13 Mayıs 2018 gecesi İzmir Narlıdere’de Tanyer Yapı Sanayi Ticaret A.Ş.’ye ait Bulut Orman Evleri inşaat alanında katledilen 26 yaşındaki Dorukhan Büyükışık’ın, “yüksekten düşme ve intihar” olarak kayıtlara geçirilen ve kapatılan cinayet dosyası, geçen altı buçuk senede ortaya konulan delillerle birlikte tozlu raflardan inmeye hazırlanıyor
21 Mayıs 2025 günü saat 09:20’de İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanacak dava, Dorukhan Büyükışık’ın babası Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık’ın tüm Türkiye’ye örnek olan adalet savaşının da yeni bir evresini oluşturacak.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti’mizin yayın organı 9 Eylül Gazetesi’ndeki ilk köşe haberimde, yedi yıla yaklaşan süreçte neler yaşandığını tüm okurlara ve kamuoyuna özetlemek istiyorum… Tanyer Yapı şirketinin şantiyesinde katledilen Dorukhan, henüz 26 yaşındaydı.
Muhteşem bir eğitime sahipti.
İkisi Türkiye’de, biri ABD’de olmak üzere üç üniversiteyi bitirmişti.
Üç yabancı dili ana dili gibi konuşan pırıl pırıl bir Türk genci idi. Karıncayı dahi incitmeyecek kadar naif, ailesinden aldığı harçlıklardan biriktirdiği paralarla İTÜ Vakfı’na ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği burs fonuna bağış yapacak kadar eğitim aşığıydı.
Gördüğü her hayvanı seven, onları besleyen, tedavilerini yaptıran bir hayvanseverdi.
Aynı zamanda bir spor aşığı ve doğaseverdi.
Narlıdere’de çoğu kez hep aynı güzergâhta yürüyüş ve koşusunu yapardı.
ATATÜRK ASKERİ BİR BABA…
“Armut dibine düşermiş” derler…
Bir Atatürk askerinin oğluydu Dorukhan.
Hem de tek oğlu...
Babası, Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık, sicili ve kariyeri başarılarla dolu bir Türk subayı idi.
Meslek yaşamının önemli bir bölümü yurt içi ve yurt dışında en mahrem görevlerde geçirmiş, yurt dışında pek çok kritik görevde Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve Türkiye Cumhuriyeti’ni gururla temsil etmişti. Hava İndirme Tugayı, Komando Tugayları ile Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda çok kritik görevler icra etmişti. Tümgeneral rütbesi ile Isparta-Eğirdir Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı yapmıştı. Aynı rütbedeki emekliliği öncesindeki son görev yeri ise Belçika–Mons’ta bulunan NATO Başkomutanlık Karargahı’nda Türk Milli Askeri Temsil Heyet Başkanlığı idi.
Narlıdere’deki mütevazı evinde ağız tadıyla, huzurlu bir emeklilik hayalleri kuran Ethem Büyükışık, 13 Mayıs 2018 sabahı gelen bir telefonla yatağından fırladı.
Tek oğlu Dorukhan Büyükışık, evinin 600 metre ötesindeki şantiyede cansız şekilde yatıyordu. Meslek yaşamının hemen tümü benzer olaylara tanık olmakla geçmiş Ethem Paşa, biricik evladının cansız bedenini gördüğü anda, büyük bir acı ve şaşkınlığı eş anlı olarak yaşıyordu.
Adliye ve Emniyet kayıtlarında “27 metre yüksekten düşme kaynaklı ölüm” olarak geçen bu vak’a düpedüz cinayetti.
Gazeteciler gibi adli vak’alara tanıklık eden, dava dosyası okumasını az çok bilen, mantıksal çerçevesini zihninde oluşturabilenlerin rahatlıkla tahmin edebileceği gibi; 27 metre yüksekten düşen yetişkin bir bireyin bedeninde kırılmadık tek kemik kalmaz, daha ötesinde vücut bütünlüğü tamamen bozulurdu. Ancak Dorukhan’ın bedenine bunlardan eser yoktu. Üzerindeki eşofman takımında da en küçük bir yırtık bulunmuyordu.
DÜŞME DEĞİL, CİNAYET
İzmir Adli Tıp Kurumu’nın otopsi raporunda, yüksekten düşme ya da darp nedeniyle ölüm olasılığına vurgu yapılmış, bu ayrımın netleşmesi için kapsamlı bir polis soruşturması gerektiğine atıfta bulunulmuştu.
İzmir Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopside görevli bir doktorun, “Dorukhan’ın yüksekten düşme kaynaklı ölmüş olamayacağını” belirtmesinden, bu yazının yazıldığı ana kadar; cinayet filmlerini yarı yolda bırakacak kadar akıl almaz, sırlarla dolu, gizemli ilişkilerle örülü olaylar dizisi yaşandı.
Dorukhan’ın inşaat demiri ile şiddetli vurma kaynaklı olarak, sırtının sağ tarafında sekiz kaburga kemiğinin kırık olduğu ve bu durumun iç organlarında ağır tahribata neden olduğu anlaşılmıştı.
Ethem Büyükışık Paşa’nın bu adalet mücadelesine destek vermek bir namus borcuydu artık benim için. Askıda kalan soru işaretleri ise can yakıcı idi.
DOSYA BİLARDO TOPU GİBİ
Kimseye zararı olmayan, tertemiz bir genci kim ya da kimler, neden öldürmek isteyebilirdi?
Acaba yanlış zamanda yanlış yerde miydi?
Olayın yaşandığı andan bugüne geçen yıllarda Adli Tıp, Emniyet, Adliye, Jandarma Kriminal arasında adeta savrulan dosya bir türlü aydınlatılamıyordu. Hiç kimse, “Böylesi kalitede bir gencin, bir gece yarısı evinin yakınındaki bir inşaatta ne işi olduğunu” sorgulamıyordu.
Yine hiç kimse, İzmir Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şubesi polislerinin çektikleri 389 fotoğrafın ve 14 kamera kaydının iki buçuk sene boyunca neden dava dosyasına gir(e) mediğini merak etmiyordu.
Olay Yeri İncelemecilerden Adli Tıp uzmanlarına, Narlıdere İlçe Emniyet Müdürü ve personelinden Cumhuriyet Savcılarına, Jandarma Kriminal uzmanlarından, Cinayet Büro Amirliği personeline ve inşaatta o gece bulunan ve ifade vermeleri yıllarca engellenen işçilere kadar hemen herkes adeta sözleşmişçesine bu olayın basit bir yüksekten düşme –hatta intihar- olarak kabul edilmesi için akıl almaz bir çaba harcıyordu. Ellerindeki kamera ile Olay Yeri İncelemesi yapan polis memurları, birbirlerine “Emre” ve “Cüneyt” olarak hitap etmelerine ve bu hitaplar görüntüyü izleyen ve kulak sağlığı yerinde herkesin duyacağı netlikte olmasına rağmen…
O gün o saatte cinayet mahallinde görevli Emre ve Cüneyt isimli polisler adeta buhar olup uçmuşlardı. Ankara’daki Jandarma Kriminal Laboratuvarı’ndan gelen görüntü deşifrelerinde bu isimlerin geçtiği yerler (…..) olarak gösteriliyordu.
Soruşturmalarda adeta ipe un seriliyor, evraklar uykuya yatırılıyordu. Gerçek dışı bilirkişi raporları yazılıyor, daha sonra bu raporların yalan olduğu kanıtlanıyordu. “Yalan olduğu kanıtlanan” ve dava dosyasına giren raporlardan biri de Adli Tıp İhtisas Kurumu 1. İhtisas Dairesi ve 3’üncü Üst Kurul’un hiçbir gerekçe göstermeden ve gerçek dışı dosya bilgileri ile yazdığı gerçek dışı sonuçlar içeren rapordu.
Olay anında Dorukhan’ın yanında olan cep telefonu ve araç kontak anahtarı, defalarca yer değiştiriyor, kimyasal madde ile bir güzel (!) temizleniyor, üzerindeki parmak izleri ve Dorukhan’ın DNA kalıntıları tamamen yok ediliyordu.
HTS raporlarına göre Dorukhan’ın GPRS verileri saat gece 01.31’de telefon bulunduğu yerde kalıyor ve 7 saat boyunca hiçbir şekilde yer değiştirmiyordu.
Cinayet mahallinde hiç kimsenin elini sürmemesi gereken delillerin başında gelen bu cep telefonu, sabah 8:30’da Dorukhan’ın aracına taşınıyor, sonra aracından alınarak inşaatın çatı katına konuluyordu.
Cinayetin yaşandığı inşaatta tam 19 kamera vardı ama her nedense bu kameraların görüntüleri de dava dosyasına gir(e)miyordu.
Dosyanın kapağını açan Polis Müfettişleri, dava dosyasına bakan savcılar süratle değişiyordu…
EŞİNE BİLE SÖYLEMEDİ
İçindeki kuşku bulutları günden güne büyüyen Ethem Büyükışık, acılı eşi de dâhil olmak üzere kimseye bilgi vermeden kendisini bu sır dolu cinayeti çözmeye adadı.
Dava dosyasına girmeyen, adeta sihirli bir el tarafından girmesi engellenen önemli delilleri, devlet içindeki iyi insanların yardım ve desteğiyle iğneyle kuyu kazar gibi buldu, pek çok eksik parçası olan resmi tamamladı.
Ve 2022 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Kâmil Erkut Güre, Ethem Paşa’nın önünde ceketini ilikleyerek, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına sizden özür diliyorum Paşam” cümlesini kurmak zorunda kaldı.
Bu yürekli Atatürk subayının yaşadıkları, bir adalet arayışı değil sadece.
Bu ülkeye yurttaşlık bağı ile bağlı, hukukun önce vicdanlarda uç verdiğini bilen herkesin “Acaba hiçbirimiz güvende değil miyiz?” sorusunu sorduğu bir cinayetin aydınlatılması gerekiyordu.
8 YIL SÜREN SUSKUNLUK
Ve cinayetin gerçekleştiği olay yerinin sahibi olan inşaat şirketi…
Cinayetin olduğu günün akşamı, Bulut Orman sitesinin birkaç yüz metre ötesindeki başka bir projenin bahçesinde “İzmir cemiyet hayatının simâları ile” vur patlasın çal oynasın eğleniyor, bu eğlenceyi sosyal medya hesaplarında paylaşmakta beis görmüyorlardı.Ve aradan geçen yedi yıla yakın sürede adeta “ört ki ölem” dercesine, sanki bu olaylar hiç yaşanmamışçasına İzmir’de iş yapmayı sürdürüyorlardı. Hemen her gün basında yer alan bu gizemli olaylar dizisinin itibarlarına nasıl zarar verdiğini umursamıyorlardı.
Bir kişi ya da kurum; kendi sorumluluk sahasında yaşanabilecek böylesine bir olay karşısında, NORMAL KOŞULLAR ALTINDA elindeki her türlü bilgi, belge ve dijital dokümanı ilgili kurumlarla paylaşır, adaletin tecelli etmesi için tüm gayreti gösterirdi.
Bu inşaat şirketi, takınması gereken insani ve vicdani tutumu bugüne kadar takınmadı.
Ancak sorulması gereken asıl soru şu:
Büyük olasılıkla, inşaatta görevli bir işçinin faili olduğu bu cinayet; neden, nasıl, hangi gerekçe ile ve ısrarla yok sayılmak isteniyor?
Son yıllarda maalesef sıklıkla tanık olduğumuz tarikat ya da cemaat bağlantısı mı öne çıkıyor?
Neden, neden, neden…
Askıda kalan soru imleri canımızı yakıyor, sinirlerimizi bozuyor, Dorukhan’ın tertemiz ruhunu incitiyor, ülkemize ve devletimize olan inancımızı tarumar ediyor.
İşte bu sır perdesi 21 Mayıs 2025 günü sabahında 2. Asliye Ceza Mehkemesi duruşma salonunda aydınlanmaya başlayacak…
GİZLİ TANIĞIN ŞOK İFADELERİ TÜM ARŞİVLERE GİRDİ
Okurların merakını cezbeden soru şu olmalı:
Pek çok konutun bulunduğu bir bölgede, bir yaz gecesinde, çok da geç olmayan bir saatte işlenen cinayetin tek bir görgü tanığı bile yok muydu?
Ethem Büyükışık, bu konuda pek çok girişimde bulunmasına rağmen başarılı olamadı. Tanyer Yapı Sanayi Ticaret A.Ş.’nin ortakları olan cinayet şüphelileri M. Münir Tanyer’in ve M. Taylan Tanyer’in sessizliği, inşaatın çok yakınında bulunan konutların sakinlerine de sıçramıştı.
Mecaz değil gerçek bir ölüm sessizliğiydi yaşanan.
Sadece bu şirketin sahipleri değildi ölü taklidi yapanlar…
Deliller karartılıyor, cep telefonu üzerindeki parmak izleri siliniyor, saçma sapan iddialar resmi raporlara giriyor, adeta gizli bir el bu soruşturmayı basit bir intihar vak’a sı olarak göstermek için insanüstü çaba harcıyordu.
Ancak cinayet gününü tüm ayrıntıları ile gören, müdahale etmek isteyen ve 2023 yılında önce bu satırların yazarına daha sonra Ethem Büyükışık’a ulaşan bir tanık, vicdanının sesini dinlemeye karar vermişti. Bu köşe haberinde gizli tanık konumunda olan kişinin verdiği ifadelerin detayını vermemekle birlikte, Ethem Büyükışık’a göre tanık ifadelerinin tamamına yakını doğru çıktı. İfadelerin yok edilmesi ihtimaline karşı, “dosya ile ilgili tüm güvenlik ve istihbarat birimlerine teslim edilen” kayıtlar, bugüne kadar açığa kavuşması gereken tüm kuşkuları doğrular nitelikte…
İLK AŞAMADA 8 POLİS YARGILANACAK
Emniyet Genel Müdürlüğü, Dorukhan Büyükışık cinayetiyle ilgili ilk aşamada sekiz emniyet görevlisinin yargılanmasının yolunu açan Teftiş Kurulu Raporu’nun hazırlanması ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi için çaba gösterdi.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, rapor sonrasında sekiz polis hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla iddianame hazırladı. 27 Kasım 2024 günü 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilen iddianame kısa sürede kabul edildi.
Olay günü Narlıdere İlçe Emniyet Müdürü olan İsmail Köksal , Komiser Atakan Kaçar, Komiser Deniz Asıcı, Komiser Yardımcısı Hüseyin Vurucu, Polis Memurları Fikret Sarıaslan, Halil Arslandağ, Musa Erikçi ve Duygu Öztürk Özkan’a yurt dışına çıkış yasağı getirilerek duruşma günü mahkemede hazır bulunmaları tebligatı çıkarıldı. Sekiz emniyet mensubunun detaylı ifadeleri alınırken, Ethem Büyükışık’ın avukatları tarafından 12 Aralık 2024 günü verilen dilekçede, “kovuşturmaya yer olmadığına dair” karar verilen 23 Emniyet mensubundan 12’si hakkında yeniden kovuşturmaya dahil edilmesi talep edildi.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan dilekçede, Adalet Bakanlığı’nın başvurusu üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin “Kanun yararına Bozma” kararı verdiği, “Kasten öldürme, Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme, Değiştirme, Bozma soruşturmasının yeniden açılmasına ve genişletilmesine hükmettiği hatırlatıldı.