İstanbul’un ortasında bir alışveriş merkezindeyim. İlk bir-iki saat iyidir bir süre sonra afaganlar basar AVM’lerde.
Gözüm ne indirim görür ne şık kıyafetler. Doğru kapının dışına varsa bahçe yoksa caddeye atarım kendimi. Öyle oldu. Tam çıkıyorum, heyecanla kapıya yöneldim.
Yandan bir grup kadın daha doğrusu bir grup siyah siluet. Gözleri dahi görülmediği için ihtimaller dahilinde kadın. Biri gelip bana çarptı, yere yuvarlandı, dikine dikine baktım, gözlerini görür müyüm acaba diye. Panikle kalkmak isterken peçesinin önü birkaç santim açıldı.
Bembeyaz tenli giydiği kara çarşafa inat akça pakça bir genç kız. Peçesi açıldı diye nasıl bir heyecan ve korku içinde kaldı anlatılır gibi değil. Elimi uzattım. Siyah eldivenli bir el uzanırken, gözleri karşı köşeden bize dik bakan bir adama kilitlendi.
Orta yaşlı, sakalı birkaç kez çemberden geçmiş, şalvarlı bir adam. Diğer iki kadın da yanımıza geldi ama kara peçeden gözlerinin önünü göremedikleri için eğilemiyorlar.
Kız benim elimi dahi tutamadan kendi kendine kalkarak diğer iki kadınla birlikte koşar adım adamın yanına pardon arkasına gitti.
Önde kaba saba, tarikat mensubu gibi duran bir adam arkasından koşar adım giden üç kadın.
Görünen o ki, 3’ü de adamın karısı.
Yani bana öyle geldi ve ihtimal öyle.
Çıkmadan son bir başımı kaldırıp AVM’nin muhteşem görkemli tavanına baktım, devasa bir Türk bayrağı.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için yer gök bayraklarla süslenmiş.
Nasıl bir şükür, bin minnet rüzgarı geçti içimden anlatamam.
Yüzbinlerce insanın emperyalistlere karşı kanlarını dökerek elde ettiği Cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, bugün böyle bir adamın üç-dört karısından biriydim ve yüzde yüz cezaevindeydim.
++*
Milenyumu da geçerek ulaştığımız yapay zeka çağında hala bu ümmet zihniyetleri dört yanımızda.
Özgürlük, eşitlik, adalet; çağdaşlaşmanın temeli olan laiklik, aklın, bilimin öncülüğü, egemenliği; hukukun üstünlüğü; demokrasi kavramları bu kendi hüküm düzenini etrafındakilere tasma gibi takan ‘faniler’ için fersah fersah uzakta.
Ümmet ol, boyun eğ, şükranlarını bildir. Kimi zaman hoca efendiye, kimi zaman reis efendiye dön. Olmadı tekrar dön. Bir Hoca efendiye bir Reis Efendiye.
“Şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz” diyenlerin bugün “Bir vatan haini hesap veremeden gözlerini yumdu” diyerek yarattığı dengesizlik içerisinde bizlerin başka dengeye ihtiyacı yoktur.
Bize Cumhuriyet yeter!
++
Yaklaşık 20 yıl kadar önce. Milliyet Ege Gazetesi bölge koordinatörüyüm. Harıl harıl çalışıyoruz.
O sıralar İzmir’de meşhur ‘Kasap’ olarak bilinen sözde hocaefendinin has adamlarından biri vardı. Bir fıdıl yardımcısı ile birlikte basınla arası pek iyiydi. Durmadan gazeteleri ziyaret ederdi.
Bir gün geldiğinde, bir telaş bir heyecan.
Haydi dedi bana; bavulları hazırla bir grup arkadaşla birlikte Amerika’ya gidiyoruz. Ne Amerikası?
Yine o dönemde yüzlerde müstehzi bir yandan gülüş pek meşhurdu. Anlardınız kimin kastedildiğini. Başkente gideceğiz birlikte, çok iyi ağırlanacaksınız. Başkent Pensilvanya!
Bir yandan gazeteciyiz merak da var. O sıralar ülkede biat etmeyen pek sınırlı. Birden başımı kaldırdım.
Yok gidince eleştiremeyeceğime göre ancak övmem beklenecek. Kimi öveceğim, Cumhuriyete karşı kendi İslam devletini kurmak için harekete geçenleri mi ve üstelik Amerikan Hükümeti’nin eteğine sığınanları mı?
Birkaç gün sonra yine geldiler gazeteye.
Haydi pasaportlarınızı verin, diye. Ben gelmeyeceğim dediğimde aldığım yanıtı ölünceye kadar unutmam.
“Yanlış yaparsın genç müdür. Bak meslekte önün tıkanır, bu geziye katılanlar yükselirken sen yok olur gidersin”
Ne ben yok oldum, ne bu Cumhuriyet yok olacak!
Ey eşitlik, özgürlük, adalet anlayışı yerine kendi düzenlerini pekiştirmek için biat etmeyi düstur edinenler ve ey kimi zaman bir erkeğin, kimi zaman bir hocanın kimi zaman salt bir liderin peşinden gitmeyi marifet sananlar.
Siz, alın tasmalarınızı da gidin!
Biz, Mustafa Kemal Atatürk’ün emanet ettiği Cumhuriyet yolunda, dini değerleri kılıf olarak yüzünde, sözünde değil yüreğinde taşıyarak, eşit yurttaş olmanın bilinci ile bağımsızlığın meşalesi elimizde, başımız dik ilerlemeye devam edeceğiz.