'Denize düşen yılana sarılır.' Öyle de yaptılar. Yılana sarılıyorlar. Yılanın başında laik cumhuriyete düşmanlık var, Atatürk ilkelerine karşıtlık var, demokrasi düşmanlığı var, özgürlükleri engelleme var. Dahası da irtica var, gericilik var, yobazlık var. Yüzde 30'lara kadar düşen oy oranlarının paniği içinde tükenmişliklerinin farkına vardılar. Cemaatlerin, tarikatların buçuk oylarına, marjinal dincilerin 3 buçuk oyuna göz diktiler.
Sözcüleri '19 yıl hazırlık süreciydi şimdi başlıyoruz' diyor. Başladılar mı? Galiba evet.
Bakın Lozan'ın yıldönümünde zaten açık olan Ayasofya'yı yeniden ibadete açtılar. Atadıkları imam dini konulardan başka her konuda tweet atıyor.
Ümmet anlayışlarının bir sonucu olarak andımızı kaldırdılar.
Harp okullarına giriş koşullarını belirleyen yönetmeliği değiştirerek 'irticai görüşleri benimsememiş veya bu faaliyetlere karışmamış olmak' hükmünü kaldırdılar tarikat ve cemaatlere Silahlı Kuvvetleri kapısını ardına kadar açtılar.
Kendi imzaladıkları İstanbul sözleşmesini iptal ettiler. Sözleşmenin hiçbir maddesinde söz edilmediği halde eşcinselliği gerekçe gösterdiler. Amaç tarikat ve cemaatlere göz kırpmak mi? Yoksa Medeni Hukuk'ta bir yer açmak mı? Açıklamıyorlar. Aralarında 'Meclis isterse hilafeti ihya edebilir' diyenler de var.
Pandemiyi bahane ederek Ramazan ayında lokantaları kapattılar.
Bir de Meclis başkanının 'Cumhurbaşkanı İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiği gibi Montrö ve diğer uluslararası anlaşmalardan da çekilebilir' demesi var ki, son derece tehlikeli bir söylem. Gerçi daha sonra çark etti ama niyeti baştan beri zaten belliydi.
Gelin şimdi 1936 yılının Temmuz ayına giderek o günü anımsayalım. Büyük Önder Atatürk, Florya Köşkü'ndedir. Deniz üstündeki geniş sofrada mebuslardan, komutanlardan, tarihçilerden ve dilcilerden oluşan 22 seçkin kişi vardır. Hatay sorunu, süratle savaşa giden dünya ve daha birçok konu enine boyuna tartışılmaktadır Ata'nın dostlarından birinin Anafarta adlı öğrenci oğlu kendisine dikte ettirilen sözleri kağıda dökmektedir. Sürmekte olan Montrö konferansından haberler gelir. Atatürk saatlerdir bu haberleri beklemektedir Paşa'nın gözünde zafer ışıkları parlar. Başbakan İsmet Paşa'ya şu Telgrafı çeker: "Zafer senindir, gözlerinden öperim. Yarın uçakla bekliyoruz."
Montrö 'de kurtlarla boğuşarak zaferi sağlayan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'a ise telgrafında şöyle seslenir: "Arkadaşlarla Deniz evindeyiz kapı açıldı, telgrafını getirdiler. Okumadan anladım. Boğazları kapamışız. Seni ve asker arkadaşlarını gözlerinden öperim."
Ata hemen sonrasında genç öğrenciye şu sözlerini kaydettirilir: "Bugün bayram günüdür. Neden bilir misiniz ey sevgili yurttaşlar? Şundan: Lozan, Montrö ile taçlanmıştır. Lozan eksiksizdir
Eksiksizliği sürekli tarihte okunacaktır. Ancak onu üzen ufak bir şey, Boğazlar vardı. İşte o Montrö'de çözümlenmiştir. Eğer Türk yüksek duygusu bununla ilgili ise kesinlikle sevinmektedir."
İşte Montrö kısaca budur. Montre ülkenin toprak bütünlüğüdür. Montrö ile oynamak ülkenin başına yeni belalar açmakla eş değerlidir. Kaynamaya son derece müsait olan Karadeniz'e kıvılcım çakmak demektir. Denize düştükten sonra yılana sarılmanın hiçbir yararı olmaz. Demokratik yollardan denizden çıkmayı denemek en sağlıklı yoldur...