Sokağa çıkma yasağının insanları sokağa dökmesi epeyce konuşuldu. Sarayın gölgesindeki iki eski yazar Mehmet Barlas ile Engin Ardıç “ayılar, alt tabaka, lümpenler, zeka özürlüler” gibi tabirlerle marketlere hücum eden insanları aşağıladılar. Çok şaşırmadım. Kendilerini okumuyorum değil, okuyamıyordum. Mecliste bile gündem olunca ne yazdıklarını öğrenmiş oldum.

Onlar kendilerine yakışan üslupla olaya yaklaşmış.

Ama başka bir durum daha var.

Adamın biri marketten büsküvi pasta karışımı bir şey almış. Kameralara da yakalanmış.

E böyle olunca da klavyenin başına geçip dünyayı kurtaran bir kısım insan adamı gömmüş. Hem de öyle böyle değil...

Bereket yine hala gazeteciler var.

Adamı bulmuşlar ve konuşturmuşlar.

Adam işsiz.

Borç parayla markete gidip ekmek ve un bulamayınca, zamanı da kısıtlı olunca, bari elim boş dönmeyeyim diye düşünüp çocuklarının seveceği bu ürünleri almış.

Yani son şansını çocukları için kullanmış.

Son zamanlarda hep böyle oluyor.

Bilmeden, araştırmadan, bodoslama dalıyoruz.

Adamın açıklamalarından sonra özür dileyen çok oldu. En azından bu da bir çağdaşlık belirtisi. Ama kırdığını geri getiriyor mu? Tabii ki hayır...

Sonuçta bir linç kültürü gelişti; kıran döken...

Yüzü kızarmayanlar için sorun yok.

Eziyor geçiyor.

Vay bize vaylar bize...