Futbol, iki ana aktörün (GS-FB) çevresinde bir sezon boyunca “hak, hukuk, adalet vs. istiyoruz” şamatası arasında oynanan ve Galatasaray’ın şampiyonluğu ile sonuçlanan bir oyun diye tanımlanacak çok yakında. Lobileri en güçlü iki kulüp, birbirlerine mutlak üstünlük kurmak için savaşırken, diğer oyuncuların varlığı bu kavgada bir şekilde rol almaları halinde fark ediliyor.

Öyle ki Galatasaray-Göztepe maçında Göztepe’nin haksızlığa uğramış olması, bu durumdan Fenerbahçe de zarar gördüğü  için akis  buluyor.

Güçlü bir lobin yoksa, başarıya ulaşmak için  diğer gerek şartları yerine getirmenin boşa çabalamak olduğu artık aşikar.  İzmir Spor Kulüpleri Birliği Vakfı (İZVAK),  bu bağlamda bir boşluğu doldurmak için çaba gösteriyor. Göztepe’nin İstanbul’da uğradığı aleni haksızlığa tepki olarak vakfın yaptığı açıklama, verdiği mesaj açısından  değerli olsa da bu nezaketli üslubun muhataplarına ulaştığından emin değilim.

Sözünü değil, sesini yükseltmenin muteber sayıldığı bir atmosferin içindeyiz zira.

Profesyonel futbol organizasyonları, kitlelerin bu oyuna ilgisini her dakika diri tutmak üzerine kurulu. Kitleler ise iyi ve adil bir oyundan önce başarı istiyor. Başarı yani kupalar, şampiyonluklar, zaferler… Hiçbir mazeret zaferin yerini tutmuyor.

Hakem hataları diye adlandırılan meseleyi ele alırken,  “Hakemler gerçekten başarısız ve yetersiz mi” sorusundan önce “bu atmosferde hakemlerin başarılı olması mümkün mü” sorusuna cevap aramak gerekiyor. Ki bence çok da aramaya lüzum yok.

Galatasaray, Fenerbahçe, biraz da Beşiktaş ve Trabzonspor”un gazabından kendini korumak ülkede hakemlerin kariyerlerini sürdürmesinin birinci şartı. Takdir edersiniz ki bu da mantıken pek mümkün olmuyor.

Bir kulübede Okan Buruk var. Takımının aleyhine verilen her karar sonrası gözlerinden nefret fışkırıyor. “Bir daha bu statta maç yönetemezsin” diye kolayca tehdit cümleleri kurabiliyor.

Diğer tarafta Stanimir Stoilov... Çelebi duruşu benim açımdan fevkalade değerli ve takdire şayan ama maalesef geçer akçe değil.

Siz hakem olsanız hangi durumlarda ağzınız kolayca düdüğe gider, hangi durumda doğru kararı vermekten imtina edersiniz?  Bu işin bir de psikolojik boyutu yok mu?

Aslında  saha içindeki hakem kararlarına yönelik tepkilere biraz vücut dillerine dikkat ederek bakın.  İnsan olmaktan, “bu doğru değil” deme ihtiyacından kaynaklanan doğal itirazlarla “Sen bizim aleyhimize olacak bir karar vermeye nasıl cüret edersin”  küstahlığını kolaylıkla ayırt edebilirsiniz.

Keşke sistemin diğer unsurları tıkır tıkır işliyor olsa da iş hakemlerin yetersizliği sorununu çözmeye kalsa.

Ziya Paşa’nın beytiyle özetleyecek olursak,

Cânan gide, rindan dağıla, mey ola rizan

Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde?