1840’lı yıllarda İzmir’de toplam 43 kişilik (aileleriyle birlikte 200 küsur kişilik) Danimarka Krallığı'na bağlı bir tebaa vardı. Bunların Danimarka vatandaşı olup ticaretle uğraşan müstemen (Sultanın izniyle ticaret yapan tacir) oldukları anlaşılıyor.
Osmanlı-Danimarka ilişkileri, on sekizinci yüzyıla kadar geriye gider. 1708 yılında Danimarkalı bir tüccarın, İzmir Buca’da bir yazlığının olduğu belgelenebiliyor. İlk ticari anlaşma, 1756 yılında yapıldı ve Danimarka Krallığı,1758’de Gaehler’i İstanbul’a ticari temsilci olarak atadı. Bu ticari anlaşma çerçevesinde Gaehler’e, Osmanlılara ait liman kentlerinde konsolos veya konsolos vekili atama yetkisi tanındı.
İzmir Danimarka Konsolosluğu'nun açılması da herhalde 1758 yılından sonra olmalıdır. Deniz ticareti güzergâhı üzerinde olan İzmir, Çanakkale, Kuşadası, Rodos, Selanik ve Sisam gibi kentlere, bu anlaşmaya binaen, Danimarka konsolu veya vekili atandı.
Osmanlı arşivinde, Danimarka İzmir Konsolosluğu'nun on sekizinci yüzyılına ait belgeler bulunmuyor, ancak elimizde 1845-1846 tarihli bir defter bulunuyor (No. 2099). İngilizlerin 1838’de Osmanlı devleti ile Baltalimanı Anlaşması yapmasından sonra, Danimarka Krallığı da Osmanlı devleti ile 1841 ve 1862 tarihlerinde iki ticaret anlaşması imzaladı. Bu anlaşmalar, temelde iki ülke arasında deniz nakliyatına dayalı ticari anlaşmalardı. İzmir’in bu dönemde ticari bakımdan önem kazandığı anlaşılıyor. Danimarka ticaret ve savaş gemileri, Karadeniz ve Doğu Akdeniz’e giderken İzmir’e uğrardı. 1845-1846 yıllarında Mösyö Rubun isimli birinin İzmir’de Danimarka Konsolosu olarak görev yaptığı tespit edilebiliyor.
O yıllarda İzmir’de Danimarka Krallığı'na bağlı altı adet müstemen tacirin faal olduğu görülüyor. Anton oğlu Cozepa, İzmir’de ev sahibi olmuş, gömlekçilikle (imalatçı) uğraşan bir tacir. Aslında Danimarka’nın himayesini elde etmiş olanlar, köken olarak Danimarkalı değil, yerli Rumlar ve Ermenilerdi. Bursalıoğlu Ermeni Avanis, İzmir’de Müsellem Hanı'nda hem tütün ticareti hem de kuyumculukla meşguldü. Boğos oğlu Yani, aslen Nakşa adasındandı ve varil imal eden bir ustabaşıydı. Tomazo, şeker imali ile uğraşıyordu. Andreniko ise aslen İzmirli idi. Nikola ise Mısır ticaretiyle meşguldü. Görüldüğü gibi Danimarka’nın himayesindeki tacirler İzmir’de şeker, varil, tütün, mısır ve tekstil ticaretinde aktiftiler. Bunlar, İzmir’deki diğer Avrupalı tacirlerle karşılaştırıldıklarında, sayısal ve sermaye olarak onlardan çok da güçlü oldukları söylenemez.
İzmir Yahudi tacirler de Danimarka’nın himayesini elde edenler arasındaydı. Yahudi tüccar Mosi, İzmir’de Katipoğlu Hanı’nda üç adet mağazasıyla ticaret yapıyordu. Yasef oğlu Santo Yahudi, Kefeli Mahallesi'nde ikamet ediyor ve sarraflıkla uğraşıyordu. Rumlar'dan da Polikarpo oğlu Istefan, simsar Manolaki, Poliçeci Yanni, İzmirli Ciovanni, doğramacı Yorgi, simsar Dosermitpetro, Danimarka Krallığı'nın himayesindeydiler. Ermeniler'den Aci Kirkor ile Simon’u görüyoruz. Simon, oğlu Kirkor ile birlikte, Avrupa tüccarı statüsünü kazanmış ve İzmir’de Girit Hanı’nda ticaret yapıyordu.
Danimarka Konsolosluğu'nun İzmir’deki yeri üzerine arşiv belgelerinde bilgi bulunmuyor. Ancak, bunların da bir konakları (kançılarya) olması gerekiyor. Tüm Batılı konsoloshaneler, Frenk mahallesinde toplandığına göre, bunların yeri de burada bir yerdeydi. İzmir konsolosluğu, Danimarka’nın özellikle Karadeniz ve Doğu Akdeniz (Mısır merkezli) ticareti açısından önem taşırdı. Kıbrıs, Kahire, İskenderiye, Port Said ve Yafa gibi liman kentleriyle bağlantısı vardı. Ayrıca Eğriboz, Sisam ve Mora gibi Ege adalarıyla da doğrudan bağlantısı bulunurdu. Osmanlı idaresi, diplomasi gereği, İzmir Danimarka konsolosuna nişan verirdi. İzmir açısından, Danimarka bağlamında, vahim olaylardan biri, Buca panayırına katılan İzmir Danimarka konsolosunun oğlunun bir Rum kadını içkili halde iken tüfekle öldürmesidir.