıl sonuçlanacağına dair sinyalleri savcı mütalaasından edinmiştik. Daha vahimi kullandığı şu cümle, yargı mensuplarının ve hatta avukatların otizm konusunda bir eğitimden geçmeleri gerektiğini çok açık bir şekilde gösteriyordu: “Bu çocukların özel durumları itibariyle eğitilmeleri ve disipline edilmelerinin oldukça zor olduğu, çocuklara bağırıp çağırması ve iteklemesi şeklindeki eylemin sabit olduğu kabul edilse dahi bunun işkence suçunu oluşturmayacağı…”

Hukukçularımız, bu çocuklara bağırıp çağırmayı, iteklemeyi hatta belki de pata küte dövmeyi gayet normal görüyor demek ki. Varlıkları, yaptıkları ağır tahrike mi giriyor, nedir, anlamadım ki! Biz dönelim son celseye.

DELİLSİZLİK VE CEZASIZLIK

Çocukların algı ve irade bozukluklarının incelenmesi yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasınının ve soruşturmanın genişletilmesi talebinin reddedildiği duruşmada, sanık vekili Av. Murat Aydın, «Müvekkilimin bu suçu işlediğine dair görgüye dayalı bir delil yoktur, bir maddi bulgu da yoktur, olayların geçtiği zamanlara ilişkin tarihler de belli değildir, ortada delilsizlik durumu söz konusudur. İdari ceza Ceza Hukuku açısından bağlıyıcı bir durum değildir, suç unsurları hukuki unsurları da gerçekleşmemiştir" sözleriyle son savunmasını verdi. Davada sanık Ö.Y.’in üzerine atılı bulunan mağdurlar E.K., K.S.G., T.Ö.’ye yönelik çocuğa işkence yapmak suçundan atılı suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle CMK 223/2 -e madde gereği beraatine karar verildi.

Kamera kaydı olsaydı

Müşteki avukatı Yüksel Sipahi son savunmasında, “Müvekkiller bu olayı okulun müdür yardımcısından öğrenmişlerdir, daha sonra bu olayın yaşandığına ilişkin 3 tanık dinlenmiştir. Bunlar müdür, öğretmen ve stajyer öğretmenlerdir. Ayrıca hademe de bu olayı gören kişiler arasındadır. Çocuklarımızın bir tanesinde oluşmuş ekimoza ilişkin adli rapor da dosyada mevcuttur. Sanık öğretmen sadece 3 otizmli çocuğumuzun bakımı ile sorumludur. Fakat bu 3 çocuğun şikayeti ile bu durumun yaşandığı ortaya çıkmıştır. Savunma bu olayın bir komplo olduğuna yöneliktir. Böyle bir savunmanın bu olayda dinlenmemesi kabul görmemesi gerekir. Okulda kamera kaydı olsa idi bu durum ispatlanırdı, fakat kamera kaydı yoktur. Bu noktada tanık beyanları nettir, idari soruşturmada sanık idari yönden ceza almıştır. Bizce eylemleri sabittir, sanığın iddianame gibi cezalandırılmasını talep ediyoruz” demişti. İdari soruşturmada sabit olunan eylem, mahkemede uçuverdi. Zaten savcıya göre uçmasa da suç sayılmazdı. Çünkü bu çocuklar ancak böyle bir muamele ile disiplin altına alınıyordu.

Avukat yorumları

Bu davanın sonucunu Twitter -yeni adıyla X- üzerinden yayınladığımda engelli haklarıyla ilgili çalışma yapan iki avukattan gelen yorumları da paylaşmak istiyorum.
Av. Cansu Kormaz: Bizdeki uzmanlar bile adli tıp ve ceza hukuku açısından zihinsel engel/otizm/farklı gelişimsel zihinsel yetersizlik konularında yetersiz. Bu raporlara yansıyor. Mesela diyor ki; 'Gülüyor dolayısıyla eğleniyordur. Fiilin anlam ve sonuçlarını işkence olarak almamış.' 18 yaş altı bir çocuk gülüyor diye sadist davranışa mı maruz kalmalı gerçekten? Heyete diyoruz ki; 'Bakın tipik gelişim gösteren bir birey değil, farklı tepkileri olabilir. Tipik gelişim gösteren mağdurdaki travma belirtileri harici bir belirti verebilir, inceleyi.' Bir tane bile hakimin çıkıp, şunu kabul ettiğini görmedim. Varsa karar paylaşın mutlu olurum. Bir de eğer dosyada suç duyurusunda, iddianamede vs. tam olarak fiil, tarih, yer vs. çok muğlaksa, tam net oturtulamıyorsa işte o zaman direkt beraat.

Av. Deniz Yazgan Şenay: Ceza muhakememiz tipik biçimde yakınmayan mağdur için maddi gerçeğe erişemiyor.

Sessizlik dersi

Müzik öğretmeni ile ilgili cinsel istismar davası 12.Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürdüğü için yoruma hiç giremeyeceğim ama sunulan delillerden biri olan ses kaydında geçen 1 saatlik süre ile ilgili sanığın “Sessizlik dersi veriyordum” savunması en azından bana çok şey açıklıyor. Ancak 30 yıl ceza ile sonuçlanıp Yargıtay’dan döndüğü için tekrar görülen davanın sonucundan sanık avukatının delil sayılmaması gerektiğini söylediği ses kaydına rağmen endişe duymuyor değilim. Sözün özü;
Her türlü okulda, rehabilitasyonda, kurumda özel eğitim yapılan alanlar, öğretmenin özel alanı değil aksine kamusal alandır. Her iki tarafın da güvenliği için sınıflara kamera konulması elzemdir.