Atatürk’ün aydınlık yolundan saptılar ve ABD desteğiyle güçlendiler, bir bir…
Erdoğanlı AKP iktidar oldu, yanına Cemaat’i alıp, gücüne güç kattı; 'Analar ağlamasın' diyerek, ayrılıkçı Kürt grupları ile masaya oturuldu.
Cemaat ve Kürt gruplar giderek güçlendi. Daha da güçlenebilmek için, biri Erdoğan’ı indirmek, diğeri ise özerklik istedi. Ellerinde ABD’nin mavi boncukları, kendilerini ayrıcalıklı sanıyorlardı.
Üç grup bulutların üzerinde gezerken, birbirleriyle çarpıştı; yağmur, dolu olup yere indiler, gümbürtüler eşliğinde…
AKP ve Erdoğan şimdi çok güçlü sanıyorlar, kendilerini; oysa yere düşen her su veya buz parçacığı onlardan da bir parça taşıyor…
Üç grup da şu gerçeği görmeli artık:
ABD gibi emperyal güçler, sizin gibileri tuvalet kağıdı gibi kullanırlar; işlerini görüp, pisliğe bulaştırdıktan sonra, uygun bir deliğe atıp, ardınızdan sifonu çekerler. Bu nedenle mavi boncuğunuzu aramaktan vazgeçin, suçunuzu itiraf edip, pişmanlığınızı bildirin, bir an önce.
“Neden Atatürkçülere hiç mavi boncuk vermiyorlar?” sorusunu sorun, kendinize. Ve tek çıkar yolun, Atatürk’ün tam bağımsızlık, laiklik, halkçılık ve hukuk ile aydınlanan yolu olduğunu kafanıza sokun.

TARİHE NOT DÜŞMEK
6 yıl önce, Kumpas Davaları’nda Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi suçsuz insanlara hapiste eziyet edilirken "bir gün ilahi adaletin işleyeceğini ve bilerek kul hakkı yiyenlerin başlarına haklarını yedikleri kişilerinkine benzer şeylerin geleceğini" yazmıştım.
O günlerde burunları bir karış havada gezen, hukuk kurallarını hiçe sayan kumpasların baş aktörleri, bugün ya hapiste, ya da yurt dışında kaçak… Kaybettikleri hakları ve malları geri almak için Türkiye’deki hukuk yollarının tükenmesini, Avrupa hukukuna başvurmayı bekliyorlar. Türk hukukuna güvenmiyorlar, çünkü katleden kendileri…
Bugün kendini çok güçlü sanıp, OHAL bahanesi ile hukuku eğip bükenler için de tarihe not düşmek istiyorum.
AKP binasına Atatürk posteri asıp, 'milli mutabakat' dediniz. Ardından mutabakat aramaksızın, askeri okul ve hastaneleri kapattınız; GATA’ya "Abdülhamid", 3. Köprü’ye 'Yavuz Sultan Selim' adını verdiniz. Polise türban taktınız, 30 Ağustos’u kutlamadınız; hâkimleri ayağa kaldırıp, kendinizi alkışlattırdınız.
'Muhalefetin Sesi' Sözcü Gazetesi’ni Cemaat ile ilişkilendirmeye çalışıyorsunuz, şimdi de…
Giderek daha güçlü hissediyorsunuz kendinizi, tıpkı 'Başbakan tarafından zırhlı araba hediye edilmiş Zekeriya Öz gibi'siniz, şu anda.
Ama bir gün sizin de hukuka gereksiniminiz olacak; "Keşke bu kadar eğip, bükmeseydik" diyeceksiniz, belki de…
O gün siz 'kader' diyeceksiniz, biz ise 'ilahi adalet'…