Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP son yerel seçimlerde büyük bir başarı kazandı. Önümüzdeki genel seçimlerde de bu başarının tekrarlanabileceğini düşünüyorum. CHP’ni iktidara taşıyacak güçlü kadrolara sahip olduğunu, çeşitli alanlarda titizlikle hazırlanmış politikalar geliştirdiğini biliyorum. Ne var ki, kültür ve sanat alanı için aynı şeyi söylemek zor. Partinin kültür sanat konusunda tutarlı bir politikaya sahip olmadığı açıkça görülüyor. Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarındaki atılımların en başında kültür-sanat alanında gerçekleştirilen projeler yer alıyordu. Bu projelerin hiçbiri popülizm içermiyor, hepsi de halkın kültür düzeyinin geliştirilmesi amacına hizmet ediyordu. Köy Enstitülerinden Halkevlerine, Devlet Tiyatrolarından Opera ve Baleye, Türk Tarih Kurumundan Türk Dil Kurumuna, dünya edebiyatının klasiklerinin yayınlanmasından Devlet Resim Heykel sergilerine sayısız kurumlaşma kısa sürede hayata geçirilmişti. Bir yandan yerel müziklerin araştırılması, derlenmesi için çalışmalar yapılırken, öte yandan sanatımızın evrensel kültürle buluşması için sanatçılarımız yurt dışına gönderiliyor, Avrupa ülkelerinde eğitim almaları sağlanıyordu.
Diyebilirsiniz ki, bu kurumlar artık mevcut, yenilerine gerek var mı? Yanılıyorsunuz, çünkü dünya çok değişti. Tüm bu kurumların çağdaş ilkeler doğrultusunda yenilenmeye ihtiyacı var. Kültür sanat alanlarında merkezi hükümetler sorumluluğunu yerel yönetimlerle paylaşıyor. Sivil toplum kuruluşları ve özel girişim yeni kurumlar, yeni etkinlikler geliştiriyor. Devlet kontrolündeki bir kültür sanat alanı yerini merkezi hükümet- yerel yönetim- sivil toplum – özel girişim dörtlüsüne bırakıyor, demokrasinin az ya da çok geçerli olduğu ülkelerde. Tekçi kültür politikaları yerini çoğulculuğa dayanan bir politikaya bırakıyor. Bu da yeni politikalar oluşturmayı gerekli kılıyor.
Bu yeni politikalar kültür ve sanat alanlarındaki değişimleri göz önüne almak zorunda. Bir yanda, önemi giderek artan yaratıcı endüstriler (müzik sektörü, sinema, televizyon ve dijital oyunları içeren odiovizüel sektör, tasarım ve yayınlık sektörleri), öte yandan bağımsız sanatçılar, sanat kurumları ve sanat insiyatifleri… Bunlar için farklı stratejiler geliştirilmesi gerekir. Televizyon dizilerimiz dünyada büyük başarılar kazanırken, bunların önünü açacak, dijital yayıncılığın gelişmesi, telif haklarının korunması için verilecek destekler, alınacak önlemler v.b. Bunlar merkezi hükümetin yapması gereken işler. Tabi, Devlet Tiyatroları, Opera ve Balesi gibi kurumların varlığını sürdürmesi gerekir. Sanat alanının tümüyle eğlence sektörüne teslim etmemek için…
Sanatla eğlenceyi birbirine karıştırmak ülkemizde sıkça tekrarlanan hatalar arasındadır. Yerel yönetimlerin görevi popüler sanatçılara konser düzenlemek olmamalıdır. Popülizmin sanatın başlıca düşmanı olduğu gerçeğini artık öğrenmemiz gerekiyor. Halka bedava Ebru Gündeş konseri dinletmek kültür hizmeti değildir! Yerel yönetimlerin genç kuşakların genel kültürünü yükseltecek etkinliklere ağırlık verilmesi gerekiyor. Festivaller, yarışmalar, atölyeler gençlerin ufkunu genişleten, paylaşım ve dayanışma kültürlerini geliştiren etkinliklerdir. Festival derken, panayır türü etkinliklerden söz etmiyorum elbette. Ülkemizin değerli sanatçılarından pek azını görebiliyoruz bu etkinliklerde. Organizatörlerin gözdesi popüler şarkıcılardan ibaret değil sanat alanımız. Yerel yönetimlerin daha bilinçli tercihler yapabilmesinin tek bir koşulu var: liyakat ilkesine uymak… Ancak o zaman bu gereksiz harcamaları yapmaktan kurtulabilirler.
Konumuz festivaller olduğuna göre birkaç örnek vermekte yarar var. Ülkemizde film festivallerine karşı iki farklı tavır izleniyor yerel yönetimlerce. Antalya ve Adana Büyükşehir Belediyeleri bizzat düzenledikleri -ama içeriğini uzmanlara teslim ettikleri- festivallerle kent kültürüne önemli bir hizmet yapıyorlar. Kentin kimliğinin önemli bir parçası, hatta vitrinini oluşturan bu festivaller genç kuşakların sanatla buluşması adına çok önemli. Kültürel mirasımızı çağdaş sanatın hizmetine veren, sanat alanlarındaki sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde farklı disiplinlerde etkinlikler ve yeni festivaller düzenleyen İstanbul Büyükşehir ve Eskişehir Belediyelerinin çalışmalarının tüm belediyelere örnek oluşturması gerekir. Önceki Nilüfer Belediyesi yönetimi de bu konuda örnek bir tavır sergiliyordu. (Şimdiki durum biraz karışık!) Etimesgut’un yeni başkanı Erdal Beşikçioğlu’nın daha ilk yılında ciddi bir tiyatro festivali başlatması alkışı hak ediyor. Kadıköy Belediyesinin kurduğu Sinematek/Sinema Evi de örnek çalışmalardan biri. Kendimizi övmemek adına İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden söz etmiyorum, ama İzmirli sinemaseverleri bugün başlayan 25. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali’ne davet ederek bitirmek istiyorum.