Bir deyişe göre, merkezi iktidarı elinde tutan partiyi “ana muhalefet” konumuna gönderen seçimler, kuşkusuz nefes aldırdı, umut tazeledi ve herkesi büyük bir muhasebeyle baş başa bıraktı. Bu arada yerel yönetimler de, var güçleriyle işe koyuldu. Meclisler toplandı, komisyonlar belirlendi, atamalar başladı. Dr. Cemil Tugay, ilk günden başlayarak gösterdiği performans ve sözünü yerine getirme tutarlığıyla dikkat çekti. Bunların İzmir özelinde doğuracağı sonuçlar, dileyelim ki tüm ülkeye örnek olacak, cesaret ve umut kaynağına dönüşsün.

Ağır ekonomik ve toplumsal sorunlar kadar, plansızlığın, kibrin, savurganlığın ve liyakat çürümesinin nelere yol açtığını ve açacağını görmek isteyenler, örneğin yeni belediye başkanlarının açıkladığı“ekonomik bataklık” raporlarını okumalıdır. Toparlanması, onarılması büyük çaba isteyecek zor bir tablo devralmışlardır. Değerler üstünden belagat ve lafazanlıkla kitlelerin uyutulduğu, hayatta asla karşılığı olmayan işlerin peşinden koşulduğu, bilim ve aklın ötelendiği bir zihniyetin nelere yol açtığı, acı sonuçlarıyla karşımızdadır.

***

Bu nedenle, yerel yönetimlerimizin, başkanların ve ekiplerinin nefes alması, zaman tanınması ve bütün bunlar için mümkünse rahat bırakılması gerekiyor. “Bilgi, görgü, entelektüel duruş” diyalektiğinin, kentsel sorunların giderilmesi kadar, ülke yönetiminin nasıl olması gerektiği konusunda da hepimize öğreteceği, anımsatacağı bir süreci hep birlikte yaşamalı ve yaşatmalıyız. Artık yitirilecek tek dakikamız da, kişisel ya da sosyetik toplaşmalarımızın çıkarlarını gözetme ve yetinme lüksümüz de, eleştirdiklerimize benzemeye de hakkımız yoktur. Yeterince yorulduk, hırpalandık. Dahası algımıza, duyarlığımıza ve vicdanımıza hayli tatil yaşattık. “Ne istiyorum?” değil, “Ne yapmalıyım?” demek zorundayız.

***

Bu koşuşturma içinde, en az sözü edilenin sanat olduğu malumdur. Değerli başkanların ve ekiplerinin göstereceği “kent yönetme sanatı”nın, kentin sanatına da olumlu yansımasını beklemeliyiz. Haftalardır bu bağlamda yazıyoruz. Bu sorun salt yerel yönetimlerin değil, yasalardan mevzuata, kamusal kaynak bilincinden nitelikli işler üretmeye, artık donanımlı olması gereken sanat cenahınındır. Yıllarını yerel yönetimlerde geçirmiş bir sanat eylemcisi olarak, “içerden” ve “dışardan” tümce kurma hakkımız vardır. Bu hakkı kentimiz ve ülkemiz için, sonuna dek kullanacağız. 

Örneğin salt “ithalatçı” yaklaşımlarla yetinmek elbette önemli bir sorundur. Bunu engellemenin yolu, kentteki sanat cenahının doğru ve tutarlı tavır ve üretim kalitesinden geçiyor. İşe buradan başlamak durumundayız. Aynaya önce biz bakmalıyız ki, başkalarının kusurlarını söylemeye hakkımız olsun, değil mi?