Ben çok sevdiğim birini kaybettim. Kör oldum.
Tam kalbimin ortasında oturan kocaman yumruyu, nefesimi kesen acıyı ‘’az da olsa’’ tarif edebilen tek cümle.
Acıdan kör oldum.
Çocukluğumun en büyük parçası gitti benden. O küçük kız çocuğuna bir adım daha uzaklaştım.
Kendimi bildiğim ilk andan beri yanımdaydın "İstababam"
‘’Ne demek ki İstababa?'’
İsmail baba, dede diyemeyen ağabeyimin sana uydurduğu ama hepimizin sanki isminmiş gibi kabul ettiğimiz adın.
Hatırlıyorum minik ellerimle, senin ellerinden güvenle tutup attığım adımları…
Beni gördüğünde ta en içi gülen gözlerini…
Yanında olmanın verdiği sonsuz huzuru.
Sobanın arkasında beni bekleyen çerez ve en sevdiğim bisküviyi.
Ne o soba var artık, ne o çerez o kadar lezzetli ne de sen 'fındık abla' diye sesleniyorsun bana.
Ben kalbimin bir parçasını seninle bıraktım o gün… Biraz daha büyüdüm. Yaşlanmış olman, hasta olmuş olman senin gidişinin acısını hafifletmiyor. Hele aramızda kan bağı olmaması daha az üzülmem için bir sebep olamaz. Sen kan bağım olan birçok insandan daha çok babamdın, dedemdin. Bugün geldiğim noktada en çok katkısı olanlardan birisin.
Hatta babam geceleri çalıştığın için onun yokluğunu çok anlamadım ben. Çünkü hep sen vardın. Beraber oyunlar oynadığım, evine gitmek için sabırsızlandığım, kendi evim dışında kalabildiğim, buzdolabını açabildiğim tek evdin sen. En zor anlarımda herkesten kaçıp, sığdığım yerdi.
Bana bir kez olsun bağırmadın. Bir kez olsun kırmadın. Belki bu yüzden ömrüm boyunca kalbini kırmaktan korktum hep…
Umarım seni hiç kırmamışımdır.
Geriye dönüp baktığımda her anımda varsın. Çocukluğum, ilk gençliğim, en deli çağlarım, en uslu yaşlarım. Kalbimin en güzel, en temiz yerindesin.
Beraber içtiğimiz kahveler, senin o şen sesinle mırıldandığın şarkılar, bizi gördüğünde duyduğun mutluluk…
Kestaneli pilavı sen sevdiğin için sevdim ben.
Radyo dinlemekten mutlu olmayı senden öğrendim. Nerede bir radyo görsem gözümde canlanıyor senin o minik balkonda, elinde radyoyla oturuşun.
Muhabbet kuşunu öyle çok sevdin ki, bir hayvanın nasıl böylesine güzel sevileceğini sen gösterdin bana…
Aslında vedalaştık birkaç hafta önce seninle o buz gibi hastane odasında. O gün biliyordum son görüşüm olduğunu. Ve nasıl bir mucizedir ki kulağına seni ne kadar çok sevdiğimi fısıldadığımda duydun, tanıdın ve cevap verdin.
Ve öyle bir anda gittin ki, sanki ‘’Ben gidiyorum ama sizin ayakta durmak için bir sebebiniz var, birbirinize sarılın sımsıkı’’ der gibiydi.
Şimdi yas zamanımız.
Biliyorum hayat akışında yavaş yavaş normale döneceğiz ama seni özlemeyi, anmayı, sevdiğin şeyleri yapmayı asla bırakmayacağız. Söz verdik Berrin Ablamla birbirimize, biraz daha düzelince havalar o çok sevdiğin sahilde, çok sevdiğin gözlemeyi yiyip ufku izleyeceğiz.
Ne kadar şanslıyım ki bu dünyada aynı hayatın içinde olup, senin evladın olabildim.
Umarım seni istemeden üzmemişimdir.
Beni çok sevdiğini biliyorum.
Teşekkür ederim her güzel an için.
‘Evini’ evim yaptığın için.
Beni çok sevdiğin için.
Umarım gittiğin yerde o hep mırıldandığın şarkılarla, huzurla bizi bekliyorsundur.
Seni çok seviyorum,
Hoşça kal.