Her canlı organizmanın bir bağışıklık sistemi vardır. Vücudu dış tehditlere karşı koruduğu gibi, daha da önemlisi, içeride oluşan zararlı hücreleri, yani kendi özünden türeyen tehlikeleri tanır ve yok eder. Bu sistem zayıfladığında, vücut kendi kendini tüketmeye başlar. Siyasi partiler de yaşayan organizmalar gibidir. Onları ayakta tutan şey, yalnızca rakiplerine karşı verdikleri mücadele değil, kendi içlerindeki "patolojilerle" başa çıkma kapasiteleridir.

Türk siyasetinde uzun yıllardır egemen olan anlayış, bu bağışıklık sistemini adeta baskılamayı bir erdem saydı. "Örgütçülük" ya da "dava arkadaşlığı" adı altında, içerideki her türlü yanlışa, liyakatsizliğe ve çürümeye karşı körleşildi. Sadakat, kurumlara veya ilkelere değil, şahıslara ve onların hatalarına endekslendi. Vücuda zarar veren bir hücreyi temizlemeye kalkan her antikor, "ihanet"le suçlandı.

İşte CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Manavgat’taki iddialar karşısındaki duruşu, bu kökleşmiş patolojiye bir neşter vurma denemesidir. "Mahkemeyi beklemeden gerekeni ilk biz yapacağız" cümlesi, basit bir açıklamadan öte, partinin bağışıklık sistemini yeniden aktive etme iradesidir. Bu, içerideki zararlı bir unsuru tanıma, onu izole etme ve bünyeden atma refleksidir. Elbette, bağışıklık sistemi zayıflamış bir bünyeye alışkın olanlar için bu durum bir "zayıflık," hatta bir "kendine zarar verme" eylemi olarak görünecektir. Onlara göre sağlıklı olmak değil, "hasta olduğunu gizlemek" esastır.
Bu noktada siyasetin en temel sorusu yeniden karşımıza çıkar: Gerçek sadakat kime ve neyedir? Partiyi ve temsil ettiği değerleri yıpratan bir kişiye sadakat mi, yoksa o kişiyi eleyerek partinin onuruna ve geleceğine sadakat mi? Sepeti korumak adına içindeki çürük elmayı görmezden gelmek, sepete yapılan en büyük ihanet değil midir?

Özel’in metaforu bu yüzden kritiktir: "Bir tane çürük elma da tüm sepeti çürütemez." Ancak bu cümlenin şartı şudur: Ancak ve ancak o çürük elma ayıklanırsa... Aksi takdirde çürüme kaçınılmazdır.

Görünen o ki toplum iç sorunlarını halının altına süpüren siyasi yapılardan yoruldu. Artık ateşlendiğinde bunu gizlemeyen, enfeksiyon kaptığında bunu tedavi etmeye çalışan, yani sağlıklı bir metabolizmaya sahip siyasi partiler arıyor. Çünkü gerçek güç, hatayı gizlemekte değil, onu düzeltebilme cesaretinde yatıyor. Çürük elmayı ayıklamak, sepetin zayıflığı değil, bahçıvanın bilgeliğinden geliyor.