Geçen hafta İzmir’in en güzel ilçelerinden birinde, Foça’da altı günlük bir tatil yapma şansımız oldu. Kaç yıldır gidememiştik. Bu kez, tatilimiz bir rock festivaline denk geldi. Bu yüzden hafta sonu inanılmaz kalabalıktı. Alaçatı sokaklarındaki insan selini aratmayan bir kalabalık… Sanırım yalnızca İzmir’den değil, çevre illerden de gençler gelmişti “What a fest”e. Türkçenin suyu mu çıktı, İngilizce ad koyunca daha mı cazip geliyor acaba diye düşünmeden edemedim. Ne de olsa bizimki eski kafa!

***
Bir organizasyon şirketinin düzenlediği festival programı gerçekten dolu doluydu. Beş gün boyunca Teoman’dan Gaye Su Akyol’a, Athena’dan Büyük Ev Ablukada’ya, Duman’dan Gripin’e, Gevende’den Hey Douglas’a, Peyk’den Pinhani’ye, Hayko Cepkin’den Sagopa Kajmer’e, Kalben’den Redd’e pek çok topluluğun konserleri büyük bir coşku ile izlendi. Gençler, gündüzleri Foça’nın ünlü cafe-barı Gramofon’da ‘takılıyor’, akşamları konser alanına gidiyordu. Ayakta müzik dinlemek yaşıma uygun olmadığından biz kendi programımızı yaptık, müziğin eksikliğini hissetmeden.

İzmirli sanatseverlerin uğrak noktasıdır Gramofon. Foça’ya gelip de Gramofon’da bir akşam geçirmeden dönülmez. Çünkü kentin gayrı-resmi sanat merkezidir burası. Barın sahibi Mehmet’in sanat ve sanatçı dostu kişiliği var etmiştir burayı. Sevgili dostum Haluk Çetin’in dinletileri olur yaz boyunca. Bu dinletilerde, çoğunlukla bir konuğu olur Haluk’un. Bir şair ya da bir yazar davet eder sahneye. Bu dinletilere “Şiir İçi Şarkılar” adını koymuştur. Konuk bulmakta sıkıntı çekmez Haluk. Çünkü Foça, kimi yerleşik, kimi de yazlarını bu güzel beldede geçirmeyi seçen sanatçılar sayesinde bir sanat kenti kimliğini kazanmıştır. Ama sanata değer veren bir başkan bulunamamıştır bu kente her nedense. 

Neden derseniz, buluştuğum sanatçıların büyük çoğunluğu yeni belediye başkanının sanata ilgi duymadığından, kültür-sanat etkinliklerinin durma noktasına geldiğinden, yakınlarda bir özel şirkete verilen Kitap Günleri’nin fiyaskoyla sonuçlandığından, geçen yıllarda başarıyla sürdürülen Sinema Günleri’nin durdurulduğundan yakındılar. Sebep parasızlıkmış! Neyse, biz kendi vahamıza, Gramofon akşamlarına dönelim… Foça’daki ikinci akşamımızda Haluk Çetin’in Şiir İçi Şarkılar’ının konuğu Ataol Behramoğlu idi. Ataol, artık yarı Foçalı sayılıyor, çünkü sevgili eşi Hülya ile birlikte yazlarını Foça’da geçiriyor. 

***
Ataol, o akşam kendi şiirlerinden çok sevdiği şairlerin şiirlerini okudu: Attila İlhan, Ahmet Arif, Ahmet Telli… Haluk o şairlerin şiirlerini yorumladı. “Bir Şeyler Var Değişecek” diyor Ahmet Telli,’ Şerif Gören’in yaptığı ‘Sen Türkülerini Söyle’ filmine ilham veren şiirinde. Çağdaş Türkü grubu ile Tolga Çandar’ın yorumladığı türküyü hatırlamayan var mıdır? Haluk Çetin’in yorumunu da çok beğendik doğrusu. O akşam Gramofon’da Ataol, kızı Barış’ın ailesi ile birlikte kimler yoktu ki masamızda, sinemamızın değerli oyuncusu ve yazar Nilüfer Açıkalın, tiyatromuzun değerli oyuncularından Altan Gördüm, 9 Eylül’ün değerli yazarlarından Atilla Köprülüoğlu.      
Foça’daki son gecemizde gene Gramofon’daydık. Bu kez Şiir İçi Şarkılar’ın iki konuğu vardı: İzmir’in şairlerinden Namık Kuyumcu ve mizah yazarı-çizeri Cihan Demirci. Tesadüf değildi herhalde o gece bir mizahçının konuk edilmesi. Çünkü, 26 Ağustos İzmir’in değerli mizah yazarı Muzaffer İzgü’yü kaybettiğimiz gündü. Dilimize ‘geyik muhabbeti’ dahil pek çok sözcük/deyim kazandıran Cihan Demirci mizah dünyamızda ve kendi serüveninden anekdotlarla zenginleştirdi geceyi; Gezi mizahından, ‘Araya Parça Giren Yıllar’adlı kitabında anlattığı Yeşilçam’ın seks komedileri döneminden söz etti. Namık da güçlü sesi ve artistik performansıyla seslendi Gramofon’u dolduran izleyicilere. Doğrusu bilmiyordum, Kuyumcu’nun kariyerinin ilk yıllarında foto roman artistliği yaptığını… Bu kez masamızda bir başka yazar dostumuz vardı, şair, romancı Hasan Öztoprak. O da bir süre yaz-kış Foça’da yaşadı ama şimdilerde yazlarını Foça’da geçiriyor. 

Foça bir sanat kenti olabilir diyorum çünkü burada yaşayan sanatçıların sayısı adını andıklarımla sınırlı değil. Mizah yazarı dostumuz Ahmet Önel, siyasetçi-yazar Haluk Tekeli, film yönetmeni Hüseyin Karabey, oyuncu Gizem Soysaldı Karabey, besteci-yorumcu Hüsnü Arkan ve diğerleri… Bu kadar sanatçının bir araya geldiği bir kentin sanata sahip çıkması gerekmez mi? Yerel yönetim beceremiyorsa özel sektör ne güne duruyor. Ayvalık örneğine bakıp, önlerine şapkalarını koyup düşünmelerini öneririm.