“Herhangi bir makalesi ulusal ya da uluslararası düzeyde yayınlanmadan kademe üstüne kademe atlatılan, intihal faciası olması nedeniyle, bitirme tezinin iptal edilmesi beklenen veterinerlik mezunu profesörün genel müdür atandığı demiryollarında, tarla bitkileri fakültesi mezunu baş kontrolörün denetimindeki elektronik sinyalizasyon sisteminin yanlış kullanılması sonucu, iki tren kafa kafaya çarpıştı ve 85 kişi öldü, 300 kişi yaralandı…”
Bugün ve bu ülkede, buna benzer bir haber sizce kaç kişiyi şaşırtır? “Ne iş olsa yaparım” diyebilenlerin ya da hiçbir baltaya sap olmamış ve olacağı da beklenmeyen oğlunu ya da kızını belediyelere sokmak için olmadık torpiller arayan ve de bulanların yaşadığı bir coğrafyada, böylesi haberlere şaşmak mümkün müdür? Bu soruyu örneğin bir de atanamayan öğretmenlere ya da elektronik bölümü mezunu ama iş bulamadığından şu anda kargo şirketinde çalışan o delikanlıya sorsanıza.
***
“Liyakat” sözlüklerde “layık olma, yaraşır olma, uygunluk, yetenek, yeterlilik” olarak tanımlanıyor. Bunların olmadığı durumlarda kullanılan “Liyakatsizlik”, ülkemizin en büyük sorunu olarak başımıza, her biri normal bir coğrafyada iktidarlar devirecek, toplumsal travmalara yol açacak, yargılama zincirleri yaratacak belalar açmaktadır. İşin en hazin sonucu ise bu belaların necip ahali tarafından üç dakikada unutulması ve her yeni belayı başına ilk kez geliyormuş gibi karşılamasıdır. Bu durum, yalnızca alamet-i farikamız olan mesleksizlikle, uzmanlığa yabancılıkla, bilimden, yasadan nasipsizlikle açıklanabilir mi? Mümkündür ama eksik kalacaktır.
***
Soyadı Osmanlı olan bir ailenin 700 yıl egemenliğinde yaşamak, toprakla uğraşanlar dışında üretimden ve gelişmeden bihaber olmayı da doğallaştırmıştır. Kaynaklar tükendikçe, hazine boşaldıkça, bütçe tamtakır hale geldikçe, en büyük yatırım malzemesi olan pusatları kuşanıp fetihlere çıkmak, buna bir de din kılıfı giydirip, dünyaya egemen olma hakkına sahip olma kibrini eklemek, yüzyılların özetidir. Kul ve ümmet kimliği taşıyan toplumu, bir gün mutlaka patlayacak bu balonla oyalamaktan başka yöntem bulunamamıştır. O balon elbette patlamış ve bu tuhaf sistemin bankacılığından diplomasisine, biliminden sanatına, ticaretinden en küçük sosyal eylemine, her alanda ya gayrimüslimlerin ya da azınlık diye adlandırılanların egemen olduğu görülmüştür. Kof emperyal hayaller, emperyalist olma gerçeğini bilimle, teknolojiyle, akılla, hukukla, sanatla ve liyakate saygıyla, hayatın her alanında kavramsallaştıran ve kurumsallaştıranların önünde darmadağın olmuş, utanç verici bir yok oluşla nihayet bulmuştur. Tarihe saygı ile tarihi doğru okuma ve yarınlar için doğru çıkarımlarda bulunma arasında fark vardır. Yazdıklarımıza bu gözle bakılmalıdır.
***
Anımsar mısınız bilmem? Birkaç yıl öncesinde, bugün hala padişahlık hayali kuranlardan birine sormuşlardı: “Neden bütün buluşları, icatları, keşifleri onlar yapıyor da biz yapamıyoruz?” Verdiği yanıt aynen şuydu: “Allah onları, bizlere hizmet etmek için yarattı. Onlar çalışacak, biz keyfini süreceğiz. Ne yaparlarsa yapsınlar onlar cehenneme, biz cennete gideceğiz.” Şimdi topluma yerleştirilmeye çalışılan zihniyetin bir türevi olan böyle bir tümce kurabilen mantığa, neyi nasıl anlatabilirsiniz? Çaksan, böyle betonarme kafaya liyakat, uzmanlık, bilimi, sanat girebilir mi?
Ne demek istediğimizi merak edenler, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetimiz ilan edilmesinin ertesi günü, bu memleketin hayatın her alanında ne halde olduğuna, nasıl bir miras devraldığımıza bakabilir. Büyük deha ve irade timsali Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile o muhteşem kurucu kadrolar, her şeyin halledileceğine ama önce insan ve toplum algısının düzeltilmesi gerektiğine inanıyordu. Bunun için her alanda devrimsel bir çabaya giriştiler. Bunları yazmaktan ve yinelemekten asla vazgeçmeyeceğiz. Çünkü aynı o muhteşem atalarımız gibi bir şeyi görmemiz, anlamamız ve içselleştirmemiz gerekiyor. Liyakat aslında sanıldığı gibi, meslekte ya da uğraş alanında başarılı olmak, yakışır olmak değildir. Elbette bu nitelikler şarttır ama asıl liyakat bunlarla birlikte, insan olma erdemiyle o liyakati onurlandırmaktır. Çok karışık bir anlatım olarak mı geldi?
O zaman, onca diplomaya, eğitime, makama gelmelerine rağmen, yenidoğan bebekleri –ve kim bilir daha kaç insanı- hırs ve çıkarları yüzünden, bile bile ölüme terk eden şu aşağılıklara bakın. Konu bir yazıyla anlatılır gibi değil, sürdüreceğiz.