Elektrik ve doğalgaza yapılan fahiş zamlar, soğukların da etkisiyle faturalara yansıdıkça, AKP’ye ve MHP’ye ilk seçimde kesilecek fatura ağırlaşıyor. Çocuğunun karnını doyuramayan, ısınamayan seçmenler, hızla iktidar partilerinden kopuyor; oyların hızla erimesi moral bozukluğuna ve hatalara yol açıyor. İşlenen suçlara ortak olmak istemeyenlerin istifaları uçuşmaya başladı; kaçınılmaz son yaklaşıyor.

***

Sezen Aksu’nun 5 yıl önce yazdığı şarkı sözlerinin gündeme taşınması gündemi değiştirmeye ve muhalefeti bölmeye yönelikti. Sezen Aksu özellikle seçilmişti ki; geçmişte yaptığı bazı yanlışlar nedeniyle muhalefet, onu savunanlar ve “Oh olsun” diyenler olarak ikiye bölünebilsin. Erdoğan’ın bir camide sarf ettiği “Hz. Adem Aleyhisselam efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak da bizim görevimizdir” sözleri ile gündem başarı ile değiştirildi, ancak muhalefet bölüneceğine birleşti. Özellikle sanatçılardan, kadınlardan ve bu davranış biçiminin Kuran’daki İslam ile büyük ölçüde çeliştiğini bilen Gerçek Müslümanlardan sert tepkiler geldi.

Sezen’in ‘Avcı’ başlıklı şiir ile verdiği “Sen beni sezemezsin / Dilimi ezemezsin” yanıtının ardından, Fazıl Say’ın bu sözleri Sezen’in izni ile bestelemeye başladığını açıklaması harika oldu. Umarım beste coşkulu bir marş tarzında olur ve seçim meydanlarında coşkuyla çınlar. Bu süreç, ulusalcılarla liberallerin ortak bir paydada birleşmeleri için iyi bir fırsat; başarıya ulaşabilmek için farklılıkları bir yana bırakıp, birleşmemiz, Kuvayı milliye ruhunu canlandırmamız şart. Umarım Sezen de bir özeleştiri yapar ve kendisini destekleyen ulusalcılara teşekkür eder.

***

Gelen tepkiler kamuoyu yoklamalarına da yansımış olacak ki, Erdoğan NTV’deki programda “Benim oradaki hitabımın muhatabı Sezen Aksu değildir” ve “dilini koparma ifadesini, bir kişinin şahsına değil, kutsallarına karşı hakarete dönük bir tavır olarak ifade ettim” sözlerini sarf etti.

Gazete köşelerinde “Ne şahane bir geri adımdır bu!” güzellemeleri yapmak zorunda kalanların düştükleri zavallılığa çok acıdım. Ama söylenen sözleri geriye değil, ileriye atılan bir adım olarak görüyorum. Ne bir pişmanlık ne de bir özür ifadesi var; aksine bunu tek bir kişiye değil, kutsallarına hakaret eden herkese söylediğini belirtiyor. Ayrıca, Kuran’da Tâ-Hâ ve Ahzâb Surelerinde Adem ve Havva’nın iyi ve kötü arasında seçim yaparken önemli hata yaptıkları, kendilerine ve çevrelerine zulmettikleri, cehalete düştükleri yazıyor.

Peki, Türkiye’de Cumhurbaşkanının ‘dil koparma’ gibi bir yetkisi var mı? Bildiğim kadarıyla yok. Bu durumda Meclis’te çoğunluğa sahip, AKP ve MHP’nin bu yetkiyi kendisine tanıyan bir kanun teklifi hazırlayıp, yasalaştırmaları gerekiyor ki söylenenler kanuna uygun olsun...

Yalnız iyi düşünülmeli. Yarın o koltuğa bir Atatürkçü oturduğunda, “İki Ayyaş” ifadesini; bir milliyetçi oturduğunda “Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız” sözlerini, ‘kutsalıma hakaret’ olarak algılayabilir…

Atatürkçü bir milliyetçi gelirse, işleri daha zor.

“Kim?” derseniz… Onu da siz bulun, lütfen.

Sedef Kabaş’a ÖZGÜRLÜK…