Konya’nın Hüyük ilçesi, merhum Ö. Lütfi Barkan’ın ‘kolonizatör Türk dervişleri’ olarak tanımladığı Müslüman Türk dervişler tarafından kurulmuş olan zaviyeler (binası olan küçük tekkeler) bakımından epeyce zengindi.

Bu tekkelere ait eserler (bina, değirmen, ev vs.) ve kültür, ne yazık ki, ilgisizlik yüzünden tamamen ortadan kalmıştır. Hâlbuki bu tür müesseseler ve kişiler, vakıflar yoluyla işleyen ve bölgenin Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli roller oynamışlardır. Müslüman dervişler, kırsal kesimlerde yerleşiyorlar, çoğunlukla tarımla uğraşıyorlar ve günlerini ibadetle geçiriyorlardı. Ebulvefa köyünde (Münnafa köyü, şimdi bu isimde köy yoktur) Hacı Yusuf, Başlamış köyünde Derviş Hıdır, Deştiğin köyünde Habib Fakih, Göçeri köyünde Samut Dede, Köşk köyünde Mümin Hacı, Aşağı Eznebolu köyünde (Kıyakdede köyü) Kırık Dede, Sergisarayı köyünde (Selki) Şeyh Hasan, Çukurkend köyünde Hacı Baba, Tozluca (Tolca) köyünde iki şeyh, Hüyük’te Şeyh Bahşı ve Şeyh İdris, bu tür faaliyetlerde bulunmuş önemli Müslüman dervişlerdendi. Bu kişilerin biyografileri ve faaliyetleri ne yazık ki bilinmiyor ama çoğunun on dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda yaşadıkları anlaşılıyor.  Zamanımızda Hüyük’te Şeyh Bahşı’nın ismi, halk arasındaki yanlış telaffuzdan dolayı Şeyh Bahri şeklinde telaffuz edilmektedir. Son yıllarda burada Şeyh Bahri adına bir türbe yaptırılmıştır. Eskiden mermerden küçük bir mezar vardı. Fatih Sultan Mehmed dönemi vakıf belgelerinde Şeyh Bahşı zaviyesi vakfının adı geçer. Hüyük’te bir çiftlik arazisi olan bu vakıf, 1476 yılında Fatih tarafından denetlenmiş ve vakfiyeti onaylanmıştır. Hüyük’te bulunan bir diğer müessese ise Şeyh İdris zaviyesiydi. Bu zaviyenin de Hüyük’te yaklaşık 200 dönüm arazisi olduğu, Karamanoğlu İbrahim bey tarafından vakfiyetinin onaylandığı Fatih dönemi belgelerinde yazılıdır. Zamanımızda Şeyh İdris adına da mermerden küçük bir türbe yaptırılmıştır. Her iki zaviyenin de bağ ve bahçeleri ve su değirmenleri vardı ve buralarda haftanın belli günlerinde fakirler için yemek çıkarılırdı. Bu kişilerin mezarlarına yerel halk ‘nurlu yatır’ olarak niteliyor ama fazla da ilgi göstermiyor. Yerel halktan derlediğim bilgilere göre, her ikisinin de Hüyük’ün kurucusu olduğuna inanılıyor. Güya bu ikisi, birbiriyle kardeşmiş, Horasan’dan göçerek Hüyük’ gelmişler ve burada yerleşmişler. Bir başka rivayete göre de Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin öğrencileri olup, Moğollar döneminde Konya’da baskı artınca, İslamiyet’i öğretmek için Konya’dan kaçıp Hüyük’de yerleşmişler. Her iki rivayeti de destekleyecek herhangi bir kanıt bulunmuyor. Ancak, bölgedeki İran etkisi dikkate alınırsa,  Karamanoğlu İbrahim Bey ve Fatih Sultan Mehmed tarafından da vakıfların faaliyetleri onaylandığına göre, bunların Sünni taraftarı oldukları rahatlıkla söylenebilir. Bu kişilerin mezarlarının sıradan mezar olduğunu, ‘türbelerin’ sonradan yapıldığını belirtmek gerekir. Bu zaviyeler bölge köylerde eskiden mevcut olan köy odaları geleneğinin de kökenidir. Eskiden köylerde otel ve lokanta olmadığı için yolcular, öğrenciler ve zanaatkârlar, bu köy odalarında bedava kalırlardı. Kendilerinin ve binek hayvanlarının tüm masrafları, odaya bakan mahalle halkı veya bir vakıf tarafından karşılanırdı. Burada yolcuların hemen hemen tüm ihtiyaçları (barınma, yeme içme, ısınma, vs) ücretsiz karşılanırdı. Buralar din dersleri verildiği ziraat ve inşaat işlerinin öğretildiği eğitim yerlerindendi. Bu müesseselere ait arazilerin hemen hepsi Cumhuriyetin ilk yıllarında özel mülkiyete geçmiş olup vakıfların hukuki statüsü ortadan kalkmış durumdadır. Ancak tarihe ve dine hassas kişilerin dikkatini çeken isim ve mezarlar olarak kalmaktadır. Hâlbuki bu dervişler, bu toprakları gerçekten Türk ve İslam yurdu haline getiren ‘nurlu’  insanlardı. (Resimler: Hüyük’te Şeyh İdris türbesi, 2024).