“Gitme, yangınlar kentidir yüreğim ayrılıklarda”


Gittin, Hey Koca Abdullah Baliç, gittin, bizleri ellerimizde yüreklerimiz, vurulmuş kumrular gibi bırakarak.

Bostanlı Camii'ni dostların, arkadaşların ve yönetici olarak yıllarca onurla hizmet verdiğin Altınordu'nun o vefalı insanları doldurmuşlardı. 1960'larda ilk gençliğiyle Altınordu'ya gelen koca kaptan Erkan Velioğlu, çocuklar gibi ağlarken, Amigo Sarı Yaşar, Anadolu'nun hem güzel hem çileli günlerinde menecerlik yapan Adnan Kıraklı, Türk futboluna yüzlerce genç kazandıran Memduh Gezer, Beytullah Baliç'ten armağan Gürsel, yarım asırlık kadının, sevgilin, arkadaşın Şahigan Baliç, aslan gibi çocukların Barış ve Berkant Baliç, biricik kızın Bahar damadın Orhan Uğurluoğlu, Ece, Murat, Mert açmışlardı kollarını, içlerine dünyayı sığdıracak kadar.

Bin yıllık dostluğumuzda “adını her andığımda / şen şakrak güle dönüşürdü içimdeki suskun gonca” ve her zaman “kanardık alışkın olmadığımız ölüme”

Sonra cami avlusunda Gürsel Baliç ile kucaklaştığımı anımsıyorum. Sözleri kulaklarımda kırmızı-lacivert bir güle dönüşüyordu: “Babamı sen yazmıştın, amcamı da sen yazar mısın” diye sormuştu. Yazarım nasıl yazmam ki Gürsel Baliç, o sözler ki bir kere ağzımızdan çıkmıştır nasıl yere düşürürüz ki.

Bostanlı Camii şahit tutmuştum Abdullah Abi, seni en sevdiğimiz halinle hatırlayacağız diye söz vermiştik o günden bugüne 15 yıl geçti ve biz seni hep en sevdiğimiz halinle hatırlıyoruz.

Koca Baliç'i ölümünün 15. yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.