Bu haftabaşı bir haber dikkatimi çekti. Bayraktar TB2 SİHA üretimleri ile tüm dünyada oldukça ses getiren Selçuk Bayraktar'a, yüksek lisans eğitimini aldığı ABD’nin ünlü Massachusetts Institute of Technology (MIT) üniversitesindeki bir profesörden amiyane tabir ile laf atıldı. İsveç kökenli Profesör Max Tegmark, "Selçuk Bayraktar'a burada eğitim verdiğimiz için utanıyorum" dedi. Çok fazla detaya inmezseniz bu cümle sadece o şahsın, kişisel bir çekememezlik veya basit bir Türkiye düşmanlığı olarak görülebilir. Ama bana göre bu tek cümle içinde, ABD’nin dünyaya bakış açısı, ABD’nin nasıl sinsi bir satış pazarlamacı olduğu ve bir ülkenin aslında nasıl kalkınma hamleleri yapması gerekli sorularının cevapları saklı.
Tabii öncelikle cümledeki şu husumet ile başlayalım. Bayraktar’ın ürettiği SİHA’lara kadar bu pazarda İsrail ile beraber at koşturan ABD, benzer bir SİHA’yı yaklaşık 100 milyon dolara satıyordu. Selçuk Bayraktar’ın başarısı, belki yaptığı İHA ve SİHA’ları ABD üretimi olanlar kadar mükemmel özellikli yapmak olmadı. Belki biraz daha az özellikli ama yaklaşık olarak aynı işi, 20 kat daha düşük bir maliyet ile yapan çok daha etkili bir İHA, SİHA üretmek oldu. Burada bir başarı varsa bu öğrencinin kişisel başarısıdır. Kaç kişi Bill Gates’in, Mark Zuckerberg’in veya Elon Musk’ın gittikleri üniversiteleri ve hocalarını tanıyor? Veya bu kişilerin okullarından hangi profesör bu kişilere dönüp başarınız bizim yüzümüzden deme şımarıklığını yapabilir? Öyle bir profesörle tüm ABD dalga geçmez mi? Ama söz konusu başarılı kişi Türkiye’den olunca bu terbiyesizlik çok normal geliyor. Şimdi cümleyi bu hali ile bırakırsanız o profesöre 'hadi oradan' deyip geçip gidersiniz. Ama bu cümlede sadece basit bir ego yok. Bu anlayış ABD’nin reklam kampanyasıdır. ABD, her zaman verdiği eğitimi, ürettiği ürünü diğer ülkelere olduğundan kat be kat daha değerli gösterir. Elbette demiyorum ki, ABD aslında kötü eğitim veriyor, kalitesiz üretiyor ve sadece reklam ile satıyor. Hayır, ABD, kaliteyi üretir ama bu kaliteyi çok abartılı fiyatlara satar. ABD’nin bu satış pazarlama politikası “kaliteli üret, abartılı reklam yap, fahiş fiyata sat” politikasıdır. Bu politika yüzünden teknolojisi yeni ürünlerde, verdikleri eğitimde Bayraktar’ın yaptığı gibi ucuz bir ürün veya hizmet satmak istemezler. Bakın, ABD’nin diğer ülkelere sattığı başta silah olmak üzere tüm teknoloji ürünlerini mutlaka muadillerine göre en pahalısıdır. Bu politika da 2. Dünya Savaşı sonrası başlamıştır.
Aslında 1930’lu ve 40’lı yıllarda ABD, ekonomik gücüne rağmen kaliteli ürünler üretemiyordu. Hatta savaş sırasında Alman ve Japonlara göre berbat silahlar üretti. Öyle ki başlarda ABD üretimi bir torpidonun hedefe vardığında patlama oranı sadece yüzde 10’du. Savaşın sonuna doğru bile tek bir Alman Tiger tankını imha etmek için 4-5 ABD tankı gerekiyordu. ABD’ye savaşı kazandıran nitelik değil nicelik oldu. Çünkü ABD ham madde zenginiydi. Her şeyi çok sayıda üretebiliyordu. Üretim için kritik malzemelere bolca sahipti (çelik, alüminyum ve elbette uranyum gibi). ABD, savaşı kazandıktan sonra nitelik açıklarını başta Almanya olmak üzere diğer ülkelerden devşirdikleri bilim adamları ile kapadı. Üretim standartlarını geliştirdiler. Ekonomik ve siyasi gücünü kullanarak başta silah sanayi olmak üzere tüm teknoloji sektörlerinde rakiplerini ezdiler. İşe yarar icatların sayısı azalınca da aynı ürünleri “bu daha iyi versiyon” argümanı ile rakipsiz ortamda fahiş karlar ile satmaya başladılar. Ürün geliştirmeyi, emperyalist bir satış aracı haline getirdiler. Çünkü ABD, savaş sonrası doymak bilmeyen bir tüketim canavarına dönüştü. Bu canavarı da ancak fahiş karlar ile beslemeye devam edebilirdi. Ama bu algı yönetimini aşar ve hikayede başa dönüp fark ederseniz, ABD’nin başarısının arkasında ilk olarak ürünü iyi üretmesi değil, ondan önce hammadde ve yarı mamül, yani malzeme zengini olması yattığını görebilirsiniz. Bugün de ileri teknoloji bir ürün yapmak istiyorsanız, ne kadar bilginiz olursa olsun bu amacı ancak uygun malzemeniz varsa gerçekleştirebilirsiniz.
UCUZ YOLLAR DA VAR
Günümüzde internet kullanımı ve artan eğitim kurumları sayısı sayesinde bilgi edinmek de ucuzladı. Ve SİHA üretimi ile görüldüğü gibi kaliteli ve verimli ürün üretmek için gidilecek tek yol ABD’nin pahalı en iyisidir yolu değil. Daha iyi ürün üretmek için hep daha başka ve daha ucuz yollar var. Ama yolunuz ne olursa olsun üretimde kritik bileşen malzemedir. Doğru malzemeniz varsa ileri teknoloji doğru ürünler üretebiliyorsunuz. Ülkemizde kalkınma için yapmamız gereken de ileri teknoloji için kullanacak yarı mamül stoğunu artırmak, malzeme üretme teknolojilerini geliştirmek, kompozit malzeme üretecek fabrikaları hayata geçirmektir. Dünyada iki ülke bunu yıllar önce çok iyi fark etti. Güney Kore ve Tayvan. O yüzden bu iki ülkeden teknoloji markaları ardı ardına yükseliyor. Hatta on yıllarca Çin korkusu olmadan bağımsız halde yaşayan Tayvan’ı artık Çin işgal ile tehdit ediyor. Çünkü bu yüzyıl da dünyanın peşinde olduğu ilk şey artık petrol veya altın değil; bol miktarda ileri teknoloji için kullanılacak malzeme ve bu malzemeleri üretme yeteneğidir. Sağlıklı günler dilerim.