Hafta içinde oldu.

İstanbul Kartal Yalı Mahallesi'nde Cuma namazıydı.

İmam, İstanbul CHP adayı İmamoğlu için; “Namaz kılmayan, şehitlerle dalga geçen, din iman bilmeyen” iftirasını dibine kadar rahat rahat attı.

Oysa bulunduğu yer Allah'ın evi, en büyük günahlardan arınma, günahları anlatıp cemaati bunlardan uzak tutma yeriydi.

Ülkenin düştüğü balçık, çamur, pislik ve bataklığın boyutunu ancak böyle anlatabilirdi, anlattı…

….

İstanbul’da yetiştim bir bölüm. Babam öğretmendi.

Zamanın TÖBDER üyesi aktif bir sol sempatizan idi.

Şimdiki gibiydi, memurların siyaset yapması yasaktı.

Her şeyini doğal olarak örnek alıyorduk da, ateist, deist öğretilerini ıskaladık, görmemezlikten geldik kardeşlerimle.

Anne, anneanne, babaanne, hep bize din aşılamıştı.

Yaşadığımız semt itibariyle de eğlence gibi gelirdi teravih namazları.

Abilerle, amcalarla dedelerle ramazan günleri teravih namazlarına, cuma günleri de cuma namazlarına giderdik, toplanıp…

40 yıl öncesi çok uzak değil.

Bir öğretmenimden korkardım, bir mahallenin hocasından.

Belki de saygı korkusu, ne deseler bizim için kuraldı, karakterdi.

Bir kere olsun ağzından siyaset duymuşluğumuz olmamıştı.

Öbür taraftan rahmetli peder, deizmi hatta ateizmi anlatırdı.

“Bilimin onaylamadığı hiçbir bilgiyi kabul etmeyin” derdi.

Tehlikeli tarikatlardan, bunların oyuncağı olan siyasetçilerden bahsederdi.

Biz “Cuma” ya devam ederdik…

Yıllar sonra ameliyathaneden çıkamadığı kalp ameliyatı öncesi yanındaydım.

Elinde Hz.Muhammed’in hayatını anlatan bir kitap vardı.

Şaşırdım elbette.

“Bu ne hocam, doğru yolu buldun, yolun ucu göründü galiba” dediydim.

O da bana, “Ben Allah yok demedim. Bu Allah'sızlarla işimiz zor, kanmayın dedim” dediydi.

Son dersi, son nasihatı olduydu…

Yobaz sürülerinin genç cumhuriyetin kuruluşundaki nifaklarını masal gibi anlatırdı.

Yobaz manyakların, Menemen olaylarında, Teğmen Kubilay’ı, kafasını kesip, eğreti çomağa takıp, ağızlarından salyalar aka aka nasıl gezdiklerini, korku filmi tadında dinlemiş, kitaplardan önce öğrenmiştik.

Yine de caminin yolunu kaybetmedik.

Bu kuşak, yani bizim mahalle laikliği biliyordu.

Temkinli ama sınırları ve saygıları olan çocuklar yetişti mahallede…

Hocanın ezanı, selası gün gelir en sağlam ninnimiz ve hatta terapimiz olurdu.

….

Nereye geldik?

Babayım… Delikanlıya 'Cuma'yı öğrettim.

Beraber birkaç kez gittik.

“Boşlukta yaşama hasarı” almasını istemiyordum.

Bir bağ kurmalı hayatla insan. Hele Allah ile…

Sonraları annesinden takip ettim. Epey bir gitti cumaya. Sonra bıraktı…

Sebebini sordum, “Her gidişimde siyaset yapıyor imam efendi… Sesimiz de çıkamıyor. Terk ettim” dedi.

İkna çalışmalarıma devam ediyorum… “Bu mantık gitmeden, gitmem” diyor…

Görüyorsunuz değil mi ?

Dünyada bir inancı olan insana yapılacak en büyük kötülüğü yaptıklarının farkında değiller.

Allah’a, dine küstüren bir pis örgütlenme, lağım ağız…

“28 Şubat”, “28 Şubat” diye ses yükseltip, camilere siyasete sokanları kahretsin Allah.

Ne böyle Diyanet İşleri Başkanlığı olur, ne de böyle lağım kafa…

Böyle bir zulüm İslamiyet tarihinde görülmemiştir.

Dünyanın en güzel dinini ve onun araçlarını bu hale getirenler; gerçek din düşmanları, deist-ateist yaşamlar üreten vatan hainleridir.

İstanbul’daki imam, bir siyasetçinin önünde bunu yaptığı için yakalandı.

Ya sesi çıkmayan binlerce insan? Onlar tepkilerini kime gösterecek.

Adam gibi, işini ve dinini bilen imamları tenzih ederim.

Siyaseti minbere taşıyan sözde din adamları, militandır, vatan hainidir.

Kubilay’ın katilleri de bu zihniyettir, dinden soğutan da.

Bunların yaptığı kötülüğü şeytan yapamamıştır.

Cübbe giymiş şeytanlar; bir gün bu ülke, sizden de, bu çarpık zihniyetten de kurtulacak…

Bir gün okullarımız, bilim yuvalarımız, camilerimiz de aydınlık ve huzur veren mekanlarımız olacak…

XXX

Yakın arkadaşlarıma sık sık anlatırım.

Bol bol kahkahalar atarız…

Zamanında patronuma, işe alıp müdür olarak atadığı adamın, homoseksüel olduğunu anlatmaya çalışmanın komedisi aslında.

Bir türlü söyleyemiyordum…

“Gak” diyorum “Guk” diyorum, “Gay bu” diyemiyorum.

(30 yıl önce tabi, yargılamayın artık homofobik değilim)

En sonunda ağzımdan çıkıverdi.

Patronum gözlüklerini havaya kaldırdı.

Hayatımın en büyük dersini verdi.

“Sana ne adamın arkasından, beyninden haber ver beyninden” dediydi…

Şimdi Ekonomi Bakanı Berat Albayrak’ın özel ilişkisi gündemde.

Sosyal medya yıkılıyor…

Hemen aklıma bu yaşadığım geldi…

İster sev ister sevme…

Düşmanım olsa, belden aşağı vurmam.

O, O’nun özel yaşamıdır…

Hesabını eşine verir, ya da vermez…

Bel altından siyaset olmaz… Bel altından intikam olmaz.

Delikanlılığa da yakışmaz. İnsanlığa da…

Berat beyin kırdığı cevizler, anca kendini ilgilendirir…

Özel hayata yapılan saldırı kimseye de bir şey kazandırmaz,…

Geri teper, mağdur yaratır…

Yani; “Burası çokomelli” dese bile…

XXX

Az izliyorum ama kaçış yok.

Bir yerde yakalanıyorsun çaresiz.

TV’de Sayın Cumhurbaşkanı'nın “BASIN TOPLANTISI”

Ve özgür basın tarifi, gerçek gazeteci tarifi yapıyor…

Vallahi satır satır katılıyorum.

Salonun bir bölümünü de yabancı gazeteciler oluşturuyor…

Hayretle izliyorum.

Basın özgürlüğü, gazeteci dokunulmazlığı falan…

Sanki dünya basın özgürlüğü sıralamasında 157. olan biz değiliz.

Rüya gibi…

Her güzel şeyin bir sonu vardır.

Sessizliğin arasından salon amirinin sesi duyuluyor.

“Basın toplantısının ikinci bölümü basına kapalı yapılacaktır”

Abooov…

Türk gazeteciler dışarı…

Ha, ha, ha, ha…

Fıkradan beter değil mi yahu?

XXX

Seçim bitti. İzi kaldı…

Aman şuraya yazayım, malum unutkanım biraz…

Muhalefetin bu seçim dönemindeki yeni adları; ya da literatüre katılan yeni tanımlamalar.

-Bunlaaarrr;

-Bir şey olmasa da bir şeyler oldu.

- Kürt de olsa benim kardeşim…

-Gezi zekalılar

-İllet

-Zillet

-Pontus

-Pontus tohumları

-Azgın azınlık

-Vatan hainleri…

XXX

Hacettepe Üniversitesi “Yapay Zeya” bölümü açıyor.

Kontenjan 30 kişilik… Aman yarabbi…

Her şey güzel de; öğretmen kim baba?

Açıklama ya bakalım; Hacettepe Üniversitesi rektörü konuşuyor;

“Var olan bilgisayar mühendisliği bölümlerinde 25 hocamız var.

Bunlardan 5’i kendini bu alana adamış”

Yav he he…

Yani senin 5 tane öğretmenin var.

Bunlar da hobi olarak bakıyor bu işe…

Yazılım ve Bilgisayar mühendisliği bölümlerinde; Türkçe eğitim verdiğini duyduğumdan beri kafam tavana çarpıp duruyor zaten.

Yapay zeka, bu kadar hafife alınır mı arkadaş?

İnşallah yanım yanım yanılırım da, yazık olacak kontenjanı kullanacak 30 öğrenciye…

Alt yapı olmadan otoban, zemin etüdü olmadan hızlı tren, zeka olmadan, yapay zeka…

Hayırlı başarılar…

XXX

Deli Ziya; “Her bakımdan, her türlü kusura itina ile bakılır.”

 

Düşeni ezerler kardeş.

Düşme.

Düşersen de belli etme.

Bu dünyada zayıflığa yer yok.

Babana bile belli etme.

Kimseye kendini ezdirme.

Bir vuran oluyorsa, kalk üç tanede sen patlat.

Korkma.

Doğru yolda yaptığın her kavgada

Yediğin her tokat, her laf omzunda yıldız olacak.

Başka türlü kötülükle baş edemezsin.

İyilik falan da kazanmayacak.

Öyle pembe dünya animasyon filmlerde bile yok.

Kavga vermeden kazanmak yok.

O dünya, pembe dünya…Yok o…

Minnet ile aşkı karıştırma…

Kalk silkele üstünü başını…

“Yalnızsın , yalnız kaldın” diyenlere diklen…

Asla yalnız değilim…

Tek başınayım kardeşim, tek başıma…